Аннотация

"Tarzan Maymun Adam"ın macera dolu hikâyesinin devamı olan Tarzan'ın Dönüşü, okurlarına vahşi doğadan çıkıp medeni yaşama uzanan yeni bir serüvenin kapılarını aralarken; bu yolculuğu aşkın parlak ateşiyle aydınlatmaktadır. Yüreğinin izini takiple başlayan bu yolculuk Maymunların Tarzanı'nı vahşi kimliğinden sıyıracak, onu modern yaşamın içerisine dahil edecek ancak medeniyet, modern zamanda yalnızca ince ve sahte bir örtü olmaktan ibaret kalacaktır. Bu örtüyü aralayan Tarzan; medeni insanın içerisinde saklı olan kin, nefret ve yalandan oluşan karanlık dünyayı keşfedecektir. Vahşi bir hayvanın onu beşiğinden almasıyla yaşamına müdahale eden kader; bu kez de ellerini okyanusun derin dalgaları ile uzatacak, Tarzan'ın öze dönüş yolculuğunu başlatacaktır. Bu sırada aşk, her daim bir köşede durmakta ve yeniden alevleneceği; alevlenip külleri dönüştüreceği zamanı beklemektedir. «İnsanın, vahşi hayvanların arasındayken insanların arasında olduğundan çok daha emniyette olduğunu düşündü kendi kendine.»

Аннотация

Greystoke Lordu John ile eşi Leydi Alice; gemi yolculuklarına çıkarken başlatacakları sürükleyici serüvenden, dolaylı olarak dokunacakları hayatlardan ve yaklaştıkları sonlarından habersizlerdi. Talih, onları vahşi doğanın içinde bulunan küçük bir kulübeye mecbur bıraktı. Zorlu koşullara rağmen anne ve baba olmanın hazırlıklarını yapan çift; bulundukları vahşi doğadaki diğer bir annenin planlarına istemeyerek de olsa dahil edilmişlerdi. İnsan olarak dünyaya gelen bebeğin yaşam seyri, yavrusunu kaybeden anne maymun tarafından bütünüyle değiştirilecekti. İnsanların modern yaşamın konfor alanında kullanmayarak körelttikleri tüm yetiler, Maymunlar Tarzanı'nın mevcudiyetinde geliştirilmiş; onu âdeta üstün insan konumuna yükseltmişti. Zira Tanrı'nın insanı kendi suretinde yarattığı günden beri, yeryüzünde böyle bir adam yürümemişti. Vahşi hayvanların arasında, şiddet ve öfkeyle yoğrulsa da; Maymunlar Tarzanı'nın mayasında var olan aşk, gün yüzüne çıkacağı vakti bekliyordu. Jane, onun güzel yüzü; gerçek aşkın kelimelere ihtiyaç duymadan bir bakışa, bir gülümseyişe ya da bir dokunuşa gizlenebileceğini ispat ediyordu. Ancak kaderin, onlar için çizdiği başka bir yol vardı. Tarzan Maymun Adam; çocukların, aşka inanan ve aşkın gücünün yaptırabileceklerinin sınırını merak eden yetişkinlerin hikâyesi…

Аннотация

Bazı insanlar, bazı kelimeler ile hemhâl olurlar. Garip kelimesi, Orhan Veli'nin mevcudiyetine siner; çocukluğundan başlayıp ölümüne dek, hatta ölümünde dahi yakasını bırakmaz. Garip geçen çocukluk yılları hüznün gölgesinde yoksulluk ve sefalet ile dost eder onu. Gençlik yıllarında fikir ve ruh dünyasının farklılığıyla çağdaşlarının arasından sıyrılırken nükseder mevcudiyetindeki gariplik. İsminin uzun yıllar birlikte anılacağı Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile çıktığı “şiirde yenilik” yolculuğuna şahit olan aydınlar, “garip bir şair” olarak addederler şahsını. Nitekim Orhan Veli de kabul eder varlığını ve “Garip” koyar öncüsü olduğu şiir akımının adını. Durağanlığa karşıdır Orhan Veli’nin şiiri; değişime ve daimî harekete tutkun, seher vaktinin ılık esintilerine değil de akşamların sert poyrazlarına vurgundur. Yeni bir ses, yeni bir nefestir; geçmişin yüklerinden sıyrılmış, hafiflemiş sözlerdir. Kapanan gözlerin İstanbul'u dinleyişinde, güzel havaların insanı mahvedişinde, iğdelerin baygın kokusunda ve uzaklara dalıp söylenen şarkılarda Orhan Veli’ye rastlamak isteyen okurlar için hazırlan Bütün Şiirleri; değerli okurunu, Orhan Veli’nin kaleminin tozuna ortak edecek ve not düşülen tarihlerle şairin şiirlerindeki tüm dalgalanmaları, esen yelleri derinden hissettirecektir.

Аннотация

Zaman aktı gitti. İsmi dilden dile dolaştı ve şöhreti millî sınırları aşıp tüm dünyaya yayıldı. Hikâyeleri yabancı dillere çevrildi. Kıvrak zekâsı ve ince nükteleri ile Nasrettin Hoca, güncelliğini yitirmedi ve bütün hikâyelerinde gülümsetirken aynı zamanda düşündürmeyi de başardı. Orhan Veli ise mazisi 13. yüzyıla hatta daha eskilere dayanan bu hikâyeleri kaleminin rengiyle harmanlayarak onlara yeni bir soluk getirmiş ve manzum bir şekilde yazarak ebedîleştirmiştir. Hoca’nın karısı bir gün Hoca’nın Cübbesini yıkar; bahçeye asar. Eve geç dönen Hoca derhâl feryadı basar: “Bahçede bir hırsız var; aman! Çabuk ol, kadın! Çabuk bana okumla yayımı ver.” Okla yay hemen gelir; Hoca yayı bir gerer; Yaradan’a sığınıp şöyle cübbeye atar. Aklınca da hırsızı yere serer. Sonra çekilir odasına, yatar. Sabah olup ortalık ağarınca Kalkar bakar ki Hoca…

Аннотация

Kaçmak ve saklanmak, zihnimiz ile hislerimiz hâlâ bizimle bir-likteyken bir çözüm olabilir mi? İnsan, nereye kaçabilir korkuları onu bir gölge gibi takip ederken? Hangi sığınağın kapısı engelleye-bilir o duyguların içeriye girmesini? Esir olmaktan çekinen insan, esaretin asıl kemendini kendi benliğinde taşır. Kaçmak, yalnızca bir aldanış; saklanmak ise çocuksu bir umut ediştir. Ferdinand da aldanan, korkularından kaçmaya çalışırken as-lında onları büyüten ve bu soğuk sis bulutunun tüm benliğini sar-masına izin verenlerdendir. Yüreğindeki başkaldırma arzusu ve dışarıdan gelen itaat baskısı ile Ferdinand’ın benliği; sevdiklerini dahi göremeyeceği bir aralıkta sıkışıp kalır. O da çareyi teslim ol-makta, boyun eğmekte bulur. Makineleşmiş bir sistemin çağrısı, kanlı canlı bir insanın tüm uzuvlarına hükmeder; onu ele geçirir ve Ferdinand gibileri ruhlarından sıyrılarak küçük birer makineye dönüşür. «hiİnsan dışarıda olduğu zaman kendini kaçak hissettiği müddet-çe hiçbir yerde özgür değildir.»

Аннотация

Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı’nın, muhteva ve şekil yönüyle öne çıkan eserleri arasında yer alan «Makber»; Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölüm gerçeği karşısında iç dünyasına dönmesini ve bu gerçek ile yüzleşirken dile gelen isyanını konu edinmektedir. Abdülhak Hamit Tarhan'ın, eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine kaleme aldığı eser; Tanzimat Dönemi'nin akılcı düşünce yapısının dönüşümünü, şiire dâhil edilen yeni bakış açılarını, şiirin muhtevası ile birlikte yenilenen şeklini gözler önüne sermektedir. «Makber», bir feryadın yankılarını duyurmasının yanı sıra; bir dönemin şiir anlayışının açıkça tespit edilebilmesine sunduğu olanakla büyük önem arz etmektedir. «Eyvâh!.. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden…»

Аннотация

Her şeyin başladığı 1703 senesi… Osmanlı tarihinin en şaşaalı ve tantanalı zamanı olan Lale Devri dönemi… Öyle ki döneme ismini verecek kadar ünlenmiş olan türlü türlü lale bahçeleriyle, başta Çırağan olmak üzere Sadâbâd, Ferahâbâd Saraylarının arzıendam eden güzel dilberleriyle, çeşitli siyasi entrikalarıyla meşhur olmuş bir dönemi… Karakterlerini Sultan III. Ahmed, Sadrazam İbrahim Paşa ve dönemin ünlü şairlerinden Nedim gibi gerçek kişilerin oluşturduğu Lale Devri romanında M. Turhan Tan’ın tarihî kurgu alanında kaleminden dökülenler oldukça merak uyandırıcıdır. Her şey güllük gülistanlık iken bütün insanların yüzüne daimî bir tebessüm yerleşmiş ve etraf cıvıl cıvılken bu masmavi gökyüzünü kanlı bir isyan kızıla boyayacaktır… Türk okuyucusu tarafından pek bilinmeyen M. Turhan Tan, tarihî roman geleneğimizin en önemli isimlerinden biridir. Birçok önemli memuriyetlerde bulunduktan sonra Sivas mebusluğu da yapmış ve 1922 yılından itibaren kendini tamamıyla yazı hayatına adamıştır. En önemli eserlerini ise tarihî romancılık alanında vermiştir. Bazı eserleri Almanca, İngilizce ve Yunanca gibi dillere çevrilen, tarihî gerçeklikleri berrak ve sürükleyici bir üslupla aktaran Tan, Türk tarihinin zengin mirasını eserlerine ustalıkla taşımış ve okuyucusuna tarihî romanları keyifle okutan bir yazar olarak Türk edebiyatındaki yerini almıştır. Turhan Tan’ın ölümünden sonra unutulan ve Türk yazın hayatından çekilen eserleri, Türk okuyucusunun özellikle son zamanlarda ilgisini çeken ve neredeyse güncelleşen konulara değinip ele aldığı dönemlere ışık tutmakta, günümüzdeki kimi tartışmalara cevaplar getirmektedir.

Аннотация

"Karanlığın Yüreği"nde Marlow, çalıştığı şirket tarafından kaptan olarak Kongo’ya gönderilir. Görevi, hakkında epeyce şey duyduğu Kurtz’u ve fil dişlerini alıp geri dönmektir. Londra’dan Kongo’ya uzanan bu yolculukta, Batılı ve medeni addedileni apaçık görürüz, vahşi ve yerli olarak yaftalananın aynasında. Conrad, kendi hayatından izler de barındıran bu en ünlü eserinde, insanın karanlık tarafına dair çok şey söylüyor. 1899’da yayımlanan eser, sömürgeciliğe dair tartışmalar devam ettikçe güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeden okunmaya da devam edeceğe benziyor. «Dünya bildiğimiz dünya değil gibiydi. Fethedilmiş bir canavarın zincire vurulmuş suretine bakmaya alışmıştık. Orada, canavarca ve özgür bir şeydi görebildiğimiz. Doğaüstüydü ve insanlar da öyle. Hayır, insanlık dışı değillerdi. Yani bilirsiniz, en kötü kısmı da buydu. İnsanlık dışı olup olmadıklarına dair şüphe, insanı bu kuşku yavaş yavaş vururdu.»

Аннотация

Kimi kısa kimi uzun kimisi de daha tamamlanmamış hissi veren 25 hikâyenin yer aldığı Hava Parası, Memduh Şevket Esendal’ın ne kadar usta bir hikâyeci olduğunu göstermesi bakımından çok çarpıcı bir eser. Zengin fakir, esnaf, işçi, memur, her tabakadan insanların yer aldığı hikâyelerde, kimseye ders vermeden, ahlakçılık yapmadan, kahramanlarına son derece nesnel yaklaşmayı başarmış bir kalem Memduh Şevket. Bunun yanında, tüm eserlerinde varlık bulan, çokça titizlendiği aşikâr olan tertemiz bir Türkçeyle de hiç zorlamadan, kendine has üslubunu okuyucuya yansıtıyor.

Аннотация

Hicri 362’de Harezm’in merkezi olan Kas’ta dünyaya gelen Ebu Reyhan-i Birunî, tüm hayatını bilgiye ve bilmediği şeyleri öğrenmeye adamış, dünyada bilim sahasına ilk keşif ve buluşlarla ışık tutmuş, fıkıh bilginidir. Parlak zekâsı sebebiyle daha küçük yaşta dikkati çeken Muhammed’in bir gün, ileride hocası olacak Ebu Nasır ile yolları kesişir ve Muhammed, artık Ebu Reyhan olarak anılacağı o şanlı yolculuğa ilk adımını atar. «Benim bu kadar gümüşe ihtiyacım yok. Bir ömür kıt kanaat geçindim, bu yaştan sonra da huylu huyundan vazgeçmez, yine böyle geçinirim. Dünya malının beni ilim öğrenmekten, araştırma yapmaktan ve en önemlisi de Allah’ı hatırlamaktan alıkoymasından korkarım.»