Скачать книгу

elindeki kitabı hafifçe salladı.

      Feridun’la Sarp sözleşmişçesine bir ağızdan, “Gulliver’in Gezileri adında başka bir kitap mı var?” dediler. Hemen ardından bu ortak cevaptan rahatsız olup birbirlerine kaçamak bir bakış attılar.

      Mert’le Nesli, İdil’in ne demek istediğini anlamışlardı. Mert, “Aramamız gereken kopya buralarda bir yerde olabilir mi?” derken gözleriyle rafları taradı.

      Nesli, “Baskı!” dedi. Kendini tutamayıp Mert’i düzeltmişti.

      Mert bu durumu umursamadı. Ancak Nesli yine de, “Demek istediğim, özel bir baskıdır belki!” diye ekleyip yaptığı patavatsızlığı toparlamaya çalıştı. “Şifreler okuldayken çantamıza konduğuna göre, bulmamız gereken kitabın da okulun duvarları arasında bir yerde olması doğal.”

      Hepsinin içini o bildik heyecan sardı. Kimsenin başka bir şey söylemesine gerek kalmadı, hızla okuma odalarına dağıldılar. Raflarda ne kadar Gulliver’in Gezileri varsa bulacaklardı. Arama işi zaman alabilirdi ama hiçbirinin bunu düşündüğü yoktu.

      İdil, “Kitapları aldığımız yerleri unutmayalım!” diye uyarmayı ihmal etmedi. “Tekrar yerlerine koymak için.” Kendilerini kaptırıp okuma salonunu birbirine katmasalar iyi olurdu.

      Arama çalışmaları umduklarından uzun sürse de hiçbirinin vazgeçmeye niyeti yoktu. Ellerinden geldiğince hızlı hareket ederlerken aniden okuma salonunun tamamına yayılan bir gürültüyle yerlerinden sıçradılar. Hepsi birden sesin geldiği tarafa yöneldi. Emektarla karşılaştıkları odaydı burası! Bir raf dolusu kitap yerdeydi ve kitapların yanı başında da Sarp dikiliyordu.

      Nesli, “Sakın kitapları yere ben devirdim, deme!” dedi. Yalnızca Nesli değil, diğerleri de Sarp’a şaşkın gözlerle bakıyorlardı.

      Ancak Sarp da en az arkadaşları kadar şaşkındı. “Ben devirmedim!” diye karşılık verdi. Karşıdaki odadaydım, sesi duyunca hemen geldim.

      Feridun, “Çok acayip!” diye mırıldandı. O iki kelime belki de çocuğun, tanıştıklarından beri tartmadan söylediği tek ve en doğru saptamaydı. Çünkü bu durum karşısında diğerlerinin de aklına söyleyecek daha uygun bir şey gelemezdi, etrafta onlardan başka kimse olmadığı düşünülünce… Deviren kişi nasıl böylesine hızlı ortadan kaybolmuştu.

      Ardından hepsinin gözü Sarp’ın elindeki kitaba kaydı. Gulliver’in Gezileri’nin ansiklopediyi çağrıştıran büyüklükteki renkli resimli bir baskısını neredeyse kucaklamıştı. Arkadaşlarının bakışlarının üstüne çakılı kaldığını gören Sarp yine alelacele, “Yan odadaydı, üstten üçüncü rafta.” diye açıklamaya girişti. “Yanında içinde devlerle dolu hikâyelerin geçtiği kitaplar sıralanmıştı.” Sanki yerdeki yığının sorumlusu olmadığını, kitabı da yığının arasında bulmadığını kanıtlamak istercesine kitabı aldığı rafla ilgili her ayrıntıyı aktardı böylece. Tabii bir de aldığı yeri iyi hatırladığını göstermek istiyordu. İşin ucunda İdil’in hışmına uğramak da vardı.

      İdil, “Kitapları bu hâlde bırakamayız.” diye birkaçını yerden aldı. Hemen ardından Nesli ve diğerleri de ona katıldılar. Yerlerini bilmedikleri için sehpanın üstüne koymak en doğrusu olacaktı. Kitapları raflara gelişigüzel dizerlerse kitaplığın düzenini bozar, işi içinden çıkılmaz bir hâle getirebilirlerdi.

      Elinde Gulliver’in Gezileri’yle Sarp önde, diğerleri onun ardında, yine dipteki odaya yöneldiler.

      Mert, “Kim devirip gitmiş olabilir ki?” diye mırıldanmaktan kendini alamadı. Bu sırada bakışlarını okuma salonunun girişine yöneltmişti.

      Onu duyan İdil, “Okulun emektarı olduğunu sanmam.” diye karşılık verdi. “Herhalde kitapları yerde bırakmazdı.” Aslında söylediği mantıksız değildi. Okulda görevli biri kitapları o hâlde bırakıp gitmezdi. Tabii çocuklara görünmemek için bir an önce ortadan kaybolmak istemediyse… Daha da önemlisi çocuklara görünmemek için geçerli bir nedeni varsa… Ancak o anda ikisi de Sarp’ın elindeki kitabı incelemek için öylesine sabırsızlanıyorlardı ki, konuyu uzatmadılar.

      Kalktıkları masaya yeniden yerleştiler. Sarp abartılı hareketlerle kitabı masaya, hepsinin rahatlıkla görebileceği bir yere koyup kapağını açtı. İlk sayfalardaki yağlı boya tabloları hatırlatan resimler öylesine güzeldi ki! Narin kendini tutamayıp, “Şu renklerin canlılığına baksanıza, harikulade!” dedi.

      Feridun, “Başka zaman olsa kitabın resimlemesini, illüstrasyonları incelemeye can atardım.” diye karşılık verdi. İşte yine aynı şeyi yapıyor, eş anlamlı kelimeleri art arda söylüyordu. Kelime haznesinin zenginliğini göstermek için pek de hoş bir yol sayılmazdı. “Salonumuzdaki ve gezip gördüğüm sergilerdeki yağlı boya tablolardaki renkler de…” derken cümlesini yarıda kesti. Diğerlerinin kitaba odaklandıklarını ve onu dinlemediklerini fark etmişti.

      Sayfaları tek tek çevirmeye başladılar. Sabırsızlanıyor, ancak diğer yandan da acele etmiyorlardı. Kitaplarda ipucu ararken ne kadar dikkatli olunması gerektiğini biliyorlardı.

      Bir süre sonra umutsuzluğa kapılmaya başladılar. Birbirlerine belli etmemeye çalışıyorlardı ama sonunda İdil’in omuzları düştü. “Bize gönderilen kitapları çözerken nasıl hareket edeceğimizi biliyorduk.” Oturduğu sandalyede şimdi olduğundan daha ufak tefek görünüyordu. “Oysa bu durum başka.”

      Nesli, “Keşke bu kadar büyük ve kalın olmasaydı. O zaman belki işimiz daha kolay olurdu.” diye söylendi. Hevesle oturdukları o masadan, elleri boş kalkacak olmalarına bir bahane arıyordu.

      “Üstelik bu defa daha kalabalığız. Daha hızlı bulmamız gerekmez miydi?” Mert hiç de haksız sayılmazdı.

      Sarp, “Evet, birlikten kuvvet doğar!” diyerek arkadaşını onayladı. Feridun’un aynı anlama gelen başka bir deyim söyleyeceğinden ya da deyimi açıklamaya kalkacağından emin, bakışlarını çocuğa çevirdi. Feridun gerçekten de ağzını açmak üzereydi.

      Ancak o sırada İdil’in, “Sarp!” diyerek ayağa fırlamasıyla bakışlar kıza çevrildi. Sarp hafifçe yerinden sıçradı. Aklından, şimdi ben ne dedim ki, diye geçirdi. İdil’in sesi yine kendi umduğundan bile yüksek çıkmıştı. Aynı telaşlı ses tonuyla, “O sözünü ettiğin raf!” diye devam etti.

      “Hangi raf?”

      “Hani kitabı bulduğun raf.”

      “Ne olmuş ona?”

      Nesli, “Huylu huyundan vazgeçer mi!” diyerek ayağa fırladı. Sarp’ın insanı çileden çıkartmak için farklı metotları vardı. Diğer yandan kuzininin nereye varmak istediğini anlamıştı ve Sarp’ın lafı uzatmasıyla zaman kaybetmeye niyeti yoktu. “Gidip kendimiz bakalım!”

      Mert de İdil’in aklına bir fikir geldiğini anlayıp kızların peşi sıra gitti. Böylece az sonra hepsi Sarp’ın Gulliver’in Gezileri’ni bulduğu rafın önündeydiler. İdil’le Nesli kitapları tek tek alıp bakmaya başlamışlardı bile.

      İdil “Başkalarının da olduğuna eminim.” dedi. “İnce, kalın, küçük, büyük.”

      Mert rafın bir ucundaydı. Gözünü tek bir noktaya dikmişti. “Başkaları derken başka dildekiler de sayılır mı?” diye mırıldandı. “Başka birkaç dildekiler!”

      Hepsi birden Mert’in başına üşüştü. Mert raftaki üç kitabı işaret ediyordu. Gulliver’in Gezileri’nin İngilizce, Fransızca ve İtalyanca baskıları yan yana diziliydi. Üçü de inceydi. Bir dili yeni öğrenmeye başlayanların anlayabileceği

Скачать книгу