Скачать книгу

hayat sürülmemişti.

      Rostopçin afişlerinin üst bölümünde bir meyhane, bir meyhaneci ve bir Moskovalı zanaatkâr olan Karpuşka Çigirin’in resmi vardı. Milis yazılmış olan Karpuşka, ayaküstü son kadehi de yuvarlıyor; Bonapart’ın Moskova’ya gelmek istediğini duyup bütün Fransızlara söverek meyhaneden çıkıyor; tabelanın altında kalabalığa nutuk çekiyordu. Bu afişler, Vasili Lvoviç Puşkin’in son yazdığı şiirler kadar çok okunuyor ve yorumlanıyordu.

      Afişleri okumak için kulübün köşedeki odasında toplanmışlardı. Karpuşka’nın “Rus lahanasından şişeceklerini, bulgur çorbasından patlayacaklarını, lahana çorbasından gebereceklerini; hepsinin cüce olduğunu, bir köylü kadının yabayla üçünü birden havaya savurabileceğini” söyleyerek Fransızlarla alay etmesi bazı üyelerin hoşuna gidiyor, bazıları da bunun çok kaba ve yersiz olduğunu ileri sürüyorlardı. Rostopçin’in, Fransızları ve bütün yabancıları Moskova’dan çıkardığını; bunlar arasında casusların ve Napolyon’un adamlarının bulunduğunu söylüyorlardı. Ama yabancılar gönderilirken Rostopçin’in yaptığı nükteleri anlatmak için söylüyorlardı bunları. Yabancılar bir tekneyle Nijni’ye gönderilirken Rostopçin şöyle demişti onlara: “Rentrez en vousmêmes, entres dans la barque et n’en faites pas une barque de Charon.”94 Moskova’daki bütün resmî dairelerin taşınmış olduğunu söylüyorlar ve Şinşin’in, yalnızca bu durum için Moskovalıların Napolyon’a teşekkür etmesi gerektiğini ileri sürerek yaptığı nükte söz konusu ediliyordu. Mamonof’un alayının ona, sekiz yüz bin rubleye patlayacağı; Bezuhof’un, kendi milisleri için daha çok para harcadığı ama yurtsever olduğunu gösterebileceği en soylu delilinin, üniformasını giyip alayının başına geçmesi ve kendisini hayranlıkla seyredecek olanlardan para almaması olacağını da ileri sürülüyordu.

      Jüli Drubetskaya, didik didik olmuş bir tiftik yığınını yüzük dolu ince parmaklarıyla sıkıştırıp topladı.

      “Bezuhof est ridicule95 ama o kadar iyi yürekli, o kadar sevimli ki!” dedi. “Bu kadar caustique96 olmaktan ne tat alıyorsunuz bilmem!”

      Jüli’nin “mon chevalier”97 dediği ve Nijni’ye birlikte geldiği milis üniformalı genç adam, “Ceza!” dedi.

      Rusya’nın birçok salonunda olduğu gibi Jüli’nin salonunda da yalnızca Rusça konuşma kararı verilmişti. Yanılıp da Fransızca konuşanlara, bağış komitesi yararına ceza veriliyordu.

      Orada bulunan bir Rus yazarı “Galisizm98 için de bir başka ceza kesilmeli…” dedi. “Tat almak, Rusça değildir.”

      Yazarın söylediklerine aldırış etmeyen Jüli, milise dönerek “Kimseyi hoş görmüyorsunuz…” dedi. “Caustique demekle hata ettim, kabul ediyor ve cezamı ödüyorum; gerçeği söylemek pahasına daha da öderim ama galisizmlere gelince…” Yazara dönmüştü. “Sorumlu değilim bundan, Prens Galitsin gibi bir hoca tutarak Rusça öğrenmek için param da zamanım da yok. Aaa işte gelmiş… Quand on…99 Yok, yok, bir hatamı daha yakalayamazsınız.” Piyer’e dönerek kibarca gülümsedi. “Şimdi sizden söz ediyorduk.” Yüksek sosyete hanımlarına özgü bir kolaylıkla yalan söylüyordu Jüli. “Güneşten söz edilince ışıkları görülür değil mi? Alayınızın, Mamonof’un alayından iyi olacağından şüphe duyulmadığını söylüyorduk.”

      Piyer, ev sahibesinin elini öperek ve yanına oturarak “Ah! Şu alaydan söz etmeyin bana…” dedi. “Bıktım doğrusu.”

      “Alayın komutasını siz alacaksınız şüphesiz…” dedi Jüli, milise bakıp alaycı bir şekilde gülümseyerek.

      Ama milis, Piyer’in karşısında eskisi kadar caustique değildi ve bu alaycı gülümsemenin ne anlama geldiğini kavramaya çalışıyordu. Piyer’in kişiliği dalgınlığına, iyi yürekliliğine rağmen yanında her türlü alay teşebbüsüne hemen son vermişti.

      Gülerek ve koskoca gövdesini gözden geçirerek “Hayır…” dedi Piyer. “Fransızlar için çok kolay bir hedef olurum ben. Zaten atın sırtına çıkabileceğimi de pek sanmıyorum.”

      Jüli, çeşitli kimselerden söz ettikten sonra Rostoflarda karar kıldı.

      “İşleri çok fena gidiyor…” dedi. “Bu Kont da o kadar saçma bir kimse ki! Razumovskiler konağını ve Moskova yakınındaki malikânesini satın almak istiyorlardı ama iş sürüncemede kaldı. Kont çok yüksek fiyat istiyor.”

      “Bugünlerde satılacakmış…” dedi birisi. “Oysa bugün Moskova’da bir şey satın almak deliliktir.”

      “Neden?” diye sordu Jüli. “Moskova’nın gerçekten tehlike içinde olduğunu mu düşünüyorsunuz?”

      “Değilse niçin ayrılıyorsunuz kentten?”

      “Ben mi? Ne garip soru. Ayrılıyorum çünkü… Çünkü herkes ayrılıyor. Ve ben ne Jeanne d’Arc’ım ne de Amazon.”

      “Pekâlâ, pekâlâ… Bana biraz bez verin.”

      “İşini bilse bütün borçlarını ödeyebilir…” dedi milis, Kont Rostof’u kastederek.

      “Çok iyi yürekli bir ihtiyar ama pauvre sire.100 Burada niçin bu kadar çok kalıyor? Ta ne zaman köye gitmek istiyordu! Natali, tamamen iyileşti sanırım?” diye kurnazca gülümseyerek Piyer’e sordu Jüli.

      “Küçük oğullarını bekliyorlar…” dedi Piyer. “Obolenski kazaklarına katıldı ve Belaya Tserkov’a gitti. Bir alay oluşturuluyordu orada. Ama şimdi benim birliğe aldırdılar ve gelmesini bekliyorlar. Kont çoktan beri gitmek istiyordu ama Kontes, oğlu gelmeden gitmeyi kesinlikle reddediyor.”

      “Önceki gün, Arharoflarda gördüm onları. Natali yine güzelleşmiş, pırıl pırıl olmuş. Şarkı da söyledi. Bazı insanlar her şeyi ne kolay da atlatıyorlar?”

      “Neyi atlatıyorlar?” dedi Piyer hoşnutsuzlukla.

      Jüli gülümsedi.

      “Sizin gibi şövalyelere ancak Madema Suza’nın romanlarında rastlanır Kont.”

      “Ne şövalyesi? Ne demek bu?” dedi Piyer kızararak.

      “Rica ederim Kont, c’est la table de tout Moscou. Je vous admire, ma parole d’honneur.”101

      “Ceza! Ceza!” diye haykırdı milis.

      “Peki, olsun. Neredeyse konuşamayacağız! Ne sıkıcı şey!”

      “Qu’est-ce qui est la fable de tout Moscou?”102 diye sordu Piyer, asık suratla yerinden kalkarken.

      “Hadi canım, siz çok iyi bilirsiniz!”

      “Hiçbir şey bilmiyorum.”

      “Natali ile ahbap olduğunuzu biliyorum ve bundan ötürü… Ama ben Vera ile her zaman daha ahbabım da… Cette chère Vera!”103

      “Non, madame.”104 dedi Piyer hoşnutsuzlukla. “Kontes Rostova’nın koruyucu şövalyeliğini üzerime almış değilim ve aşağı yukarı bir aydır da evlerine gitmedim. Ama anlamıyorum, bu gaddarlık…”

      Jüli, gülümseyerek ve elindeki tiftiği bilmiş bilmiş sallayarak “Qui

Скачать книгу


<p>94</p>

“Kendinizi toparlayın, sandala binin ve bunun bir ölüm sandalı olmamasına dikkat edin.”

<p>95</p>

“Komiktir.”

<p>96</p>

“İğneleyici.”

<p>97</p>

“Şövalyem.”

<p>98</p>

Kurallara aykırı olduğu hâlde kullanıla kullanıla yerleşmiş söz ya da deyiş.

<p>99</p>

“Ne zaman…”

<p>100</p>

“Zavallı adam.”

<p>101</p>

“Moskova’da dillere destan oldu bu. Doğrusu, hayranım size.”

<p>102</p>

“Moskova’da dillere destan olan neymiş?”

<p>103</p>

“Bu sevgili Vera”

<p>104</p>

“Hayır, hanımefendi.”