Скачать книгу

alçak sehpalar göze çarpıyordu.

      İdil, “Yüzyıllık kitaplar var.” dedi. Okulun en sevdiği bölümüydü. “Kitap sayısını tam olarak bilmesem de, fark ettiğiniz üzere çok kitap var. Dersleri göreceğimiz yer ise…” deyip onu izlemelerini işaret etti. Arka tarafa doğru yürüdüler.

      İdil artık kesinlikle Mert’in alışık olduğu İdil’di. Kitapların arasında olmak kıza yetiyordu.

      Odaları birbirine bağlayan iki kanatlı kapıların hepsi açıktı. En dipteki oda ise ovaldi ve tavanı diğerlerine göre daha basıktı. Yine duvarları çevreleyen kitaplarla, iki tane oval ve geniş masa içeriye hükmediyordu.

      İdil, “İşte burası.” diye cümlesini tamamladı. Bir yandan kollarını iki yana doğru açmıştı. Genellikle yüzünü gölgeleyen siyah dalgalı saçları da iki yana doğru açılmıştı. Yüzünü örten tek şey kalın siyah çerçeveli gözlüğüydü. Gözlerinin parıltısı gözlüğün merceklerini delip geçiyordu.

      Nesli, heyecanla, “Birkaç gün sonra bu masalara oturacağımıza inanamıyorum.” dedi.

      Sarp, “Şimdiden oturacağımız yeri seçebilir miyiz, öğretmenim?” diye o sırada sorulabilecek en gereksiz soruyu sordu.

      Ancak o zaman Bilge Öğretmen’in yanlarında olmadığını fark ettiler. Nesli, Sarp’a, “İşte sonunda saçma sapan sorularınla Bilge Öğretmen’i kaçırdın!” diye söylendi.

      “Daha neler!” Sarp, Nesli’nin sözlerini ciddiye alıp alınmıştı. “Öğretmenim benim sorularıma alışkındır.” diye kendini savundu.

      Mert, İdil’e döndü. “Başka görülecek yer var mı? Yoksa biz de geri dönelim.” Bilge Öğretmen’in yanlarından ayrılması turun sonuna geldiklerini mi gösteriyordu?

      İdil, “Hepsi bu kadar!” diye karşılık verdi. “Bildiğim kadarıyla…”

      Okuma salonunu gerisin geriye yürümeye başladılar. Yürürken gözlerini raflardaki kitaplardan alamıyorlardı.

      Sarp bir ara, “Öğretmenim.” diye seslendi. Cevap alamadı. Nesli’nin sözlerinde haklılık payı olmadığını biliyordu; Bilge Öğretmen’i kaçıracak değildi ama nedense kendini suçlu hissetmişti.

      Kitapları, dersler başlayana dek arkalarında bırakmak üzereyken yan odalardan gelen bir gürültü duyuldu.

      Sarp, “Bilge Öğretmen!” dedi. Belli ki kadın kitaplara düşkün bu çocukları biraz kendi hâllerine bırakmıştı ve bu sırada oyalanıyordu.

      Hep birlikte sesin geldiği odaya daldılar. Evet, orada biri ayakta dikiliyordu. Ancak Bilge Öğretmen’e hiç benzemiyordu. Uzun boylu, göbekli, geçkin yaşına göre kahverengi saçları fazlasıyla gür bir adamdı bu. Öyle ki adamın peruk taktığını düşündüler. Yelekli takım elbisesi, sanki saçlarına uysun diye seçilmişti; saçıyla tıpatıp aynı tondaydı. Elinde birkaç tane ciltli kitap tutuyordu. Çocuklarla karşılaştığına hiç de şaşırmışa benzemiyordu.

      Mert herkesin sessizce birbirine bakmakla yetindiğini görünce konuşma gereği hissetti. “Affedersiniz, içeri böyle girmek istemezdik, ses duyunca…”

      Adam, yüzünde küçücük duran yuvarlak tel çerçeveli gözlüğünü hafifçe indirip, “Kitapları düşürdüm.” dedi. “Ağır olduklarında çıkardıkları ses de artıyor.”

      Bu cevap öylesine tuhaftı ki, ne diyeceklerini bilemeden dikilmeyi sürdürdüler. Sonunda Mert, “Aslında öğretmenimizi arıyoruz.” diye devam etti. “Gördünüz mü acaba?” Bir an Bilge Öğretmen’i tarif etmeyi düşündüyse de vazgeçti. Adını söylemesi yeterli olacaktı muhtemelen.

      Sarp, Mert’ten önce davranıp, “Bilge Öğretmen’imizi.” dedi.

      Adam başını olumsuzca salladı. “Sanmam, karşılaşsak hatırlardım.” Ardından raflara dönüp kitap seçmeye devam etti.

      Nesli adamdan yeterince uzaklaştıklarına karar verince kuzininin kulağına doğru eğildi. “Tavrı sana da başka birini hatırlatmadı mı?” diye sordu.

      İdil, “Oğuz Öğretmen’i!” diye karşılık verdi. “Ama eğer öyle olsaydı, Bilge Öğretmen onun da okulda olduğunu bize söylerdi. Ya da Oğuz Öğretmen kendini tanıtırdı.”

      Nesli başını hafifçe sallayarak kuzinini onayladı.

      Adamın kim olduğuna dair İdil’in bir fikri yoktu; geçen yaz okulda görmemişti. Gerçekten de kılık değiştirmek konusunda çok başarılı tiyatro öğretmenlerinden biriydi belki de. Aynı Oğuz Öğretmen gibi! O da, Mert’in kitabındaki ipuçlarının peşindeyken çocukların karşısına her seferinde farklı kılıkta çıkmış, kimi zaman çocukların anlam veremedikleri cümleler sarf etmişti.

      Okuma salonunun girişine geldiklerinde, Bilge Öğretmen’in koşar adım kendilerine yaklaştığını gördüler.

      Sarp sevinçle, “Sizi arıyorduk öğretmenim, öyle çok merak ettik ki!” diye atıldı. “Kayboldunuz sandık. Hele ben!” Abartmak konusunda Sarp’ın üstüne yoktu. Feridun’la Narin, Sarp’ın huyunu bilmedikleri için söyledikleri karşısında şaşırmışlardı. Nesli gözlerini devirmekle yetindi. İdil’le Mert ise hiç tepki göstermediler.

      Bilge Öğretmen’in yüzüne, hiç huyu olmadığı hâlde abartılı bir gülümseme yayıldı. “Buldunuz işte!..”

      “Sizi ararken biriyle karşılaştık.” Sarp neredeyse kadının cümlesini tamamlamasına izin vermeyerek devam etti. “Kimdi ki o? Hem bugün okulun sadece bize ait olduğunu söylememiş miydiniz?”

      Mert, Sarp’ın başka yersiz sorular sormasına engel olmak için kısaca karşılaştıkları adamı tarif etti.

      Bilge Öğretmen yüzünde aynı gülümsemeyle, “Okulun emektarıdır.” diye geçiştirdi. “Peki okuma odalarını nasıl buldunuz?”

      “Çok beğendim. Kitapları incelemek için sabırsızlanıyorum, öğretmenim.”

      “Ders dışındaki her anımı burada geçireceğim. Blog’umu bile burada yazabilirim.”

      “Aile kütüphanemizden daha zengin olduğunu kabul etmeyelim.”

      “Harikulade, göz ucuyla da olsa gördüğüm müzik seçkileri gerçekten harikuladeee…”

      Her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Mert’le İdil dışında hepsi bir şeyler söyledi. Onlar ise bakışmakla yetindiler. Konu birden değişivermişti; her ikisi de Bilge Öğretmen’in bunu nedense bilerek ve büyük bir beceriyle yaptığını hissetmişti.

      Öğretmen, “Seveceğinizi tahmin etmiştim.” diye karşılık verdi. Ardından hızlı adımlarla okulun giriş kapısına yöneldi. “Sanırım yağmur bastıracak, gökyüzü karardı. Oyalanmadan evlerinize dönseniz iyi olacak. Birbirinize eposta adreslerinizi ya da telefon numaralarınızı verebilirsiniz. Okul açılana kadar iletişimde kalmak için… Çünkü ne de olsa hayatınıza yön verecek bir dönemin ilk gününe burada birlikte adım attınız. İlk kez, burada kurduğunuz bu arkadaşlık hayatınız boyunca devam edecektir. Arada anlaşmazlıklar, çekişmeler olsa bile devam edecektir. Lütfen bunu düşünerek hareket edin ve bunun bir oyun olmadığını aklınızdan çıkartmayın!” Bilge Öğretmen’in sesi her cümlede biraz daha yükselmişti.

      Hiçbiri kadının sözlerine bir anlam veremedi. Sarp ise kendini tutamayıp, “Ama öğretmenim, Mert’le arkadaşlığımızı, hatta İdil’le ve Nesli’yle olan arkadaşlığımızı burada kurmadık ki, önceye dayanıyor.” dedi.

      Bilge Öğretmen, “Elbette Sarp, ama Narin’le Feridun’u unutma

Скачать книгу