Скачать книгу

Hemen arkasında yükselen diğer taşın üstünde ise beyaz bir martı heykeli göze çarpıyordu.

      İdil ve Mert herhangi bir ipucu bulmak umuduyla, heykeli ve çevresini incelemeye koyuldular.

      Mert, “Keşke ne aradığımızı bilseydik.” diye hayıflandı.

      “Bir not, işaret ya da şekil olabilir. Aklıma başka bir şey gelmiyor.”

      “Hey! Selam!” Her ikisi de arkalarından gelen sesle oldukları yerde korkuyla sıçradılar. İdil hafif bir çığlık bile savurdu. Ardından, soruyu kimin sorduğunu görünce korkusunun yerini öfke aldı. Ellerini beline dayayıp neredeyse hırlar gibi, “Sen… senin ne işin burada?” diye çıkıştı. Başını karşısındakine saldıracak bir boğa gibi hafifçe eğmişti. Saçları yüzünün tamamını kapatıyordu.

      Mert arkadaşının yüzünü göremese de burnundan soluduğunu tahmin edebiliyordu. Hatta İdil’in, kendisi gibi ufak tefek olan kıza gerçekten saldıracağını sandı.

      Oysa kız hiç de İdil’den korkmuşa benzemiyordu. Pişkin bir tavırla, “Size yardıma geldim.” diye şakıdı.

      “Senden yardım isteyen oldu mu? Hem bizi nasıl buldun? Sana izimi kaybettirdiğime eminim.”

      Kız aynı İdil gibi üstüne birkaç beden büyük gelen siyah paltosunu açıp boynundan sarkan ufacık dürbünü gösterdi. Dürbünün askısı, kahverengi uzun saçlarına ve boynuna birkaç kez sardığı atkıya dolanmıştı.

      Mert, kızın İdil’in kuzini olduğunu anlamakta gecikmedi. İlk bakışta kardeş oldukları bile düşünülebilirdi. Saç renkleri dışında aralarındaki diğer tek fark, kızın gözlük takmıyor olmasıydı.

      İdil hayretler içinde, “Bizi dürbünle mi gözetledin?” diye atıldı.

      “Ne yapayım, uzaktan takip gerekiyordu. Üstelik ne yapacağınızı kestirmek imkânsızdı. Kaç taşıt değiştirdiğinizin farkında mısınız? Oysa nereye gideceğinizi söyleseydiniz, ben sizi daha kısa yoldan getirirdim.”

      Mert, “Sana izimizi kaybettirmek içindi…” diye araya girdi.

      “Ah, o hâlde sizin için üzgünüm, çünkü gördüğünüz gibi başaramadınız.”

      Mert de öfkelendiğini hissediyordu. Bir de İdil’in ukala olduğunu düşünmüştü. Bu kız ondan beş beterdi. Yine de kendine hâkim oldu. Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarırdı. O yüzden, “Bak, ben bir araştırma yapıyorum, İdil de bana yardımcı oluyor.” diye açıkladı.

      Kız gözlerini şüpheyle kıstı. “Araştırma demek!” dedi. Hiç de inanmış gibi görünmüyordu. Ardından başıyla Mert’in sırt çantasını işaret etti. “Onun içindeki kitabı mı araştırıyorsunuz?.. Dün sizi gördüm. İdil kitabın sayfalarını karıştırırken, öylesine heyecanlıydı ki! Demek ki çok özel bir kitap!”

      İdil’in gözlerinden ateş fışkırıyordu. “Her kitap özeldir.” diye tısladı.

      Ancak karşısındaki ikna olacak gibi değildi. “Beni de alın aranıza, araştırmayı çok severim.”

      İdil, “Ah, onu biliyorum işte!” diye atıldı. “Benden gizli odamı bile karıştırmaya kalktın!”

      “Bence geçmişi unutup beyaz bir sayfa açalım. Hem barış güvercini de barışmamızı isterdi.” Bir yandan dik taşın üstündeki kuşu işaret etti.

      “O barış güvercini değil, martı!”

      “Ne fark eder kuş işte, hem rengi de beyaz. Uzatma artık İdil beni de aranıza alın.”

      İdil sabrının taştığını hissediyordu. “Asıl uzatan sensin. Mert söyledi ya, araştırmasına yardım ediyorum. Başka birinin daha yardımına gerek yok!”

      Kız masumane bir havaya bürünüverdi. “Peki, öyle olsun! Gerçi bunun işinize yarayacağını düşünmüştüm.” O sırada cebinden bir kalem çıkartıp havaya kaldırdı. “Heykelin elinde tuttuğu kitabın arasında duruyordu. Ama madem yardımımı istemiyorsunuz, kalemi de istemiyorsunuz demektir. Oysa kenarındaki metal çubuğu çekince bir kâğıt çıkıyor dışarı. Bir tür mesaj!” Metal çubuğu çekecekmiş gibi yaptı ama çekmedi. Hatta İdil’in elinden almasından korktuğundan, kalemi tekrar cebine soktu.

      İdil, “Peki o kalemi gerçekten de heykelin üstünde bulduğunu nereden bileceğiz?” diye sordu.

      “Niye uydurayım ki! Hem mesajı da uyduracak değilim ya! Yalansa zaten ortaya çıkar.”

      Mert iki kızın arasında geçen konuşmayı şaşkınlık içinde izliyordu. İdil’in yelkenleri suya indirmek üzere olduğunun da farkındaydı.

      İdil, “Tam bir baş belasısın!” dedi. Artık sesinde öfke yoktu.

      Kız sanki iltifat almış gibi gülümsedi. “Evet, ama tatlı bir belayım.”

      İdil kuvvetlice nefes verdi ve sorarcasına Mert’e baktı. Mert ellerini iki yana açıp omuzlarını silkti. Kalemin içindeki mesajı merak ediyordu. Hem gerçekten kitapla bağlantısı varsa…

      İdil, Mert’in onayladığını görünce kuzinine döndü. “Önce şu kalemi yakından görelim.”

      “Önce şu kitabı yakından göreyim.”

      Mert artık dayanamayıp, “Önce gidip bir yere oturalım.” diye araya girdi.

      Bunun küçük gruba dahil olduğu anlamına geldiğini düşünen kız, elini Mert’e uzattı. “Adım Nesli.” diye kendini tanıttı. “İdil’in kuziniyim.”

      Mert de adını söyledi. Ardından hafifçe kaşlarını çattı. “Aklıma takılan bir şey var. Eğer bizi takip ediyorsan, buraya nasıl bizden önce vardın?”

      “Mezarlıkta bir ara sizi gözden kaybettim. Sonra karşılaştığım gençlere, sizi tarif edip bulamadığımı, görüp görmediklerini sordum. Aralarından biri parka gitmekte olduğunuzu söyledi ve bir de en kısa yolu… Oldukça yardımseverdi.”

      O sırada İdil kuzininin açıklamasını dinlemek yerine annesine, eve gecikeceğini bildiren bir mesaj göndermeye koyuldu. Bunu fark eden Nesli fırsatı kaçırmayıp, “Benimle birlikte, kitaplarla ilgili bir araştırma yürüttüğünü yazabilirsin.” dedi. İdil onu duymazdan geldi. Kütüphaneye gideceğini yazsa yeterdi. Annesi kütüphanede ne çok vakit geçirdiğini bilirdi ve kızının kitapları böylesine çok sevmesi ona hep gurur verirdi.

      5. Bölüm

      Sayıların Gizemi

      Kütüphaneye varana dek, Mert kulaklıklarını çıkartmadan birbiri ardına bateri solo dinledi. Alçalıp yükselen ritimlere, İdil’le Nesli’nin tartıştıklarını gösteren el kol hareketleri karışıyordu.

      Hafta sonu olduğu için kütüphanenin kafesi tıklım tıklımdı. Bunun üzerine üst kattaki en boş köşeyi seçip yerleştiler.

      Mert, kızları, “Ses duvarını aşmayın!” diye uyardı.

      İdil, “Çok komiksin!” diye karşılık verdi. Nesli ise yüzünü buruşturmakla yetindi.

      Mert çantasından kitabı çıkartırken, aynı anda Nesli de kalemi cebinden çıkartıp masaya koydu. Hiç vakit kaybetmeden önüne çektiği kitaba heyecan içinde baktı. O da kuzininin yaptığı gibi önce ilk sayfasını, ardından son sayfasını çevirdi. İlk birkaç bölüme hızlıca göz attı. Sonunda, “Tuhaf bir kitap!” dedi. “Adı bile yazmıyor. Konusu ne peki?”

      İdil, “Bilmiyorum.” diye itiraf etti. “Mert okumama

Скачать книгу