Скачать книгу

kızılı bar tura, mından tüñülüügö bolboyt.” -KTS. (Zavallı, vicdanlı biriymiş, ondan umudu kesmemeli.)

      betinde kızılı cok (БЕТИНДЕ КЫЗЫЛЫ ЖОК) [yüzünde kızılı olmayan] Vicdansız, utanmaz, yüzsüz: “Uşunça kişi tursa calgan aytat, betinde takır kızılı cok eken.” (Bu kadar insanın önünde yalan söylüyor, çok yüzsüzmüş.)

      betine bas- (БЕТИНЕ БАС-) [yüzüne basmak] Yüzüne vurmak: “Sözdü salmak menen baştap, aynıksız dalildi betine bastı.” -KA2. (Söze yavaşça başlayarak kesin kanıtları yüzüne vurdu.)

      betine çıgar- (БЕТИНЕ ЧЫГАР-) [yüzüne çıkarmak] Statüsü, seviyesi düşük olan birisini statüsü yüksek olan birisine denk saymak, ona karşı çıkması için kışkırtmak.

      betine çık- (БЕТИНЕ ЧЫК-) [yüzüne çıkmak] Birisine karşı çıkmak, cephe almak: “Anday eken kündö alkıldap, betiñerge çıgıp tursa emne kılmak eleñer?” -KÖ. (Öyle iken her gün atılarak, size karşı cephe alırsa ne yapardınız?)

      betine kan cügür- (БЕТИНЕ КАН ЖҮГҮР-) [yüzüne kan dolaşmak] bk. betine kızıl cügür-.

      betine karaba- (БЕТИНЕ КАРАБA-) [yüzüne bakmamak] Yüzüne bakmamak, önem vermemek: “Senin aydagan malıñ, kütkön düynöñ -eç kimdin betine karabay aytkan akılduu kurç sözüñ, kalıstıgıñ.” -SB. (Senin kimseye aldırmadan söylediğin akıllı ve keskin sözlerin, adaletin, sahip olduğun malın ve biriktirdiğin zenginliğindir.)

      betine karma- (БЕТИНЕ КАРМA-) [yüzüne tutmak] 1. Birisine veya bir şeye güvenmek: “Seni betine karmap alıp, kezektegi afyoralık oyunun baştagan turbaybı.” -BR. (Sana güvenerek yine dolandırıcılık oyununa başlamış.) 2. Bahane etmek: “Köptü körgön kıyar elçi emi uşul cüyöönü betine karmadı.” -CT. (Çok bilmiş kurnaz elçi bu sebebi bahane etti.)

      betine kızıl cügür- (БЕТИНЕ КЫЗЫЛ ЖҮГҮР-) [yüzüne kızıl dolaşmak] Yüzüne renk gelmek, yanağına kan gelmek, yüzü daha canlı ve renkli olmak, yanağından kan damlamak: “Tooktun etinen cep, sorposunan içip betine kızıl cügürdü.” -KS2. (Tavuğun etini yiyip, suyundan içince yüzüne renk geldi.)

      betine köö cabıl- (БЕТИНЕ КӨӨ ЖАБЫЛ-) [yüzüne kurum sürtülmek] 1. Milletin önünde rezil olmak. 2. İftiraya uğramak: “Kişi öltürdü dep ayıptalıp, betine köö cabılgan Moris Jerald oşentip topuragan eldin aldında turdu.” -MR. (Cinayet işledi diye suçlanarak iftiraya uğrayan Moris Jerald, bu hâliyle kalabalık insanların önündeydi.)

      betine köö cak- (БЕТИНЕ КӨӨ ЖАK-) [yüzüne kurum sürtmek] bk. betine köö cap-.

      betine köö cap- (БЕТИНЕ КӨӨ ЖАП-) [yüzüne kurum sürtmek] 1. İftira etmek, kara çalmak, kara sürmek: “Rayonduk kızmatçılardın aldında menin betime köö caap, duşmandı kalkalap kalasıñbı?” -KC1. (Kaymakamların önünde bana kara sürerek, düşmanı koruyacak mısın?) 2. Yüzünü yere getirmek, utandırmak: “Rimdikterdin betine köö capkan uşul uyat iş da alardı eç nersege üyrötkön cok.” -LG. (Romalıların yüzünü yere getiren bu ayıp iş de onlar için ders olmadı.)

      betine köö sıypal- (БЕТИНЕ КӨӨ СЫЙПАЛ-) [yüzüne kurum sürtmek] bk. betine köö cap-.

      betine köö sürt- (БЕТИНЕ КӨӨ СҮРТ-) [yüzüne kurum sürtmek] bk. betine köö cap-.

      betine köşögö tart- (БЕТИНЕ КӨШӨГӨ ТАРТ-) [yüzüne perde çekmek] Birini savunmak, yaptıklarını örtmek.

      betine sal- (БЕТИНЕ САЛ-) [yüzüne vurmak] Yüzüne vurmak, yüzüne söylemek: “Bolgon okuyanı betine saldı.” (Olanları yüzüne vurdu.)

      betine tamga bol- (БЕТИНЕ ТАМГА БОЛ-) [yüzüne damga olmak] Yüz karası olarak kalmak: “Atasın caşırıp cürgönü betine tamga bolup, Caliy turgan cerinde kata közü çakçaydı.” -ŞB. (Babasını gizlemesi yüz karası olduğundan, Caliy durduğu yerde gözleri fal taşı gibi açılıp dondu kaldı.)

      betinen çaarı çık- (БЕТИНЕН ЧААРЫ ЧЫК-) [yüzünden çaparı çıkmak] Suratı bir karış asılmak, çok öfkelenmek, hiddetlenmek: “Kürüçbektin betinen çaarı çıgıp tünörüüdö.” -KO1. (Kürüçbek, suratı bir karış asılarak susuyor.)

      betinen çükösü çık- (БЕТИНИН ЧҮКӨСҮ ЧЫК-) [yüzünden kemiği çıkmak (görünmek)] Çok zayıflamak, yanak kemikleri çıkmak.

      betinen kanı kaç- (БЕТИНЕН КАНЫ КАЧ-) [yüzünden kanı kaçmak] Rengi atmak, korku, heyecan vb. sebeplerle benzi sararmak: “Uşunu aytar zamat ayaldın betinen kanı kaçtı.” -MK1. (Onu söyleyince kadının rengi atıverdi.)

      betinen kanı tamgan (БЕТИНЕН КАНЫ ТАМГАН) [yüzünden kanı damlayan] Yanağından kan damlayan, sağlıklı görünen: “Mandayda betinen kanı tamgan adam oturdu.” (Karşıda yanağından kan damlayan adam oturuyordu.)

      betinen kan-sölü kaç- (БЕТИНЕН КАН-СӨЛҮ КАЧ-) [yüzünden kan suyu kaçmak] bk. betinen kanı kaç-.

      betinen kara tük çık- (БЕТИНЕН КАРА ТҮК ЧЫК-) [yüzünden kara tüy çıkmak] bk. betinen tügü çık-.

      betinen kızılı kaç- (БЕТИНИН КЫЗЫЛЫ КАЧ-) [yüzünün kızılı kaçmak] Rengi atmak, benzi sararmak: “Uşul uçurda içki üydün eşigi akırın açılıp, betinin kızılı kaçkan Bermet köründü.” -U. Abdukayimov. (O anda içerideki odanın kapısı yavaşça açılıp, benzi sararmış Bermet göründü.)

      betinen otu çık- (БЕТИНЕН ОТУ ЧЫК-) [yüzünden ateşi çıkmak] Yüzü kızarmak: “Kişi kelatsa ele betimin otu çıgıp, cer basa albay uyalçu boldum.” -MA1. (Birisi gelirken utançtan yüzümün kızarmasından yürüyemeyecek oldum.)

      betinen söögü çık- (БЕТИНИН СӨӨГҮ ЧЫК-) [yüzünden kemiği çıkmak (görünmek)] bk. betinen çükösü çık-.

      betinen tügü çık- (БЕТИНЕН ТҮГҮ ЧЫК-) [yüzünden tüyü çıkmak] 1. Yüzünden düşen bin parça olmak: “Suuk üñkürdö tañ atkança üşüp çıkkan neme betinen tügü çıgıp, temtedeñdep ketip barattı.” -ÇA1. (Soğuk mağarada sabaha kadar üşüyüp yüzünden düşen bin parça titreyerek sallana sallana gidiyordu.) 2. Korkmak, korkudan dolayı tedirgin olmak: “Betinen tugu çıkkan balaga külüktu mingizdi.” -AJ. (Korkan çocuğu argımağa bindirdi.)

      betinen tügü körün- (БЕТИНЕН ТҮГҮ КӨРҮН-) [yüzünde tüyü görünmek] bk. betinen tügü çık-.

      betinen tügü tüşö elek (БЕТИНЕН ТҮГҮ ТҮШӨ ЭЛЕК) [yüzünden tüyü (henüz) dökülmemiş]

Скачать книгу