ТОП просматриваемых книг сайта:
RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI. AYDIN ALMILA
Читать онлайн.Название RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI
Год выпуска 0
isbn 9789752117471
Автор произведения AYDIN ALMILA
Издательство Автор
Kayla, sanki sorusunu sadece Rauf’a yöneltiyormuş gibi gözünü arkadaşına dikti. Oysa Eris, Çağla, İrene ve onu bir an bile yalnız bırakmayan Yasemin de yanındaydı.
Rauf hafifçe başını sallamakla yetindi. Bu hâliyle Kayla’nın üzüntüsünü pek umursamıyormuş gibi görünüyordu. Oysa arkadaşının 1900’lü yıllar temalı bu yaz kampı için nasıl hevesli olduğunu bildiğinden umursuyordu. Ancak yaz, hatta sonbahar çoktan geçip gitmişti ve Rauf aynı sözleri duymaktan çok sıkılmıştı artık.
Kayla aylar boyunca, kamptan başka bir şey konuşmamıştı. Önceleri koruya birkaç tek katlı ev inşa ettirip, eski zamanlara ait sokak lambaları dikmek konusunda ısrarcı olmuştu. 1900’lerde kullanılan atlı arabalardan bulmaları gerektiği fikrini herkese benimsetmeye çalışmıştı. Böylece 2125’lilerin toplandığı barakanın bulunduğu koruda gezinti yapabileceklerdi.
Onu bu “dâhiyane” fikirlerden vazgeçirme işi hep Rauf’a düşmüştü. En azından iki yüz yıllık bir atlı araba bulmanın zorluğu bir yana, hiçbirinin atların bakımından anlamadığını açıklamıştı. Ev inşa ettirmenin ise tahminlerinden daha çok vakit alacağını ve bu iş için paraları olmadığını anlatmıştı. Ayrıca aralarından hiçbiri böyle zorlu bir işe girişmek istemeyecekti. Kayla tüm bunların farkındaydı, ama bir şeyi kafaya takmaya görsün, onu vazgeçirmek çok zordu.
Sonunda Rauf, eski yüzyıla ait giysilerin ve birtakım araç gerecin yaz kampı için yeterli olacağı konusunda Kayla’yı ikna edebilmişti. Hem 1904 yılından dönerken üstlerinde olan giysiler yenilerinin dikiminde işlerine yarayacaktı. Hatta büyük baba Rauf’un verdiği kum saatini Kayla’nın hizmetine sunabileceğini kızın önünde hafifçe eğilerek söylemişti. Bu reverans üzerine Kayla kıkırdamış, ev ve araba fikrinden vazgeçmişti.
Rauf tam işlerin yoluna girdiğini düşünürken, Milo toplantılardan birinde yaz kampı fikrini çocukça bulduğunu ileri sürmüştü. Hem önlerinde keşfedilmesi gereken bir gelecek varken, geçmişi yeniden canlandırmak zaman kaybından başka bir şey değildi. Kulüptekilerin bir kısmı Kayla’yı oldukça şaşırtarak Milo’nun sözlerini desteklemişti. Sonunda oylamaya gidilmiş ve az bir farkla da olsa oy çoğunluğuyla yaz kampı fikri kabul edilmemişti. Kayla, Milo’nun bu işi planladığına emindi. Kamp fikrini benimsemeyenlerin, yaz tatillerini geçmiş bir zaman dilimindeki yaşamı taklit ederek geçirmek istemeyebileceklerini aklına getirmiyordu. Böylece yazı düşünceli, hatta asık bir suratla geçirmişti.
Kimsenin sesinin çıkmadığını gören Çağla, gözlerini kısarak, “Demek ki kulüpte sandığımızdan daha çok taraftarı var.” dedi. Aylardır buna benzer cümleleri kim bilir kaç kez tekrarlamıştı.
Kayla, “Zaten son zamanlarda kulüp iyice kalabalıklaştı.” diye serzenişte bulundu. “Üyelerin çoğunu iyi tanımıyoruz bile!”
İrene dalga geçercesine, “Milo’nun sinsice davrandığı belli.” dedi. “Kimseye sezdirmeden arkadaşlarının kulüp seçmelerine katılıp geçmelerini, sonra da sana karşı oy vermelerini sağlamıştır!”
Kayla, İrene’nin dalga geçtiğinin farkına varmamıştı. Duymak istediği cevap buymuş gibi, İrene’yi heyecanla onayladı. “Tam Milo’ya göre bir hareket!.. Oysa yaz tatili ne kadar eğlenceli geçecekti…” Kayla’ya kalsa konuşmayı sürdürür, konuyu iyice uzatırdı. Ama o sırada neredeyse okulun camlarını titreten bir gök gürültüsü duyuldu. Ardından birkaç iri yağmur tanesi indi. Çağla, uzun kızıl saçlarını eliyle kavrayıp çenesinin altında topladı. Sanki onları yağmurun hışmından korumak istiyordu.
“Kapıyı açsalar iyi olacak, yoksa sırılsıklam olacağız.” diye hayıflandı.
Bunun üzerine açılır açılmaz içeri girmek için, hep birlikte okulun iki kanatlı ahşap kapısına doğru yöneldiler. Rauf içinden, artık bu yaz kampı konusunun bir daha açılmamak üzere kapanmış olmasını diledi.
Az sonra sınıflarına çıkarken merdivenlerde İkna Kabiliyetini Geliştirme öğretmeni Bayan Saçak’la karşılaştılar. Kadının üstünde, dantel yatak örtüsünü andıran mor bir hırkayla, yürüdükçe savrulan yeşil bir parçalı etek vardı. Her zamanki gibi boynundan farklı renklerde boncuklarla ve taşlarla bezeli kolyeler sarkıyordu.
Çağla öğretmenine iltifat etmek için, “Mor renk size çok yakışmış.” dedi. Kadıncağız dalgın bir ifadeyle, “Patlıcan moru…” diye düzeltti ve hızlı adımlarla uzaklaştı.
Bayan Saçak’ı hep konuşkan ve canlı tavırlarıyla görmeye alışık olan çocukları, onun bu içine kapanık hâli şaşırtmıştı. Hepsi aynı anda bakışlarını Yasemin’e çevirdiler. Çünkü Yasemin, Hurdacı’nın dükkânına yerleştiği ortaya çıktıktan bir süre sonra çocuklar sayesinde Bayan Saçak’ın evine taşınmıştı. İkna Kabiliyetini Geliştirme öğretmeni ise onu kendi kızıymışçasına benimsemişti. Ancak Yasemin de, Bayan Saçak’ın hâline en az arkadaşları kadar şaşırmış görünüyordu. Benim bir şeyden haberim yok, dercesine ellerini açıp omuzlarını kaldırdı.
İrene, “Yolunda gitmeyen bir şey olmalı.” dedi.
Rauf, ya da kafasını kurcalayan bir şey, diye düşündü. Birkaç gün önce gördükleri hiç aklından çıkmıyordu. O ıssız sokaktaki adamla kız ve kızın bakışları… Rauf her ikisinin de o sokağa ve hatta o zamana ait olmadıklarını hissetmişti. İçini kemiren bu tuhaf duygudan bir türlü kurtulamıyordu. Acaba Bayan Saçak da bu ziyaretçilerden haberdar mıydı?
İrene, Rauf’un düşüncelerini okumuş gibi, heyecan içinde, “Bizim bilmediğimiz bir şey mi biliyor acaba?” diye sordu. “Hurdacı dönmüş olabilir mi?” Konuşurken gözlerini kocaman açmıştı. “Eğer dönmüşse ve bunu bizden saklıyorsa, onu hiç affetmeyeceğimi bilsin!”
Rauf, “Sanmam.” dedi. “Onu buraya döndürecek tek şey Santini’dir. Santini kayıplara karıştığına göre, Hurdacı’nın sırf bizi özlediği için çıkıp gelmesini bekleme!”
İrene inatla, “Belki birini göndermiştir.” diye devam etti. “Jak’ı gönderdiği gibi…”
Rauf, “Eğer öyleyse bile, bize göndermediği kesin!” diye itiraz etti. “Yoksa karşımıza çıkardı. Bayan Saçak’ın ise aklını kurcalayan başka bir sorun olabilir. Her şeyi Hurdacı’ya bağlamak zorunda değilsin. Biz olmadan, buluşlarıyla mutlu bir hayat sürdürebileceğini kabul et artık! Sen onu özlüyorsun diye, o da seni özlemek zorunda değil!”
Rauf, İrene’nin o çocuksu heyecanı karşısında, kendi gösterdiği tepkiye kendi bile bir anlam veremeyip sustu. Arkadaşları da Rauf’un bu tutumu karşısında şaşırıp sessiz kalmayı tercih etmişlerdi.
Kuzini gözlerini kısarak baktı, “Öyle olsun!” diye tısladı.
Bunun üzerine Yasemin gerilen ortamı biraz olsun yumuşatmak için araya girmeye gerek duymuş olacak ki, “Evde olağan dışı bir durum olursa, size söylerim.” dedi, yapmacık bir neşeyle.
İrene gözlerini Rauf’un üzerinden ayırmadan, “İyi fikir!” diye onayladı.
Rauf bir an için çocukluk günlerine döndüklerini hissetti. Kuzini her an üstüne atlayacakmış gibi bakıyordu.
Yasemin tam kendi sınıfına gitmek üzere arkadaşlarının yanından ayrılacakken durdu. “Şu sizin Hurdacı, nereye gitti? O gelmiyorsa, onu görmeye siz gidin. Çok mu uzakta?”
İrene,