ТОП просматриваемых книг сайта:
RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ – GEÇMISTEN GELEN SÖVALYE. AYDIN ALMILA
Читать онлайн.Название RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ – GEÇMISTEN GELEN SÖVALYE
Год выпуска 0
isbn 9789752114050
Автор произведения AYDIN ALMILA
Издательство Автор
İşte bu hiçbirinin aklına gelmemişti. Eris, “Yukarı çıkmayı başarsak bile bu saatler sürer.” diye mırıldandı. Yıkılmış görünüyordu.
Kayla, “Bunu anlamanın bir tek yolu var.” diye atıldı. Ardından hızlı adımlarla az ilerideki asansöre yöneldi. Diğerleri de onu izlediler. Karanlığa gömülmüş duran büyük cam kutunun işlevini çok önceden yitirdiğini anlamak için sadece bakmak yeterliydi. Kayla yine de umudunu yitirmeden cam kapının üstündeki tüm işaretli noktalara bastı. Yapacak bir şey yoktu.
Eris, önlerinde uzanan merdivenlere umutsuzca bakıyordu. Diğerlerine göre çelimsiz bir çocuktu ve binlerce basamağı çıkıp çıkamayacağından emin değildi.
İrene ise deli gibi söylenmeye başladı. “Nasıl oldu da bunu daha önce düşünemedik. Bir de akıllı geçiniriz. Hurdacı bize güvendiğine pişman olacak!”
Eris, “Bir çaresi olmalı…” diye kendi kendine konuşmaya başladı. “Bir çaresi olmalı…”
Rauf birdenbire coşkuyla gülümsedi. “Evet bir çaresi var.” Bir yandan da gözünü Jak’a dikmişti. Çocuk ürkerek birkaç adım geriledi. Bu grubun içindeki çocukların hepsinin biraz tuhaf olduklarını düşünüyordu. Ancak aralarında en tuhaf olanı kesinlikle Rauf’tu.
İrene, kuzeninin aklından geçenleri anlamıştı. Sevinçle ellerini çırptı. Diğerleri ise şaşkınlıkla bu görüntüyü izliyorlardı.
Rauf, Jak’a, “O sihirli ayakkabılarına yine ihtiyacım var.” dedi. Çocuk yere oturdu ve ayakkabılarını çıkardı. Rauf’a uzatırken, “Binanın en üst katına kadar yükselir mi bilmiyorum.” dedi.
Rauf, ayağına birkaç numara küçük gelen ayakkabıları aldı. “Birazdan öğreniriz. Tek şansımız bu ayakkabılar.” Ardından diğerlerinin meraklı bakışları altında ayakkabıları ayaklarına geçirdi. Topuğunun yarısı dışarıda kalmıştı. Ayağından çıkmasınlar diye, bağcıkları sıkıca bileğine bağladı. İşi bitince, “Hazırım!” dedi. “Siz beni burada bekleyin. Hologram taşıyıcıyı bulup hemen geri döneceğim. Az sonra görüşürüz.”
Kayla, yalnızca kendisinin duyabileceği kadar alçak bir sesle, “Umarım…” diye mırıldandı. Eris, dostça bir tavırla arkadaşının omzuna vurdu. Çağla ve İrene, Rauf dengesini sağlamaya çalışarak yavaşça yükselirken ellerini kaldırıp arkadaşlarını selamladı.
Jak ise 22. yüzyıldaki çocukların tuhaf değil, kesinlikle kaçık olduklarına karar verdi.
Sedna, Geleceğin Anahtarı’nın önüne dek çocukları sessizce izlemişti. İçeri girdiklerini görünce yine dışarıda beklemeye başladı. “Anlaşılan bu geceyi sokakta nöbet tutarak geçireceğim.” diye kendi kendine homurdandı. Ne tür bir iş karıştırdıklarını merak ediyordu, ama peşlerinden içeri dalıp çocuklar tarafından görülme riskini göze alamazdı. Rüzgâr hızını iyice arttırmıştı. Alnına dökülen saçlarını geriye itti. Ceketinin yakasını kaldırıp ellerini ovuşturdu. İşi gereği gece takiplerine alışıktı. Ancak bu kez gerçekten hazırlıksız yakalanmıştı. Ona yardımcı olacak tek şey içgüdüsüydü.
Rauf ayağındakilerle, İrene’yi korkutmak için bir evin ikinci katına yükselmekle bir gökdelenin en üst katına yükselmek arasındaki farkı anladığında iş işten geçmişti. Ara sıra katlardan birinde duruyor, bozulan dengesini yeniden sağlamaya çalışıyordu. Merdivenleri yürüyerek çıksa belki ancak bu kadar yorulurdu. Cesaretini toplamak için, “Az kaldı. Birazdan varacağım.” diye kendi kendine konuşuyordu. Ama çıt çıkmayan binada, yalnızca kendi sesini duymak cesaretini kırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Arkadaşlarının sabırsızca beklediklerini bilmek, acele etmesine ve dengesinin bozulmasına neden oluyordu. On beşinci katta neredeyse tepetaklak olmuştu. Yirmi ikinci katta sol ayakkabısının bağı çözülmüştü; ayakkabı tam ayağından çıkmak üzereyken yakalamıştı. Yine de şanslı sayılırım, diye geçirdi içinden. Hâlâ hayattayım!
Sonunda en üst kata vardığında rahat bir nefes aldı. Kısa koridoru, aslan kafalarını ve tam önünde yükselen Santini’nin ofisinin kapısını görünce durdu. Aslan kafaları gözlerinden kırmızı ışıklar saçmadıklarında nasıl da zararsızlardı.
Rauf biraz çekinerek elini kapıya uzattı. Neyse ki kilitli değildi. İçerisi son gördüğü hâliyle duruyordu… Rahat deri koltuk oradaydı. Büyük çalışma masası aynı yerdeydi. Tek fark, üstünün boş oluşuydu.
Rauf işe nereden başlaması gerektiğini bilmiyormuş gibi çevresine bakındı. Sonra çekmeceleri karıştırdı. Gördüğü her dolap kapağını açıp içine baktı. Hologram taşıyıcıdan iz yoktu. Derin bir nefes aldı. Arkadaşları yanında olsaydı, aradıklarını çok daha kolay bulacaklarına emindi.
O sırada deri koltuğa gözü kaydı; oturmak için dayanılmaz bir istek duydu. Ardından koltuğu tekerleklerinin üzerinde yüz seksen derece döndürüp üzerine oturarak, cam duvarın ardında, ayaklarının altında uzanan şehri seyretmeye koyuldu.
Şehir ışıl ışıl parlıyordu. Sanki gökyüzündeki yıldızlar yere inmişlerdi. Birkaç dakika öylece oturdu. Tam artık odaya son bir kez daha göz atıp arkadaşlarının yanına dönmesi gerektiğine karar vermişti ki, cama yansıyan o görüntüyü fark etti. Korkudan buz kestiğini hissetti. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atarken hızlı hızlı soludu. Görüntü tanıdık birine aitti ve Rauf’a alaylı bir tavırla gülümsüyordu. Rauf koltuğu hızla çevirip arkaya döndü. Oda boştu. Oysa yalnızca birkaç saniye önce odanın ortasında Santini’nin ayakta dikildiğine emindi. Hayal görecek değildi ya! Adamın görüntüsü cama yansımıştı. Yüzündeki o, insanı huzursuz eden alaycı gülümsemesiyle Rauf’a gözlerini dikmişti.
Rauf kendini odadan dışarı attı. Kapıyı ardından kapatmaya gerek bile duymadı. Hızla basamakları inmeye başladı. Katları birer birer geride bırakırken nefes nefese kalmıştı. Bir yandan da sık sık dönüp izlenip izlenmediğini kontrol ediyordu. Neden sonra ayakkabıları kullanmak aklına geldi. Bu kez dengesini daha rahat sağlıyordu.
Arkadaşlarının meraklı bakışları altında yere indiğinde artık bacaklarının yorgunluktan tutmadıklarını fark etti.
İrene hepsinden daha sabırsızdı. “Nerede?” diye sordu. “Hologram taşıyıcı nerede?”
Rauf, “Yok!” diye cevapladı. “Biri bizden önce davrandı sanırım.”
Bu hiçbirinin beklemediği bir cevaptı. Kayla duyduklarına inanamıyormuş gibi, “Başka biri aldı, öyle mi?” diye sordu.
Rauf, evet dercesine başını salladı. “Ve sanırım kimin aldığını da biliyorum.”
Beş çift göz merakla Rauf’a dikildi. Rauf inlercesine, “Santini!” dedi. “Sanırım biz geldiğimizde de binadaydı.”
Kayla çığlık atmamak için ağzını eliyle kapadı.
Eris nefes almakta güçlük çekiyormuş gibi görünüyordu. “Burada mı? Sen bunu nereden biliyorsun?” diye sordu.
Rauf, “Onu gördüm.” deyince, Kayla bu kez kendini tutamadı. Hafif bir çığlık atarak korkuyla etrafına bakındı.
Rauf, “Sanırım artık yok, gitti.” dedi. “Biz de buradan çıksak iyi olacak.”
Eris düşünceli bir tavırla, “Peki ya şimdi ne olacak?” diye sordu. Rauf’un omuzları çaresizce düştü. “Bilmiyorum.”
İrene, “Ben biliyorum.” diye atıldı.