ТОП просматриваемых книг сайта:
RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI. AYDIN ALMILA
Читать онлайн.Название RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI
Год выпуска 0
isbn 9789752117471
Автор произведения AYDIN ALMILA
Издательство Автор
O gün okul çıkışında Çağla, şehir merkezinde yeni açılan “Enerji Küpü” adındaki müzik aletleri satan dükkâna gitmeyi önerdi. “Benim çete üyelerinden biri müziğe merak sardı, daha doğrusu gürültü yapmaya…”
Arkadaşları, Çağla’nın çete üyesi diyerek kardeşlerini kastettiğini biliyorlardı. Çağla gözlerini devirerek, neredeyse nefes almadan devam etti. “Bateri çaldığını iddia ediyor! Ev yaşanmaz hâle geldi. Annem sonunda dayanamayıp ders alması gerektiğine karar verdi. Orada aynı zamanda özel ders verildiğini de duymuş. Gidip konuşmamı istedi.” Bu açıklamanın ardından, “Benimle gelmek isteyen var mı?” diye ekledi.
İrene, herkesten önce, “Ben gelirim.” diye atıldı. “İlginç bir dükkân olduğunu duydum.” Aslında İrene’ye çekici gelen şehir merkezine gitme fikriydi. Annesinin kurduğu, yeniliklerden uzak düzenden bıkalı çok uzun zaman olmuştu. Yoksa bu yeni açılan dükkânla ilgili bir şey duymamıştı.
Çağla, “İlginç ne kelime!” diye şakıdı. “Henüz içini keşfedemedim, ama olağanüstü bir yer olduğunu anlamak için önünden geçmem yetti.”
Kızlar Çağla’nın peşine takılmaya hevesliydiler. Ama Rauf’la Eris pek öyle görünmüyordu. Rauf hiç sesini çıkarmadı. Eris, “Müzik mi?” diye yüzünü buruşturdu.
Çağla, “Bilimle ilgili bir yer olsaydı hepimizden önce koşardın, değil mi?” diye atıldı. “Hem içinde aynı zamanda bir kafe olduğunu duydum. Belki bir şeyler de atıştırırız… Her gün okulla ev arasında mekik dokumaktan bıkmadın mı sen? Güzergâhını sadece toplantılara katılmak için barakaya gelirken değiştirdiğine bahse girerim.”
Eris teslim olduğunu gösterircesine iki elini havaya kaldırdı. Rauf’un ise hâlâ sesi çıkmıyordu. Bunun üzerine Kayla, onun koluna girip, “Oyunbozanlık yapmak yok!” diye takıldı. “Hep beraber biraz eğleniriz. Ama eve dönüp Bay Zamzen’in dersinde öğrendiğin şeyleri uygulamayı planlıyorsan, onu bilemem!”
Rauf ağzını bir tarafa doğru yamultup gülümsedi. Kayla sanki aklından geçenleri okumuştu. Kim bilir kaç kez incelediği kum saatine daha sonra da göz atabilirdi. Zaten o basit gerecin mucizevi bir şekle bürüneceği yoktu. Aynı kum tanecikleri bir fanustan diğerine akıp gidiyordu işte… Başını fazla istekli görünmemeye çalışarak, tamam, dercesine salladı.
Şehir merkezi her zamanki gibi hareketliydi. Yükselip alçalan taşıtlara inip binenlerin, vitrinleri sürekli değişen dükkânlara girip çıkanların koşuşturması baş döndürücüydü.
Enerji Küpü, vitrinindeki görüntüden ibaret olan ayakkabıların renklerinin, topuk boylarının ve burunlarının sürekli değiştiği, gösterişli bir ayakkabıcının hemen yanındaydı. Ancak Enerji Küpü’nün girişi öylesine etkileyiciydi ki, diğer dükkânın vitrini neredeyse sönük kalıyordu.
Giriş kapısı yerine, devasa boyutlarda kristal bir küp vardı. Dışarıdan bakıldığında, buz kırıklarını andıran ve birbirine geçmiş yollara benzeyen saydam izler göze çarpıyordu. Daha da ilginci, izlerin sürekli yer ve şekil değiştirmesiydi. Bu izler, kimi zaman çakan şimşeklerden yayılan ışıklardan farksızdı.
Kayla hayranlıkla, “Ne kadar güzel!” dedi. “Dükkânın adına yakışır bir girişi var!”
Rauf bu pırıl pırıl parlayan küpten etkilenmişe benzemiyordu. Alayla, “Evet, gerçekten adına yakışır bir giriş!” dedi. “Enerji yayan bir küp! Hem müzikle de çok ilgili!” Ancak dükkândan içeri adımını atar atmaz arkadaşlarıyla gelmekle iyi ettiğine karar verdi.
İçerisi müşterilerle ve meraklılarla tıklım tıklım doluydu. Kelimenin tam anlamıyla her şey göz kamaştırıcıydı.
Dükkânın girişinde her türlü müzik aleti boy gösteriyordu. Gitar, mandolin, banjo, arp, saksafon, korno, tuba, ksilofon, akordiyon…
Hemen ardındaki bölüm ise müşterilerin istedikleri müzik aletlerini denemeleri için ayrılmıştı. Bir tarafta piyanonun tuşlarında parmaklarını gezdiren bir çocuk, diğer tarafta yan flüt çalan genç bir kız vardı. Yaşı kırklarına dayanmış bir adam ise baterinin başında, bagetleri kendinden geçmişçesine savuruyordu. Aslında bu görüntü, müzikle ilgili sıradan bir dükkânın alışılagelen görüntülerini hatırlatıyordu. Ama çocukları asıl etkileyen müzik aletlerinden yükselen notalardı. Her biri ayrı bir renge ya da aynı rengin farklı tonlarına bürünmüş olan notalar, ahenkle dans edercesine müzik aletlerinden kopup yükseliyorlardı. Ardından da sabun köpükleri gibi patlayıp yok oluyorlardı.
İrene gördükleri karşısında hafif bir ıslık savurdu. Islığı da notalara dönüşüp yükselince, yüzünü hayretle karışık sersemce bir ifade kapladı.
Kayla, “İnanılmaz!” diye neredeyse haykırdı. Diğerleri de onu heyecanla onayladılar. Renkli notaların dansı, kimi zaman birbirlerine çarparak patlaması hepsinin aklını başından almıştı.
O sırada Yasemin, “Şuraya bakın!” dedi. Akort edilen kemandan çıkan, önce açık griyken, sonra saydamlaşan yamuk notalar komik görünüyorlardı.
Çağla arkadaşlarının şaşkın hâllerine gülümseyerek baktı. “Ben bilgi alabileceğim biriyle konuşmaya gidiyorum.” dedi. “Siz keyfinize bakın!” Kimsenin onunla ilgilenmediğini görünce ise omuzlarını silkip gözüne kestirdiği bir görevliye doğru yürüdü.
İrene yerinde duramıyordu. Kısa bir süre sonra Yasemin’i kolundan tuttu. “Hadi biz de müzik aletlerinden birini deneyelim. Şu arkadakiler boşta.”
Yasemin itiraz edecek oldu. “Biz mi? Viyolonsel mi? Daha kolay bir tanesini seçemez miydin?” Ama İrene kızı dinlemeden çekiştirdi.
Aslında Yasemin haksız sayılmazdı, çünkü değil viyolonseli çalmak, nasıl tutmaları gerektiğini bile bilmiyorlardı. Neredeyse kısa boylu bir insan boyutlarında olan bu müzik aleti, aynı zamanda ağırdı da. Ancak İrene’yi tutmak mümkün değildi.
Yasemin sanki olacakları önceden hissetmişti. Onun, “Aman dikkat et!” diyen sesine, viyolonselin gümbürtüsü karıştı. O sırada kargacık burgacık birkaç silik nota havalanıp diğerlerinin arasında kaybolup gitti. İrene kıpkırmızı bir suratla, durumu kurtarmak için, bir kütüğü kaldırırmış gibi viyolonseli kucakladı. Oysa olan olmuştu; devirdiği viyolonsel çatlamıştı.
İrene, kimsenin olanları fark edip etmediğini anlamak için endişeli gözlerle etrafına bakındı. Neyse ki onlarla ilgilenen yoktu. Her aletten yükselen farklı melodiler de kimi zaman gürültüye dönüştüğünden, viyolonsel yere düştüğünde çıkan ses arada kaynamış, duyan olmamıştı.
İrene tam rahat bir nefes alıyordu ki, arkasından birinin seslendiğini duydu. “Hey, sen, o elindekinin fiyatından haberin var mı? Harçlıklarını şimdiden biriktirmeye başlarsan on yıl içinde ödeyebilirsin belki!”
İrene’nin suratı artık neredeyse patlıcan moruna dönüşmüştü. Cesaretini toplayıp sesin geldiği tarafa döndü. Konuşan İrene’nin yaşlarındaydı. Demek ki dükkânda çalışan elemanlardan değildi. Üstelik tanıdığı birini de hatırlatıyordu. Suratı yavaş yavaş normal rengini alırken, sevimsiz çocuğa sessizce, dik dik baktı.