ТОП просматриваемых книг сайта:
RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI. AYDIN ALMILA
Читать онлайн.Название RAUF VE 2125'LILER KULÜBÜ – ZAMANIN TUTSAKLARI
Год выпуска 0
isbn 9789752117471
Автор произведения AYDIN ALMILA
Издательство Автор
Çağla’yla Eris bıkkın bir ifadeyle bakıştılar. Sonra da sınıfa yöneldiler. Zamanı Doğru Değerlendirme öğretmeni Bay Zamzen onlardan önce içeri girmişti ve ikisine de ters ters bakarak sabırsızca içini çekti. Tüm sınıfa, “İnsanlar kaç yüz yıldır zamanı doğru değerlendirmeye uğraşıyorlar, haberiniz var mı?” diye sordu. “Geç kalmaya, zamansızlık değil, zamanı nasıl kullanacağınızı bilmemek neden olur.”
Çağla, Bay Zamzen’in hışmına uğrayıp hafta sonunu araştırma ödevi yaparak geçirmemek için neredeyse oturduğu sıraya gömüldü. Eris ufak tefek oluşundan da faydalanarak, sınıfın arka tarafındaki bir köşeye sindi ve öğretmenin görüş alanından çıktı.
Zamanı Doğru Değerlendirme öğretmeni masasının üstündeki çantasını boşaltmaya başladı. Çağla, tehlike geçti, diye düşünerek rahat bir nefes aldı.
Bay Zamzen’in masanın üstüne yığdığı gereçler hepsine yabancıydı. “İnsanlar zamanı, güneşle, suyla ve kumla da ölçmüşler. Ancak asla nasıl doğru değerlendireceklerini bilememişler…” Öğretmen, çocukların dikkatini çekmek için sesini bir alçaltıp bir yükselterek anlatıyordu. “Bu gördüğünüz zaman ölçerler, başka bir deyişle saatler…” diye açıklarken, Rauf çoktan dersten kopup başka şeyler düşünmeye başlamıştı. Öğretmenin hologramı olsa buna cesaret edemezdi, ama Bay Zamzen çok dikkatli biri sayılmazdı. Özellikle zaman söz konusu olduğunda, sınıftakilerin ne yaptıklarına bakarak dikkatini dağıtmak istemezdi.
Rauf’un aklı Hurdacı’daydı. Aslında Kayla pek haksız sayılmazdı. Kuzinine ters davranmasının asıl nedeni Hurdacı’yı özlemesiydi. Onları bir süredir yine habersiz bırakmıştı. Rauf, ya bir daha hiç ortaya çıkmazsa, diye düşünerek endişeleniyor, diğer yandan endişesini diğerleriyle paylaşmaya çekiniyordu. Hepsinden önce İrene’nin onunla dalga geçmek için fırsat kolladığını biliyordu… Bir de o bakışlar hiç aklından çıkmıyordu. Onu hem çeken hem de rahatsız eden o gözlerle nerede karşılaştığını hatırlayamamak Rauf’u çıldırtıyordu. Belki de bu konuyu en azından Kayla’yla konuşmalıydı.
Bay Zamzen’in sesi sınıfı kapladı. Elinde bir kum saati vardı. “Bana kalırsa uç kısımlarından birleşen, camdan iki su damlasını andırıyor. Ne dersiniz?.. Kısa zaman aralıklarını ölçmeye yarıyor. İçindeki kumun yukarıdaki fanustan aşağıdakine akışıyla ölçülüyor zaman! Üstteki fanustaki kumlar alttakine geçtiğinde, ters çevrilip yeniden ölçüme başlanıyor. Bakın, bu şekilde… Her defasında aynı sürede akıyor kumlar… Aslında zamanın yalnızca ihtiyacımız olan kısmını ölçmeye yarıyor. Tüm süreyi parçalara ayırıp ölçmek yerine, yalnızca belirli bir kısmını ölçmeye…”
Bay Zamzen sözlerini kanıtlamak istercesine, bu defa çantasından bir masa saati çıkardı. İkisini yan yana koydu. “Örneğin; ders süresini ölçelim bakalım…”
Rauf, öğretmenin elindeki gereci görünce bir anda düşüncelerinden sıyrılmıştı. Çünkü Bay Zamzen’in tanıttığı, çocukların 1904 yılını ziyaretleri sırasında, büyük baba Rauf’un ona Hurdacı’nın aracılığıyla verdiği kum saatinin bir benzeriydi. Rauf bu hediyenin veriliş nedenini hiç anlayamamıştı. Rauf’un nesiller önceki büyük babası laf olsun diye hareket edecek biri değildi. En azından Rauf’ta öyle bir izlenim bırakmıştı.
Kumlar süzülürken, Bay Zamzen hevesle anlatmayı sürdürüyordu. “… Kuma ezilmiş yumurta kabuğu ve mermer tozu da karıştırıldığı olurmuş. İlginç bir gereç!..”
Öğretmen henüz anlatacaklarını bitirmeden sınıftan uğultular yükselmeye başladı. Zamanı kumla, hatta ezilmiş yumurta kabuğu karışımıyla ölçmeyi anlamsız bulan çocuklar, soruları art arda sıralayarak Bay Zamzen’in sözünü kesiyorlardı.
Bir tek Rauf sessiz kaldı. Camdan imal edilmiş o sıradan nesneyi büyük babası ona zamanın belirli bir kısmını ölçmesi için mi vermişti? Öyleyse hangi belirli kısmını?.. Bu düşünce Rauf’a saçma geldi. Yok, başka bir nedeni olmalıydı, ama ne? Gözünü, üstteki fanustan alttakine birbirleriyle yarışırcasına inen kum taneciklerine dikti. Neden sonra Bay Zamzen’in çantasını toplamaya başladığını fark etti. Dersin süresi dolmuştu!
3. BÖLÜM
KARAR
(Belirsiz bir zaman…)
Ortiz Kendal yüksek arkalıklı, kol dayayacak yerleri silindir biçimindeki birer yastığa benzeyen, çiçek desenli koyu renk kumaşla kaplı eski koltuğa yığılırcasına kendini bıraktı. Kim bilir kaç haftadır doğru düzgün uyku yüzü görmemiş, ancak fırsat buldukça o koltukta uyuklamıştı.
Onun geldiğini duyan siyah tüylü köpek ağır adımlarla yaklaştı. Koltuğun önüne uzanmakla yetindi. Artık ilgi görmediğinden, bir süredir dili dışarıda koşturup adamın üstüne atılmaktan vazgeçmişti.
Adam altları mosmor olmuş gözlerinde sevecen bir ifadeyle köpeğine baktı. “Böyle olmayacak Cesur!” diye dert yandı. Köpek adamın neden söz ettiğini anlıyormuşçasına bakışlarını kaldırıp iniltiye benzer bir ses çıkardı.
“Bu yolculuklar ve daha da kötüsü yalnızlık beni yoruyor.” Köpek bu kez alınmış gibi bakınca, adamın gözlerinde bir parıltı belirdi. Bunu cılız bir kahkaha izledi. “Alınmana gerek yok, sen benim en iyi dostumsun Cesur.” diye devam etti. “Ama yardıma ihtiyacım olduğunu kabul etmem gerekiyor sanırım. Artık aklımdaki projeyle ilgili harekete geçmeliyim.”
Bakışlarını loş odadaki eski eşyalarda gezdirdi. “Eşyalarla ve bizi bunca zamandır barındıran evle vedalaşmanın zamanı geldi. Önce bir şeyler yiyelim, sonra da yola düşelim! Dostlarımız bizi özlemiştir. Aslında ben de Hurdacı olarak yaşadığım günleri özledim. O günlere dönemeyecek olsam da, en azından o zamana dönebilirim… Ve galiba Santini de benim gibi düşünüyor; çocukların yaşadığı zaman dilimine gittiğinden şüpheleniyorum. Bu şüphelerimin doğru olup olmadığını anlamanın ise tek bir yolu var…”
Sözleri biter bitmez ayağa kalktı. Az önceki bitkin hâlinden eser kalmamıştı. Oldukça dinç ve enerjik görünüyordu. Bir karar almanın ve o kararı uygulacak olmanın rahatlığıyla mutfağa yöneldi. Cesur da fırlayıp adamın peşine düştü.
“Bizi karşılarında görünce dostlarımızın yüzlerinin alacağı ifadeyi çok merak ediyorum Cesur. Ya sen?”
Köpek heyecanla havladı.
“Onları habersiz bıraktığım için bana kızgın olduklarına bahse girerim. Özellikle İrene çıldırıyordur. Rauf’un da içi içini yiyordur, ama kimseye belli etmemeye çalışıyordur. Bayan Saçak’ın da beni…” Derin bir nefes aldı. “Yani bizi merak edip endişelendiğine eminim. Ama endişesini çocuklarla paylaşmayacak kadar düşünceli bir kadındır o.”
Ortiz Kendal konuşurken bir yandan pek de iştah açıcı görünmeyen iki tabak yemek hazırladı. Tabaklardan birini köpeğin önüne bırakırken, “Konserve yemeklere son!” dedi. “Pek yakında İrene seni kurabiyelerle şımartır.”
Köpek bu defa daha neşeli havladı. Adam onu neşelendirenin ne olduğunu bilemedi; kızın adı mı yoksa kurabiye sözcüğü mü?
Yemeğin ardından, köpeğini de alıp elindeki altıgeni iyice