Аннотация

Türkiye’de, yazılı ve görsel medyada fazla yer bulamadığı ve gönüllü/paralı lobileri olmadığı için geniş kitlelerin pek tanımadığı, ancak zengin müktesebatıyla gerçek birer hazine olan çok sayıda ilim ve kültür insanı yaşıyor. Bu kıymetli insanların bir kısmının yaşı ilerliyor ve çeşitli sebeplerle yazı yazamayacak ve eser de veremeyecek durumdalar. Bu noktada, birikimlerinin kayda geçirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması açısından tedbirler alınması gerekiyor. Mikâil Bayram’ın Aynasında 99 İsim ve 99 Kavram projesi, işte bu düşünceden doğdu. Selçuklu tarihçisi, ilahiyatçı, şair ve kültür adamı Mikâil Bayram, bilhassa Anadolu Selçuklu tarihi, Orta Çağ İslam tarihi, Ahilik, İran kültürü ve dinî inançları, tasavvuf, yazma eserler, Fars ve Türk şiiri alanlarında çok yönlü bir uzmandır. Arapça, Farsça, Kürtçe, Pehlevice, Türkiye ve Azerbaycan Türkçesi dillerine vakıf, bu dilleri çeviri yapabilecek ve şiir yazabilecek kadar iyi bilen, bu bilgisini akademik donanımıyla harmanlayabilen bir kültür adamıdır. Bu yönleriyle, eski zaman âlimlerini hatırlatan, pek çok ilmî dalda söz söyleyebilen ender hocalar arasındadır. Elinizdeki 99 İsim kitabı, nehir söyleşi formatında, Hoca’nın çeşitli tarihsel şahsiyetlere dair görüş, hatıra ve değerlendirmelerini okuyucuya sunmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, kitapta yer verilen 99 tarihî şahsiyetten bazıları şunlardır: Zerdüşt – Ali b. Ebu Talib – Ebu Hanife – İmam Mâtürîdî – Hallâc-ı Mansur – Abdülkadir Geylânî – Ahmed Yesevî – Ömer Hayyam – İmam Gazâlî – İbn Arabî – Hacı Bektaş-ı Veli – Ahi Evren (Nasreddin Hoca) – Mevlânâ – Şems-i Tebrizî – İbn Teymiyye – Cengiz Han – İbn Haldun – Emir Timur – Şeyh Bedreddin – Yavuz Sultan Selim – Şah İsmail – İmam Rabbânî – Cemaleddin Afgânî – Mehmed Akif – Said Nursî – Necip Fazıl – Osman Yüksel Serdengeçti – Erol Güngör – Hamidullah – Muhammed İkbal – Abdülkerim Sürûş – Seyyid Hüseyin Nasr – Mevdûdî – Seyyid Kutub – Humeyni – Şehriyâr – Zeki Velidi Togan – Fuad Köprülü – Annemarie Schimmel – Halil İnalcık – İlber Ortaylı.

Аннотация

Muallim Naci, anı türünde kaleme aldığı bu eserinde sekiz yaşındaki bir çocuğun dilinden yaşadığı şehri, semti, ailesi ve çevresindeki insanları, yaşadığı dönemi anlatıyor. Yazar üslubundaki tüm canlılıkla o dönemlere ayna tutuyor. Eserin kahramanı Ömer, İstanbul Saraçhane’de ailesiyle yaşayan küçük bir çocuktur. Tatil zamanlarını Varna’da geçirir. Küçük yaşta babasını kaybetmesinden dolayı Varna’ya, dayısının yanına yerleşen Ömer ve ailesi için artık yoksulluk günleri başlamıştır.

Аннотация

İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi kadar kolay olmasa gerek. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim ve ortaöğretime yönelik 100 Temel Eser seçimi; öğrencilere, velilere ve öğretmenlere, kısacası kültür dünyamıza katkıda bulunacak herkese yararlı olacak niteliktedir.

Аннотация

Millî Eğitim Bakanlığınca Türk ve Dünya edebiyatından seçilerek oluşturulan 100 Temel Eser, çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının bu çalışmasını, ülkemizdeki okuma oranını arttırmaya ve dilimizin gelişimini sağlamaya yönelik önemli bir çaba olarak görüyoruz. Aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki duygu ve düşünce zenginliğini kazanmış bireylerin oluşturacağı bir toplumun daha hoşgörülü ve paylaşımcı olacağını düşünüyoruz. İlköğretim seviyesindeki çocuklarımıza bu eserleri okutmayı başarabilirsek okuyan, bilinçli ve gelişmiş bir toplum olma yolunda ilk adımı atmış olacağız.

Аннотация

Hilafet kurumu tarih sahnesine çıktığından bu yana Müslümanların hayatında ve dünya siyasetinde merkezî bir konuma sahip olmuştur. Hilafetin saltanat yönetiminin etkisinden ve sultan baskısından azade olduğu ilk 30 yılı ise halifeliği anlamada ve anlamlandırmada ilk bakılması gereken dönemdir. Bu dönemde de iktidar kavgaları, türlü siyasi çekişmeler yaşanmış, hatta tüm bunların sonucunda Hz. Ebubekir haricindeki diğer halifeler suikasta uğramıştır. Bir nevi daha sonra yaşanacakların habercisi olan bu gelişmelere karşı raşit halifelerin tutumu, Müslümanlar için her zaman önemini ve örnekliğini korumuştur. Bu bakımdan “Benden sonra hilafet 30 yıldır.” buyuran Hz Muhammed’in, dört halifenin ve çok kısa bir süre halifelik unvanını taşıyan Hz. Hasan’ın hayatı, halifeliğin gerçek mahiyetini anlamada, ilk halifeden günümüze kadar uzanan problemlere cevap bulmada bizlere yardımcı olacaktır.

Аннотация

Aşkları dillere destan olan Kerem ile Aslı’nın öyküsü hazinle son bulmuş, kavuşmaları ancak öbür dünyada kısmet olmuştur. Aşk uğruna gösterilen fedakârlıkların en büyük örneğine şahit olduğumuz bu halk hikâyesi, âdeta aşkın kudretine bir örnek niteliğindedir. Dillere destan olan Kerem’in sevdası, kavuşmak uğruna çektiği zulüm, eziyet ve cefanın sonunda mutlu sonla bitmiş gibi gözükür fakat bu durum çok uzun sürmez. Hasretinden mecnuna dönmüş Kerem, Aslı uğruna bu defa hakikaten yanar ve kül olur. Kavuştuğunu sandığı sevgilisini aslında ebediyen yitiren Kerem’in kederi yürekleri dağlarken, bu dizeler acısına bir kanıt niteliğindedir… «Ala gözlerine kurban olduğum Hep senin derdinden yanar ağlarım Kime arz edeyim garip hâlimi Ellerin yanında görür ağlarım Dertli Kerem diler Aslı Han’ını Yaş yerine akıtmışım kanımı Mevla’m gurbet elde alma canımı Ben hasretim gözüm yolda olan var»

Аннотация

Emeviler Dönemi, İslam tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu dönemde İslam tarihinde ilk defa bir hanedan iktidarı kurulmuş, fetihler yaygınlaşmış, İslam coğrafyası alabildiğine genişlemiş, sanatta ve mimaride yeni tarzlar benimsenmiş, çeşitli medeniyetlerle temas edilmiş ve en önemlisi de halife imajında çok önemli değişiklikler olmuştur. Emeviler’in daha halifelik unvanını elde ettiği ilk andan itibaren dinî anlayışta, özellikle yönetim biçiminde yeni uygulamalara gidildiği, böylece İslami düşünce üzerinde bu hanedan devletinin derin izler bıraktığı da bir gerçektir. Günümüzde hâlâ birer tartışma konusu olan bu izlerin mahiyetini anlamak, ancak Emevi halifelerinin hayatlarını, yönetim biçimlerini ve dönemlerinin siyasi-sosyal olaylarını doğru anlamakla mümkündür.

Аннотация

Millî marşlar, bir milletin ruhunu, anlayışını, geçmiş ve gelecek tasavvurunu ortaya koyan, bunları her bir ferdine hissettiren simgelerden biridir. Bu yüzden daha Millî Mücadele yıllarında bir millî marş ihtiyacının hasıl olması, Türk milletinin Anadolu’da bir millet olarak varlığını ilelebet sürdüreceğinin, “son ocak sönmeden” bayrağın inmeyeceğinin, ezanın susmayacağının müjdecisiydi. Millî Mücadele’nin başarıya ulaşacağının belki de ilk müjdecisi olan İstiklal Marşı’mız, işte bu millet olma şuurundan ve Anadolu’nun ebedî yurt olduğu bilincinden kaynağını alarak, büyük şair ve fikir adamı Mehmet Akif Ersoy’un kaleminden dökülüp milletin her ferdinin kalbine nakış nakış işlenmiştir. Dolayısıyla daha ilk sözünden ayrı ayrı her mısrasına, güftesine kadar çeşitli şekillerde tartışma konusu olmuş millî marşımızın ruhunu kavramak, yapılagelen tartışmaların içeriğini bilmek, şairi Mehmet Akif’in ruh dünyasına vâkıf olmak, “istiklal” bilincini kuvvetlendirmek hepimizin millî bir ödevi mahiyetindedir.

Аннотация

Yusuf Has Hacib, Karahanlılar döneminde yaşayan 11. yüzyılın en önemli Türk şair ve düşünürleri arasında yer almıştır. Balasagunlu Yusuf eserini tamamladıktan sonra, Karahanlı Hükümdarı Buğra Han'a sunmuş böylelikle “Has Hacib” unvanını kazanmıştır. O asırlara meydan okuyan eserinde devlet yönetimindeki dört önemli kavramı karakter olarak sunarak devletin niteliği, toplum ve devlet ilişkilerinin nasıl düzenlenmesi gerektiği üzerinde durmuştur. İçinde bulunduğu toplumu ve devlet yapısını çok iyi bir şekilde gözlemleyen düşünür, doğruluk, saadet, akıl ve kanaat unsurları çerçevesinde eserini şekillendirmiştir. «İnsan iki şey ile kendisini ihtiyarlamaktan kurtarır: Biri iyi iş ve diğeri iyi söz. Bak insan doğdu, öldü, sözü kaldı; insanın kendisi gitti, adı kaldı. … Bey bilgili, akıllı ve zeki olmalıdır; beyliğin hastalığına ancak bunlar ile çare bulunabilir. Bilgili, akıllı ve hâkim hükümdarın her iki dünyada da makamı yüksek olur.»

Аннотация

“Dünyaya kuyruklu yıldız çarpacakmış!” Emine Hanım, “tü, tü” diye birkaç defa yakasına tükürerek çarpıntısını gidermeye uğraştıktan sonra: “Aman, ben de korkacak bir şey sandım! Ne kadar telaşçısın kardeş… Çarpacaksa çarpsın. Ne var? Kapımı kapar, evceğizimde otururum. Bir yere çıkmam. Şimdi karılar, ‘Nasıl çarpacakmış, bakalım.’ diye sürü sürü seyre giderler… A, gitmem, gitmem… İt, köpek arasında çiğnenmeye vaktim yok!” Bedriye Hanım, sinirli bir kahkahayla: “Emine kardeş… Sen ne kadar aptalmışsın! Hiç o koca mefret, o saçaklı Raziye bu dünyaya çarpar da senin evin kalır mı ki kapını kapayıp da içinde oturacaksın?” “Hanım, benim evime bir şeycik olmaz. O, helal parayla yapıldı. Kazasker Efendi’nin Çarşamba’daki konağı yıkıldığı vakit onun kerestesiyle kuruldu. İçine kullandıkları yağhane direklerini sen göreydin şaşardın! Bu dünya yıkılır da gene bizim evimiz yerinde durur. Büyük zelzelede ne kâgir yapılar göçtü de evimizin bir kıymığı yerinden oynamadı. Tevekkülün gemisi batmaz. Sen merak etme…” Edebiyatımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kilometre taşlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, sanatı, halkı yüceltmek için bir araç olarak görmüş bu nedenle üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum bırakmamış, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş, eserleriyle toplumun çağdaşlaşması yolunda yobazlığa, gericiliğe, bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır; bunu yaparken mizah ögesini ustaca kullanmış, İstanbul’un kenar semtlerinde, mezarlıklarında, Çingene mahallelerinde, köşklerinde, Şirket-i Hayriye vapurlarında, gazinolarında, sayfiyelerinde dolaşmış, okurlarını da dolaştırmıştır. Eserlerinde yapmacıksız bir yerlilik vardır; konak hanımefendisinden gündelikçiye, mirasyedilerden iç güveyilere, dilencilerden dadılara, kalfalara, Çingenelerden Rumlara, Ermenilere, Yahudilere kadar kimi ve neyi konu almışsa onu yerli renkleriyle betimlemesini bilmiştir.