Скачать книгу

kefareti için dua etmeli ve kurban verilmeliydi. Bunun sonucunda onun tanrılarına takdim edilmemizi ve onlara karşı küfrederek kendimizi suçlu kılmamızı sağlayan saygı eksikliğini ortaya çıkardı.” Böylece İspanyollar, Montezuma’yı kefaret duaları ve kanlı kurbanlarıyla baş başa bırakarak oradan ayrıldılar.”

      III. Aztek Panteonu

      Tapınak piramidinin yakın çevresinde küçük bir bina vardı. Bernal Diaz, burayı şöyle tarif eder: Burası putlarla, yılanlarla, kurban edilmiş bedenlerin vücutlarını oymak için kullanılan aletler ve rahiplerin yemesi için pişirirken kullanılmak üzere tencereler ve su ısıtıcıları ile dolu bir evdir. Giriş, “Cehennemin ağzındaki zavallı ruhları yutmak için büyük dişler gösteren bir resim gibi” ağzı açık çenelerden oluşur. Mekân kanla ve dumanla kaplanmıştı. “Ve benim açımdan,” der Diaz, “Buraya ‘Cehennem’ demeye alışıktım.”

      İnsan hayal gücünün, Aztek panteonunun tanrıları gibi ruhu tatmin eden şeytanları başka bir yerde yaratıp yaratmadığı gerçekten şüphelidir. Eski Dünya iblisleri onların yanında haylaz, sevimli ruhlar gibi kalır: En iyi ihtimalle (ya da en kötü ihtimalle) ortaçağ tasavvur dünyası bize biraz düzensiz bir ahır sunarken Çin şeytanları bile hoş dekoratif motiflere dönüşür. Ama Aztek tanrıları, biçimsel görünümlerinde ve nadiren maddi karakterlerinde, zamana direnen ve âdetlerin eskitemediği çirkin, korkunç, iğrenç, katıksız ürpertilere sebep olurlar. Elbette, topluluk sıklıkla dekorasyonu çağrıştıran bir tasarım gücü sergiler (gerçi dekoratif ruh, Maya sanatında sıklıkla olduğu gibi asla hassas değildir) ancak bu öneri, uyulmayacak kadar yanıltıcıdır; bir sis gibi geçer ve hayal gücü o Şey’in ham dehşetine kapılır. Aztek dini sanatı aslında, diğer halkların dini sanatının benzer şekilde ustaca ifade edildiğine göre daha ilkel ve gerçekçi bir atmosferde hareket ediyor gibi görünüyor. Düşünceyi ifade biçimine tabi kılma ve korkunç olanı bile estetik çekiciliğin inceliğiyle yumuşatma eğilimini (Amerika’da Yucatan ve Peru’nun yanı sıra kadim ve Doğu uluslarının hepsinin ulaştığı) pek göstermez. Dini törenleriyle ilgili gerçekler ne kadar ürkütücüyse Aztek tanrıları da biçim bakımından o kadar acımasızdı.

      Bu tanrılar sayısızdı ve birbirleriyle ilişkileri kaotikti. Sadece muzafer ırkın değil, onların müttefiklerinin ve tebaasının da klan ve kabile, şehir ve ulusal tanrıları vardı, zira Aztekler pagan fatihlerin geleneğini takip ederek ülkenin yerli tanrılarını onurlandırmayı doğru buldular. Ve onların en büyük tanrılarından birkaçı kesinlikle mağlup olmuş halklardan (Quetzalcoatl ile Tlaloc bunlar arasındadır) miras kaldı. Bununla birlikte harap olmuş şehirlerin çok sayıda tanrısal putunun Aztek başkentinde bir tür hapishanede tutulması ve eski tapıcılarına yardım edemeyeceklerinin varsayılması tuhaf ve bir bakıma komik bir durumdur. Ticaret ve sanayi tanrıları vardı, başlarındaki tanrı tüccar-maceracıların tanrısı Tacatecutli’ydi ve bunların “barışçıl nüfuzu” imparatorluk ordularının yolunu açtı. Çömlekçilerin, dokumacıların ve hasırcıların; ahşap, taş ve metal işçilerinin tanrıları; tarım, ekme, olgunlaşma ve biçme tanrıları; balıkçıların tanrıları; elementlerin tanrıları (toprak, hava, ateş ve su); dağların ve volkanların tanrıları; yaratıcı-tanrılar; hayvan-tanrılar; tıp, hastalık ve ölüm ve yeraltı tanrıları; sarhoşluğun ve cinsel ahlaksızlığın ilahi koruyucuları ve bu garip halkların sevdiği çiçeklerin ilahi koruyucuları vardı. Bütün heterojen dünya, ilkel insanın eski korkularını ve tarihin eski kargaşalarını yansıtan tanrısallıklarla doluydu. Her tanrı kendi hakkını arzuluyor ve kana doymuyordu (insan tutkusunun ve arzusunun bir nevi korkunç dışsallaştırılması).

      Bununla birlikte bu rengârenk panteon, belirli rütbe ilkelerine tabiydi. Klan ve kasta, rütbeye ve loncaya göre bölünmüş ayrıntılı bir sosyal sistemin düzenlemeleri bu panteonda tekrarlanmıştır; zira Meksika yaşamının her aşamasında dini ayinler ve ilahi koruyucular vardı. Hiyerarşik sınıflandırmanın bir aracı olarak daha da önemli olan, ilahi varlıkların zaman ve mekân ayrımlarıyla ilişkisidir. Kültürde herhangi bir ilerleme gösteren Amerikan Kızılderili grupları arasında, uzay mahalleleriyle onların koruyucuları ve yukarıdaki gök âlemlerinin ve aşağıdaki dünya âlemlerinin güçlerine dair var olan kült neredeyse evrenseldir. Örneğin dört ana yönün tanrıları; rüzgâr ve yağmur getirenler, göğün koruyucuları, hayvan şefleridir. Yukarıdaki tanrılar fırtına tanrılarıdır ve ışık kürelerinin ve egemenliklerinin hükümdarlarıdır; aşağıdaki güçler, yeryüzü tanrıçasının hegemonyası altında, bitki ruhları, ölüm efendileri ve zararlı şeylerdir. Bu, Cennet ve Dünya ailesinin hiyerarşik bir panteon olarak şekil almaya başladığı en ilkel aşamadır. Ancak ışık ile karanlığın hükümdarlığının günlük değişimiyle başlayan ve oradan ayın değişen evrelerine ve güneşin mevsimsel yolculuklarına ilerleyen mevsimler, dünyanın egemenliğini sürekli olarak tanrıdan tanrıya ve gruptan gruba değiştirir. Böylece gündüzün efendileri gecenin efendileri olmadığı gibi, sabahın efendileri de gelmekte olan arifenin kısmeti değildir: Güneş’in kendisi saatlere göre huyunu değiştirir. Benzer şekilde, Ay’ın evreleri şekillerden ziyade mizaçlarla ilgilidir ve tanrılar arasında bölünen yıl, onların etkilerinin döngüsünü yönetir.

      Aztek ve uygar Meksikalıların diğer panteonları, tüm bu unsurları karmaşıklıklarla gösterir. Hem kozmografi hem de takvim, daha kuzeyli Amerikalılarınkinden karmaşıktır ve her insan arzusuna ve her doğal aktiviteye bağlı, astrolojik ve büyüyle ilgili kavramlara sahip gerçek bir mekân ve zaman karmaşası vardır. Bu bilginin kesinlikle en ilginç özelliği belirli sayıların etkisidir: Özellikle dört (ve beş) ve dokuz ve yine altı (ve yedi) ve on üç. Bu sayı grupları öncelikle uzay bölümleriyle ilgilidir. Sözgelimi dört, anayönlerin sayısıdır (Kuzey, Güney, Doğu ve Batı). Pou sto yani gözlemcinin noktası dahil edilirse beşinci nokta eklenir. Kuzey Amerika’da birkaç örneği olan bir ikileme işlemiyle dünyanın ana noktalarının sayısı, yukarıdaki gök katmanlarının ve aşağıdaki dünya katmanlarının sayısı olur; böylelikle kozmos, orta düzlemi dünya olan dokuz katlı bir yapı haline gelir. Konumlandırma bazen (bu Pueblo Kızılderililerinin özelliğidir) altı noktaya atıfta bulunur: Dört anayön ve Yukarısı ile Aşağısı. Pou sto eklendiğinde yedinci olur. Bu, bize Platonik hareketin yedi biçimini hatırlatan bir gruplandırmadır: Yukarı, aşağı, ileri, geri, sağ, sol ve eksenel. Bu yönlerle renkler, mücevherler, şifalı bitkiler ve hayvanlar sembolik olarak ilişkilendirilir ve dört anayönün yönetici güçlerinin amblemleri haline gelir. Bu şekilde kozmografik olarak oluşturulan sayı grupları, özellikle ayin söz konusu olduğunda zaman kavramlarına karşılık gelir. Sözgelimi Pueblo Kızılderilileri, beş günlük daha önemsiz bayramlar (bir gün hazırlık ve dört ayin günü) ve dokuz günlük daha büyük bayramlar (dördünü tekrarlayarak) kutlarlar; bütün, en azından bazı durumlarda, yirmi günlük daha uzun bir dönemden oluşur. Zuñi ve diğerleri arasında yılın ayinleri altı aylık iki gruba ayrılır ve her ay altı yönün altı renk sembolünden birine adanır veya onunla ilişkilendirilir. Hopiler ise, tören tarihlerini belirlemek için ufuktaki on üç noktadan yararlanır.

      Meksikalıların kozmik ve takvim düzenlemesi karmaşık ve ayrıntılıdır. Bir anlayışa göre, yukarıda dokuz gök ve aşağıda dokuz cehennem vardır. Neslin erkek ve dişi güçleri olan Ometecutli (İki Katlı Bey) ve Omeciuatl (İki Katlı Hanım), evrenin zirvesinde Omeyocan’da (İkilinin Yeri) yaşarlar. Bebeklerin ruhları, fani bedenlerine (“dünyanın başlangıcında kendilerine tahsis edilen” yazgılarıyla) Omeyocan’dan inerek ulaşır. Tam tersi yönde, ölülerin ruhları dört yıl dolaştıktan, yeraltı dünyasının dokuz katlı akışını geçtikten sonra dokuzuncu çukur olan Chicunauhmictlan’da dinlenmeye giderler. Dokuz “Gecenin Efendisi” dokuz saatine ve mutlak bir şekilde insan işlerine başkanlık eder.

Скачать книгу