Скачать книгу

saygıyla, Prenses’le daha yakından tanışmayı bir mutluluk saydığını ama içinde bulunduğu zor durumdan yararlanarak böyle bir şeyi zorla gerçekleştirmeye çalışmadığını belirtiyordu.

      Prenses Mariya bunu fark etmiş ve etkilenmişti.

      “Size çok minnetarım, hem de çok…” dedi Fransızca. “Ama umarım ki bütün bunlar bir anlaşmazlığın sonucudur ve kimse kabahatli değildir.”

      Prenses birden ağlamaya başlamıştı.

      “Özür dilerim!” dedi.

      Rostof kaşlarını çattı, Prenses’i saygıyla yeniden selamlayarak dışarı çıktı.

      XIV

      “Eee nasıl, güzel mi bari? Benim pembeli çok şeker bir şey dostum! Adı da Dunyaşa…”

      Rostof’un yüzündeki ifadeyi gören İlin, hemen sustu. Kahraman ve komutanının bambaşka düşünceler içinde olduğunu fark etmişti. Rostof kızgınlıkla baktı ona ve cevap vermeden köye doğru hızla yöneldi.

      “Gösteririm ben onlara! Aşağılık herifler!” diye mırıldanıyordu.

      Alpatiç koşmamak için kendisini zor tutarak hızlı adımlarla onun arkasından geliyordu.

      Hizasına gelince “Efendimiz, acaba ne gibi kararlar aldınız?” dedi.

      Rostof yumruklarını sıktı ve tehdit edercesine Alpatiç’in üzerine yürüyerek “Karar mı? Ne kararı, ihtiyar bunak!” diye haykırdı. “Gözünü açsana sen! Köylüler ayaklanıyor, sen de onların hakkından gelmesini bilmiyorsun ha! Sen de hainin birisin! Bilirim senin gibileri, hepinizin derisini yüzeceğim!”

      Enerjisinin tümünü harcamak istemiyormuş gibi Alpatiç’i bırakarak hızla ilerledi. Alpatiç, duyduğu kırgınlığı yenerek hızla onu izledi ve bu konuya ilişkin görüşlerini açıklamaya devam etti. Köylülerin büyük bir taşkınlık içinde bulunduğunu, askerî bir birlik olmadan onlara karşı koymanın doğru olmayacağını, önce bir birlik meydana getirmek gerektiğini söyledi.

      Öfkesini birine yöneltmek isteğiyle yanan ve akıl dışı, hayvani bir kızgınlık duyan Rostof, anlamsız bir şekilde mırıldandı:

      “Askerî birlik neymiş, gösteririm ben onlara! Gösteririm…”

      Ne yaptığını bilmeden kararlı ve hızlı adımlarla kalabalığa yaklaştı. O yaklaştıkça bu önceden hesaplanmamış davranışın, en olumlu sonuçları vereceğini hissediyordu Alpatiç. Rostof’un hızlı ve kendinden emin yürüyüşünü, çatık kaşlarını görünce köylüler de aynı şeyi hissetmişlerdi.

      Hüsarlar köye girdikten ve Rostof, Prenses’in yanına gittikten sonra; köylüler arasında bir şaşkınlık ve görüş ayrılığı baş göstermişti. Bazı köylüler, bu süvarilerin Rus olduklarını ve genç hanımlarının gitmesine engel oldukları için başlarına bela geleceğini söylüyorlardı. Dron da bu görüşe katılıyordu. Ama düşüncesini açıklamaya kalkıştığında Karp ve ötekiler ona şiddetle karşı çıktılar.

      “Yıllardır köyün kanını emdin!” dedi Karp. “Senin için hava hoş! Paranı toprağa gömüp basar gidersin! Evlerimiz yıkılmış ya da yıkılmamış, umurunda mı?”

      “Düzeni korumak, buradan ayrılmamak, hiçbir şey götürmemek emrediliyor. Bütün sorun bu!” dedi bir başkası.

      “Senin oğlan gidecekken onun yerine benim Vanka’yı gönderdin!” dedi bir ihtiyar ansızın patlayarak. “Şimdi de ölelim, değil mi?”

      “Evet, evet öleceğiz!”

      “Ben topluluğumuza karşı gelmiyorum…” diyordu Dron.

      “Karşı değilsin ama göbeğini iyice şişirdin…

      Uzun boylu iki mujik de kendi düşüncelerini açıklıyorlardı. Yanında İlin, Lavruşka ve Alpatiç bulunan Rostof kalabalığa yaklaşınca Karp; parmaklarını kemerine geçirip hafifçe gülümseyerek ilerledi. Dron ise en arka sıralara geçti ve kalabalık hemen toplandı.

      “Söyleyin bakalım, muhtar hanginiz?” diye haykırdı Rostof hızla yaklaşarak.

      “Muhtar mı? Ne yapacaksınız?..” dedi Karp.

      Ama sözünü bitirmeden başlığı havaya uçtu ve sert bir darbeyle yana eğildi.

      “Çıkarın başlıklarınızı alçaklar!” diye kalın sesiyle haykırdı Rostof. “Nerede muhtar?”

      “Muhtar… Muhtarı istiyor… Dron Zahariç, seni istiyorlar…” diye sesler yükseldi kalabalıktan.

      Bu arada başlıklarını çıkarıyorlardı.

      “Baş kaldırmaya hakkımız yok bizim, düzeni korumalıyız…” dedi Karp.

      Aynı anda kalabalıktan çeşitli sesler yükseldi:

      “İhtiyarların verdiği kararları yerine getiriyoruz biz. Sizin gibi emir veren çok kimse var…”

      “Ne, tartışıyor musunuz?.. Baş kaldırmak demektir bu! Haydutlar! Hainler!” diye bağırıyordu Rostof tanınmaz bir sesle.

      Bir yandan da Karp’ın yakasına sarılmıştı.

      “Bağlayın şunu, bağlayın diyorum!” diye haykırdı.

      Oysa ortada Lavruşka ve Alpatiç’ten başka Karp’ı bağlayacak kimse yoktu.

      Ama Lavruşka gecikmedi, hemen koşarak iki elini arkasından yakaladı:

      “Bizimkileri çağıralım mı efendimiz?” dedi.

      Alpatiç de Karp’ı bağlamaları için iki köylüyü adlarıyla çağırdı. Köylüler uysal bir şekilde kalabalıktan ayrılıp kemerlerini çıkardılar.

      “Muhtar nerede?” diye haykırdı Rostof.

      Dron, sapsarı ve kaşları çatılmış hâlde kalabalığın arasından çıktı.

      “Demek muhtar sensin!” diye bağırdı Rostof. “Lavruşka, bağla şunu da!”

      Emri, karşı konulması imkânsız gibi söylemişti. Gerçekten de iki köylü hemen, Dron’u bağlamakla görevlendirdiler kendilerini. Dron da kemerini çıkararak onlara yardımcı oldu.

      “Şimdi, hepiniz beni dinleyin!” dedi Rostof köylülere. “Haydi, hemen toz olun! Sesinizi filan duymayayım!”

      “Biz bir kötülük yapmadık… Yalnız aptallık ettik, akılsızlık ettik… Bu doğru değil demiştim ben!” diye sesler yükseldi kalabalıktan.

      Fırsattan yararlanan Alpatiç, “Size söyledim.” dedi. “Yanlış yapıyorsunuz dedim, arkadaşlar!”

      “Aptallık ettik, Yakof Alpatiç!” diyen sesler yükseldi ve köylüler dağılıp evlerine yollandılar.

      Bağlanmış olan iki kişi eve getirildi. Sarhoşlar da onların peşine takılmıştı.

      “Ah, seni böyle görünce…” dedi sarhoşlardan biri Karp’a bakarak.

      “Efendilerle böyle konuşulur mu? Ne sanıyordun? Aptalın birisisin sen…” dedi öteki. “Hem de tam aptal!”

      İstenen arabalar, iki saat sonra avluda hazır duruyordu. Köylüler, efendilerinin eşyasını neşe içinde taşıyor ve yerleştiriyorlar; kapatıldığı odunluktan, Prenses’in isteğiyle çıkarılmış olan Dron da onlara emirler veriyordu.

      Uzun boylu, ablak ve güleç yüzlü bir köylü, oda hizmetçisinin elindeki kutuyu alarak “Öyle konmaz…” dedi. “Para verildi buna! Fırlatma, sicimle bağla bakayım. Düşsün mü istiyorsun!

Скачать книгу