Скачать книгу

Tüm bunlar bir rüya mıydı? O kadar gerçek gibiydi ki.

      Halen koluma yapışmış olan Bree, ağlayarak, "Korkutucu bir rüya gördüm!" diyor.

      Ateşin uzun süre önce sönmüş olduğunu görüyorum. Parlak güneş ışıkları, sabahın ilerleyen saatlerinde olduğumuz gösteriyor. Koltukta uykuya dalmış olduğuma inanamıyorum. Daha önce bunu hiç yapmamıştım.

      Kötü düşünceleri uzaklaştırmak için başımı iki yana sallıyorum. Rüyam o kadar gerçekçiydi ki yaşananların sahiden gerçekleşmediğine inanması güç geliyor. Babamı daha önce rüyalarımda defalarca görmüştüm, ancak hiçbirinde bu kadar doğrudan temasımız olmamıştı. Babamın halen odada olmadığına inanmak çok güç geliyor. Emin olmak için etrafıma bakıyorum.

      Teselli edilmesi olanaksız olan Bree, kolumu çekiştirmeye devam ediyor. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.

      Dizlerimin üzerine eğilerek, Bree'yi kucaklıyorum. Bana sımsıkı sarılıyor.

      "Rüyamda kötü adamların gelip, beni götürdüklerini gördüm! Ve sen beni korumak için yanımda değildin!". Omuzumda ağlamaya başlıyor. "Gitme" diye yalvarıyor çaresizce. "Lütfen, gitme. Beni terk etme!"

      "Bir yere gittiğim yok." diyorum, ona sıkıca sarılarak. "Sakin ol…Hepsi geçti… Korkacak bir şey yok. Her şey yolunda."

      Fakat içten içe her şeyin yolunda olmadığının farkındayım. Hatta tam tersi. Gördüğüm rüya beni rahatsız ediyor. Bree'nin de aynı şey hakkında bir kabus görmüş olması ise içimi hepten karartıyor. Kehanetlere inanmam ama bu yaşananların bir işaret olup olmadıklarını merak ediyorum. Fakat evin dışından hiçbir ses veya gürültü gelmiyor. Zaten birileri bir buçuk kilometreden fazla yakınımıza yaklaşmış olsa, bunu derhal anlardım.

      Bree'nin çenesini tutarak, göz yaşlarını siliyorum ve "Derin bir nefes al" diyorum.

      Sözüme uyan Bree, yavaşça soluklanıyor. Suratıma zorlama bir gülüş yerleştiriyorum. "Bak, işte buradayım. Sorun yok. Sadece kötü bir rüyaydı. Tamam mı?" diyorum.

      Bree, kafasını sallayarak onaylıyor.

      "Sadece aşırı yorgunsun," diyorum. "Ayrıca ateşin de var. O yüzden kötü rüyalar görmen normal. Her şey düzelecek."

      Dizlerim üzerinde, Bree'ye sarılırken, yola çıkmam gerektiğini, dağa tırmanıp, yeni evimiz için gözcülük yapmam ve bize yemek bulmam gerektiğini hatırlıyorum. Bree'ye bunu nasıl söyleyeceğimi ve onun vereceği tepkiyi düşününce, geriliyorum. Zamanlamam bundan daha kötü olamazdı. Onu şimdi yalnız başıma bırakmam gerektiğini nasıl söyleyebilirim? Bu birkaç saatliğine olsa bile. Bir yanım bütün gün evde kalıp, ona göz kulak olmam gerektiğini söylüyor; ancak ne kadar hızlı davranırsam, işleri o kadar çabuk halledeceğimi ve daha kısa süre içinde güvende olacağımızı da biliyorum. Tüm gün hiçbir şey yapmadan, öylece durarak geceyi bekleyemem. Ayrıca aptalca rüyalarımız yüzünden planları alt üst edip, gündüz vakti harekete geçme riskini göze alamam.

      Elimden geldiğince tatlı bir gülümsemeyle Bree'nin suratına düşmüş saçları topluyorum. Takınabileceğim en güçlü ve olgun ses tonu ile konuşmaya başlıyorum.

      "Bree, beni dinlemeni istiyorum. Bir süre için dışarıya çıkmam-"

      "HAYIR!" diye feryat ediyor. "BİLİYORDUM! Aynı rüyamdaki gibi! Beni terk edeceksin! Ve asla geri dönmeyeceksin!"

      Omuzlarını sıkıca tutarak, onu sakinleştirmeye çalışıyorum.

      "Öyle bir şey yok." diyorum güven verici bir ses tonuyla. "Sadece birkaç saatliğine dışarı çıkmalıyım. Bu gece oraya vardığımız zaman evimizin güvende olacağından emin olmalıyım. Yemek için de bir şeyler avlamam gerekiyor. Lütfen, Bree, beni anlamalısın. Seni de yanıma alırdım ama bunun için fazla hastasın ve dinlenmen gerekiyor. Birkaç saate kalmaz, dönerim. Söz veriyorum. Hem sonra, bu gece oraya hep beraber gideceğiz. İşin en iyi kısmı ise ne biliyor musun?"

      Yavaşça bana bakıyor, gözleri halen yaşlı ve bilmediğini söyler bir şekilde kafasını sallıyor.

      "Bu geceden itibaren, yukardaki evimizde güvende olacağız ve her gece şöminemizi yakarak, istediğimiz gibi karnımızı doyuracağız. Avlanmak ve balık tutmak için evden uzaklaşmam da gerekmeyecek. Seni asla yalnız bırakmak zorunda kalmayacağım."

      "Peki Sasha da gelebilir mi?" diye soruyor gözyaşlarının arasından.

      "Tabii ki gelebilir." diyorum. "Sana söz veriyorum. Lütfen, bana güven. Senin için döneceğim. Seni asla tek başına bırakmam."

      "Söz veriyor musun?" diye soruyor.

      Elimden gelen en ağırbaşlı şekilde, gözlerimi bile kırpmadan ona bakıyorum.

      "Söz veriyorum."

      Bree'nin gözyaşları yavaşlıyor ve en sonunda tatmin olmuş bir şekilde kafasıyla onaylıyor.

      Bu durum ben üzüyor olsa da hızlıca öne doğru eğilerek, kafasına bir öpücük konduruyorum. Hemen ardından ise odanın kapısından dışarı çıkıyorum. Biliyorum ki eğer orada bir saniye bile daha kalırsam, evden ayrılacak gücü asla bulamam.

      Kapanan kapının sesi ardımda yankılanırken, kız kardeşimi bir daha göremeyeceğim fikrini kafamdan bir türlü atamıyorum.

      Ü Ç

      Sabah saatlerinin parlak ışıkları altında dağa tırmanıyorum. Güçlü bir ışık kardan yansıyor. Bembeyaz bir evrenin içinde gibiyim. Güneş o kadar kuvvetli ışıldıyor ki etrafımdaki parıltı görüşümü engelliyor. Bir şapka veya güneş gözlüğüne sahip olmak için her şeyi yapardım.

      Çok şükür ki bugün hava rüzgarsız ve düne göre daha sıcak. Tırmandıkça, çevremde eriyen buzların tepeden aşağı doğru minik ırmaklar halinde akışını ve çam ağaçlarının yapraklarından düşen büyük kar yığınlarının gümbürtüsünü işitiyorum. Kar yumuşamış olduğu için, yürümek de kolay bir hale gelmiş.

      Omuzumdan geriye bakıp, aşağımda uzanan vadiyi gözden geçiriyorum. Yollar, sabah güneşinin altında kısmen de olsa

      tekrar görünebilir bir hale gelmişler. Bu durum beni endişelendirse bile böyle işaretleri ciddiye aldığım için kendimi azarlıyorum. Daha güçlü olmalıyım. Daha aklı başında olmalıyım, tıpkı babam gibi.

      Yükseklere çıktıkça güçlenen rüzgara karşı kapüşonumu kafama geçiriyorum ama keşke yeni atkımı da taksaymışım. Ellerimi birbirine kenetlemiş ovuştururken, keşke eldivenlerim de olsa, diyorum ve hızımı arttırıyorum. Oraya çabucak ulaşmaya niyetliyim. Kulübenin etrafını kolaçan edip, geyiği araştırdıktan sonra bir an önce Bree'ye döneceğim. Belki birkaç kavanoz reçel de alırım; böylece Bree'nin neşesi de yerine gelir.

      Dünden kalan izlerimi, eriyen karın arasından halen seçebiliyorum. Bu sefer, tırmanış da daha kolay oluyor. En fazla yirmi dakika sonra, dün bulunduğum yüksekteki düzlüğe ulaşıyorum.

      Önceki gün olduğum yerde bulunduğuma eminim ama kulübeyi göremiyorum. O kadar iyi saklanmış bir vaziyette ki bakmam gereken yeri bildiğim halde görmek olanaksız. Acaba doğru yerde miyim, diye şüpheleniyorum. Ayak izlerimi takip ederek, dün tamı tamına üzerinde durduğum noktaya varıyorum. Kafamı biraz kaldırdığım zaman, nihayet kulübeyi tespit ediyorum. Kendini bu kadar iyi saklamasına şaşarak, burada yaşama konusunda iyice cesaretleniyorum.

      Durup, etrafa kulak kesiliyorum. Akan dere dışında her yer sessizlik içinde. Dünden beri bir gelen olmuş diye, kendiminkiler dışında, içeri veya dışarı doğru çıkan başka ayak izlerinin olup olmadığına bakıyorum. Bir tane bile

Скачать книгу