Скачать книгу

[bit sıkmış kadar görmemek] bk. kabırgasın bit çakkança körbö-.

      bite karın (БИТЕ КАРЫН) [bite karın] Eli sıkı, çok cimri.

      biti-bitine batpa- (БИТИ-БИТИНЕ БАТПA-) [biti bitine sığmamak] Bir şeye çok sevinmek: “Uulunun askerden kelatkanın ugup, ene baykuş biti-bitine batpayt.” -AJ. (Oğlunun askerden dönmekte olduğunu duyan zavallı annesi çok seviniyor.)

      bitin sıgıp, kanın calagan (БИТИН СЫГЫП, КАНЫН ЖАЛАГАН) [bitini sıkıp kanını yalayan] Pinti, hasis, çok cimri: “İlgeri-ilgeri bir zamanda cetkenaç köz, bitin sıgıp kanın calagan zıkım bay caşaptır.” -O-A. (Evvel zaman içinde oldukça aç göz, pinti bir zengin yaşamış.)

      bittin açuusun sirkeden al- (БИТТИН АЧУУСУН СИРКЕДЕН АЛ-) [bit(in) öfkesini sirkeden almak] Öfkesini başkasından çıkarmak, eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek: “Bittin açuusun sirkeden alba.” (Öfkeni başkasından çıkarma.)

      bittin içegisine kan kuygan (БИТТИН ИЧЕГИСИНЕ КАН КУЙГАН) [bitin bağırsağına kan döken] Maharetli, becerikli, tekeden süt çıkaran: “Al kişi caş kezinde bittin içegisine kan kuygandardan ele, azır karılıkka moyun sunup kalgan tura.” -O-A. (O kişi, zamanında çok maharetli biriydi, artık yaşlanmış.)

      biyiktikke kötör- (БИЙИКТИККЕ КӨТӨР-) [yüksekliğe kaldırmak] Yükseltmek, yüceltmek, yüksek seviyeye ulaştırmak: “Al adabiyatıbızdı dagı bir biyiktikke kötörö aldı.” -KT. (O, edebiyatımızı daha da yüceltti.)

      blok koy- (БЛОК КОЙ-) [bloke koymak] spr. Gardını almak, blok koymak: “Kaçıp, blok koyup, taamay urganga mümkünçülük berbedim.” -BR. (Kaçıp, gardını alarak tam yumruk atmasına müsaade etmedi.)

      boguna kuuray saya alba- (БОГУНА КУУРАЙ САЯ АЛБA-) [bokuna bitki sapını batıramamak] Birisine karşı cesaret edememek, korkmak: “Anın boguna kuuray saya albayt.” -KTS. (Ona karşı cesaret edemiyor.)

      bok ce- (БОК ЖЕ-) [bok yemek] 1. Bok yemek, yakışıksız bir iş yapmak. 2. Saçma sapan konuşmak: “Uyalbay emne bok cep turasıñ?!” -YY. (Utanmadan ne bok yiyorsun?!)

      bok cürök (БОК ЖҮРӨК) [bok yürek(li)] Ödlek, korkak.

      bok murun (БОК МУРУН) [bok burun(lu)] 1. Akılsız. 2. Henüz olgunlaşmamış, genç, tecrübesiz.

      bokono söögü bolkulda(БОКОНО СӨӨГҮ БОЛКУЛДA-) [yalancı kaburgası titremek] bk. bokonosuu bolkulda-.

      bokonosu bolkulda- (БОКОНОСУ БОЛКУЛДA-) [yalancı kaburgası titremek] Duygulanmak: “Ulgaygan akındın bokonosu bolkulday, balanı imere kuçaktap beti-başınan cıttagıladı.” -ŞB. (Yaşlı şair duygulanarak çocuğu kucağına alıp, başını yüzünü kokladı.)

      bokonosu kata elek (БОКОНОСУ КАТА ЭЛЕК) [yalancı kaburgası pekişmemiş] Henüz büyümemiş, gelişmemiş, olgunlaşmamış: “Biri özüñdun boordoş calgız tuuganıñ, bokonosu kata elek caş cigit.” -KU. (Biri, senin tek akraban, henüz ergenlik çağına gelmemiş genç.)

      bolbosoñ koyo kal (БОЛБОСОҢ КОЁ КАЛ) [olmazsan bırakıver] Amma, amma da: “Cigit bolbosoñ koyo kal.” -AU2. (Amma da yiğitmiş.); “Komusçu bolbosoñ koyo kal!” (Amma da kopuzcuymuş!)

      bolcoldo cok (БОЛЖОЛДО ЖОК) [tahminde olmayan] Çok değerli, eşsiz, eşi benzeri bulunmayan: “Biyibiz bolcoldo cok kayrattuu, baatır kişi turbaybı!” -AU2. (Beyimiz eşi benzeri bulunmayan güçlü, bahadır kişiymiş!)

      bolcolu tuura kel(БОЛЖОЛУ ТУУРА КЕЛ-) [tahmini doğru gelmek] Fırsat doğmak, fırsat çıkmak: “Bolcolu tuura kelip, ulak maranın kak özünö dalp dey tüştü.” -AU2. (Fırsat doğunca oğlak oyun çukurunun tam orta yerine düştü.)

      boldu, bolbodu (БОЛДУ, БОЛБОДУ) [oldu, olmadı] Oldu, olmadı; olsa olsa.

      boloru bol- (БОЛОРУ БОЛ-) [olacağı olmak] bk. boloru bolup, boyosu kan-.

      boloru bolup, boyosu kan- (БОЛОРУ БОЛУП, БОЁСУ КАН-) [olacağı olup boyası sinmek] Olan oldu, iş işten geçti!: “Apkel şarap -boloru boldu bayoosu kandı!” -İE. (Getir şarabı, artık olan oldu!)

      bolorun bolturup, boyoosun kandır- (БОЛОРУН БОЛТУРУП, БОЁСУН КАНДЫР-) [olacağını oldurup boyasını doyurmak] Bir işi ilgili kişilere belli etmeden kendi bildiği gibi yapmak: “Menin sırtımdan bıçıp, bolorun bolturup, boyosun kandırıpsıñ.” -ŞB. (Benden habersiz kendin her şeyi yapmışsın.)

      boo tüş- (БОО ТҮШ-) [bağ düşmek] Hepsi birden ölmek, topuyla ölmek: “Boo tüşüp duşman cıgılsın.” -KM2. (Düşmanların hepsi birden bozguna uğrasın.)

      boor açırlık (БООР АЧЫРЛЫК) [bağır acıyasıca] Çok perişan, iç acısı, acınacak durumda olan: “Birok orkestrde iştegen adamdardın özdörünün abalı boor açırlık.” -E-E. (Fakat orkestrada çalışanların durumları içler acısıdır.)

      boor batırış- (БООР БАТЫРЫШ-) [bağır sığdırışmak] Eski dostlarla, akrabalarla yeniden kavuşup buluşmak, görüşmeye başlamak.

      boor berbe- (БООР БЕРБE-) [bağır vermemek] Yadırgamak, uzak durmak, kabul etmemek: “Üpöl kişige cakındamak tursun, oñoy menen cekcaattarga boor berbeyt.” -AJ. (Üpöl birilerine yaklaşmak şöyle dursun akrabalarına da kolay kolay yakın durmaz.)

      boor bur- (БООР БУР-) [bağır çevirmek] Arka çıkmak, kayırmak, desteklemek: “Ak bolso kantip bulgayın / Aga da boor burayın.” -SO. (Suçsuzsa nasıl suçlayayım / Ona da arka çıkayım.)

      boor burar (БООР БУРАР) [bağır buran] Arka, kayıran, destekleyen.

      boor eti ezil- (БООР ЭТИ ЭЗИЛ-) [bağır eti ezilmek] bk. booru ezil-.

      boor eti menen teñ (БООР ЭТ МЕНЕН ТЕҢ) [bağır etiyle eşit] Ciğerpare, çok değerli, çok kıymetli: “Bala adamdın boor eti menen teñ.” -KS2. (Çocuk insanın ciğerparesidir.); “Tootorunu Kıyas boor eti menen teñ köröt.” -ME1. (Tootoru’yu Kıyas gözü gibi seviyor.)

      boor ooru- (БООР ООРУ-) [bağır ağrımak] 1. Acımak, merhamet etmek. 2. Acımak, birinin başına gelen kötü duruma üzülmek.

      boor oorusa, boorgo tep- (БООР ООРУСА, БООРГО ТЕП-) [bağır ağrısa bağra tekme atmak] Hıyanet etmek, iyiliğe kötülük yapmak, iyilikten anlamamak: “Munun booru oorusa, boorgo tepkenin kördüñbü?” -AJ. (Görüyor musun, iyiliğe kötülükle karşılık vermesini?)

      boor tart- (БООР ТАРТ-) [bağır çekmek] bk. booruna

Скачать книгу