ТОП просматриваемых книг сайта:
Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü. Анонимный автор
Читать онлайн.Название Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü
Год выпуска 0
isbn 978-625-6981-35-5
Автор произведения Анонимный автор
Издательство Elips Kitap
booruna imer- (БООРУНА ИМЕР-) [bağrına çevirmek] Bağrına basmak, kabullenmek, kendine yaklaştırmak.
booruña kelgir (БООРУҢА КЕЛГИР) [bağrına gelesice] “Bağrın yansın!” anlamında beddua: “Booruña kelgir, aytkandarımdı ugup da koygon cok.” (Bağrı yanası, dediklerimi hiç dinlemedi.)
booruna tart- (БООРУНА ТАРТ-) [bağrına çekmek] Bağrına basmak, birine bağlanmak, ısınmak: “Balanı booruna tartıp özünö üyür kılbaybı. Oşentsin, ayt keliniñe.” -UА. (Çocuğu bağrına basıp, kendine alıştırsın. Öyle söyle gelinine.)
boosu bek bolsun (БООСУ БЕК БОЛСУН) [bağı pek (sağlam) olsun] 1. Uzun ömürlü olsun, Allah uzun ömür versin!: “Naristenin boosu bek bolsun!” -SB. (Bebeğe Allah uzun ömür versin!) 2. Hayırlı olsun, başarılı olsun!: “`Anday bolso cañı ökmöttün boosu bek bolsun,` -dep Düyşömbü karıya da kubanganınan külmüñdöp turdu.” -BM. (“Öyle ise yeni hükûmet hayırlı olsun!” diyerek Düyşömbü dede sevinerek gülümsedi.)
borbuy eti kat- (БОРБУЙ ЭТИ КАТ-) [kasık eti pekişmek] bk. borbuyu kat-.
borbuy eti tol- (БОРБУЙ ЭТИ ТОЛ-) [kasık eti dolmak] bk. borbuyu kat-.
borbuyu kat- (БОРБУЮ КАТ-) [kasığı pekişmek] Büyümek, yetişkin çağına gelmek: “Çolpon uluusu bolgonduktan kalgandarı ali caş, boorun kötörüp, borbuyu kata elek.” -KB. (Çolpon en büyüğü, diğerleri henüz küçük, büyüyüp, yetişkin çağına gelmediler.)
borbuyun kötör- (БОРБУЮН КӨТӨР-) [kasığını kaldırmak] bk. boorun kötör-.
boroz sal- (БОРОЗ САЛ-) [saban izi yapmak] Toprak sürmek: “Ayıldın egin talaalarına boroz salar traktor eesiz kalbaş üçün çoñdor anı surap kaluunu çeçken.” -ÇA1. (Köyün tarlasını sürecek traktör sahipsiz kalmasın diye yöneticiler onu kendilerine almaya karar verdiler.)
bosogo atta- (БОСОГО АТТА-) [eşik atlamak] 1. Birine gelin olmak, gelin gitmek: “Anan oşol ele künü cañı bosogo attap, kayın enesinin kolunan may oozangan.” -TŞ. (Sonra aynı gün gelin olup kaynanasının elinden ağızını tatlandırmıştı.) 2. Bir işe veya okula başlamak: “Asel algaçkı colu mektep bosogosun attadı.” (Asel ilk defa okula başladı.) 3. Kapıdan içeriye girmek: “Bosogo attap kirdi emi / Süyünör kezin bildi emi.” -CB2. ( Kapıdan içeri girdi artık / Sevineceğini bildi artık.)
bosogosun cırt- (БОСОГОСУН ЖЫРТ-) [eşiğini yırtmak] bk. eşigin cırt-.
boş kelbe- (БОШ КЕЛБE-) [boş gelmemek] Kolay kolay yenilmemek, direnmek: “A Şambet baykeñer da boş kelgeni cok.” -TS1. (Şambet ağabeyiniz de kolay kolay yenilmedi.)
boş ooz (БОШ ООЗ) [boş ağız(lı)] bk. açık ooz.
boşton ber- (БОШТОН БЕР-) [azat vermek] Azat etmek: “Ayıbınan kutkarıp / Başına boşton berdi emi.” -S-C. (Cezasından kurtarıp / Artık onu azat etti.)
boşton kal- (БОШТОН КАЛ-) [azat kalmak] Sahipsiz kalmak, koruyucusu, gözeteni bulunmamak: “Boşton kalgan maldardan / Duşmandın ketpeyt kolu -dep.” -SO. (Sahipsiz olan hayvanlara / Düşmanlar hep göz diker dedi.)
boto köz (БОТО КӨЗ) [deve yavrusu (potuk) göz(lü)] Ceylan gözlü: “Şıñga boyluu, kımça bel, boto köz, ayday suluu biykeç.” -ÇA1. (Servi boylu, ince belli, ceylan gözlü, ay gibi güzel kız.)
boto sal- (БОТО САЛ-) [(üzerine) potuk (deve yavrusu) artmak] bk. moynuna boto sal-.
botodoy bozdo- (БОТОДОЙ БОЗДО-) [potuk (deve yavrusu) gibi inlemek] Acı acı ağlamak, sızlamak: “Kay bir caşık adamdar, cön ele botodoy bozdop ciberişti.” -AU2. (Bazı duygusal insanlar adeta acı acı ağlamaya başladılar.)
botosu ölgön iñgendey (БОТОСУ ӨЛГӨН ИҢГЕНДЕЙ) [potuğu (deve yavrusu) ölmüş deve gibi] Yavrusu ölmüş deve gibi, çok acılı, çok üzüntülü: “Oşon uçun al botosu ölgön iñgendey bozdop, kabırgası sögulup, sızdap turdu.” -KTS. (Onun için o, yavrusu ölmüş deve gibi acı acı sızlanıp, kahrolup içi kan ağlıyordu.)
boy berbe- (БОЙ БЕРБE-) [boy vermemek] bk. baş berbe-.
boy casa- (БОЙ ЖАСА-) [boy yapmak] 1. Boy atmak, boyu uzamak, gelişmek. 2. O duruşuna çeki düzen vermek.
boy cet- (БОЙ ЖЕТ-) [boy yetmek] Büyümek, yetişmek: “Karındaştarı da boy cetip, biri cetini bütüp, biri altıga köçkön.” -KA2. (Küçük kız kardeşleri de büyüdüler, biri yedinci sınıf, öbürü de altıncı sınıf oldu.)
boy kötör- (БОЙ КӨТӨР-) [boy kaldırmak] Kibirlenmek, kendini büyük görmek: “Estüümün dep boy kötörgön cerim cok / Birok sensiñ akmaktardı sıylagan.” -OH. (Akıllıyım diye kendimi büyük görmüyorum / Fakat sensin ahmaklara saygı duyan.)
boy sal- (БОЙ САЛ-) [boy koymak] 1. Yakın görmek: “Oşentip aga boy salıp, aga katarı baaladı.” -KA (Böylece onu yakın görerek, ağabeyi gibi değer verdi.) 2. Kendini vermek, gönlünü vermek, tüm varlığıyla bağlanmak. 3. İlgi göstermek, meyletmek.
boy sergi- (БОЙ СЕРГИ-) [boy rahatlamak] Rahatlamak, sıkıntılı durumdan kurtulmak, rahata kavuşmak: “Bolgondo caykı saratan / Boy sergiyt toonu karasam.” -BS1. (Yaz ortası olunca / Dağlara bakınca rahatlarım.)
boy sun- (БОЙ СУН-) [boy sunmak] 1. Boyun eğmek, birinin hâkimiyeti altına girmek, egemenliğini kabul etmek : “Kün batış Kırgıziya Talas şaarına boy sunup, al Taşkentke karap kaldı.” -BS3. (Batı Kırgızistan, Talas şehrinin hakimiyeti altına girip, Taşkente bağlandı.) 2 .Uzanmak: “Kiyimçen divanında boy sunuptur.” -İG. (Giysisiyle divana uzanmış.)
boy tart- (БОЙ ТАРТ-) [boy çekmek] bk. boy cet-.
boy tireş- (БОЙ ТИРЕШ-) [boy çekişmek] 1. Rekabet etmek, yarışmak: “Seni menen boy tireşip, kabak bürköp cürgüm kelbeyt.” -TS1. (Seninle rekabet edip surat asarak gezmek istemem.) 2. Ayak diremek, direnmek: “Özüñ baş iygen adamga boy tireşip, akıykat izdegeniñ bolbogon kep körünöt.” -KA1. (Baş eğdiğin insana ayak direyerek adalet aramanın bir anlamı yok galiba.) 3. Çarpışmak, vuruşmak: “Eki döö kayra kayrılıp, boy tireşe kalıştı.” -TM1. (İki dev tekrar dönüp çarpışmaya başladı.) 4. Birbirini geçmeye çalışmak: “Boy tireşken ak terekter şuuduraşıp, calbıraktar sapırılıp tüşün turgan uçur eken.” -KK. (Birbirini geçmeye çalışan kavak ağaçlarının hışırdayarak, yapraklarının savurulup döküldüğü zamanmış.)
boy tüzö-