Скачать книгу

konusu olan kahramanlardan hiçbirine bu yolun sonunu görmek nasip olmamıştır.

      Buda

      Bu kitapta yer alan efsaneler, Eugène Burnouf tarafından yazılan L’Introduction à l’Histoire Du Buddhisme Indien adlı eserden tercüme edildi. Batı dünyası, bu saygıdeğer inanca dair sahip olduğu bilginin büyük kısmını, bu büyük Fransız bilginin 19. yüzyıldaki çalışmalarına borçludur.

      Öte yandan İngiliz Brian Houghton Hodgson7 olmasaydı, Burnouf çalışmalarını asla yürütemezdi. Hodgson, 1820 yılında başlayıp 1843 yılında sonlanan yirmi üç yıllık Nepal ikameti süresince, Budist tapınaklarında gömülü, Sanskritçe yazılmış paha biçilmez Budist yazmalarını gün yüzüne çıkarmıştı. Bu yazmaları daha sonra Kalküta, Londra ve Paris’teki Asyalı cemiyetlere teslim etti. İşte bizler, bu yazmaların derlenmesi sayesinde Budizmin engin sisteminin gerçek temelini elimizde tutuyoruz; L’Introduction à l’Histoire Du Buddhisme Indien de yine bu yazmaları temel alıyor.

      Burnouf’un zamanından beri Hindistan sınırları içindeki Budist tapınakları ve yazıtları üzerine geniş çaplı araştırmalar gerçekleştirildi, daha da yapılacak çok iş var; ancak buna rağmen, alanın en öncü araştırmacılarından olan büyük Fransız bilginin yerini alabilecek birileri henüz çıkmadı.

      Hodgson tarafından keşfedilip Burnouf tarafından kullanılan Sanskritçe yazıtlar, Gautama’nın yaşadığının düşünüldüğü MÖ 5. yüzyıldan kayda değer ölçüde sonralara dayanıyor. Zira yazıtlarda, Buda’nın söylevlerini içeren öğretilerin yanı sıra, müritlerince geliştirilmiş detaylı dini disiplinler ve metafizik konular da yer alıyor.

      Burnouf tarafından tekrar yaratılan onca efsane arasından işleyeceğimiz öykülerin seçilmesinin çeşitli nedenleri var: Birincisi, eserdeki öyküler Budist öğretilerinin temellerini örneklerle açıklıyor. İkincisi, Budizmin medenileştirme etkisini gözler önüne seriyor. Son olarak üçüncüsü, İsa’dan iki yüz yıl önce hüküm sürmüş, Budist hükümdarların en yücesi Büyük Asoka’nın tarihini anlatıyor. 8

      “Volga’dan Japonya’ya, Sri Lanka ve Tayland’dan Moğolistan ve Sibirya sınırlarına… Kısacası Buda’nın öğretilerinin ulaştığı her yerde Kral Asoka’nın adı bilinir ve saygıyla anılır.”

      Asoka, hükümdarlığının ilk yıllarında büyük bir savaşçı ve kudretli bir fatihti. Tahta çıkışından yaklaşık on yıl sonra, on üçüncü fermanında kendi dilinden söylediklerine göre, savaşın dehşetini kavradı ve gerçek tek fetih türünün dinle olduğuna ikna oldu. Öne sürülen görüşlere göre9 Asoka’nın dönüşümü, tıpkı Konstantin’in dönüşümü gibi, meseleyi düşünüp taşınmasından sonra gerçekleşti; öyle ki Hint Kralı, tıpkı Roma İmparatoru gibi, yeni benimsediği dinin üst düzey örgütlenmesinden ve müritlerinin asil karakterler olmasından etkilenmişti. Gelgelelim bu görüşler, tamamen varsayımlara dayanıyor.

      Bir efsaneye göre de Asoka, yeni dinini hükümdarlığının onuncu yılında gerçekleşen bir mucizeye tanık olduktan sonra benimsemişti. Chandasoka, yani Öfkeli Asoka halini geride bırakmış, Dharmasoka, yani Büyük Asoka’ya dönüşmüştü. Bir zamanlar Hindistan topraklarının dört bir yanında yıkım ve katliamlar gerçekleştiren savaşçı, artık barışçıl işlerle meşgul olmaya, yollar yaptırmaya, kuyular kazdırıp ağaçlar diktirmeye ve sistemli bir şekilde sadakalar dağıtmaya başlamıştı. Bambaşka biri olmuş Asoka, onlarca büyük manastır ve tapınak inşa ettirdi. İmparatorluğunun beşiği olan Magadha Krallığı’nın sınırlarına kattığı geniş topraklardaki sütunlara ve kayalara, Budizm öğretilerini kazıttı. Bu kitabeler, ferman olarak biliniyor. Bu fermanlar, Asoka’nın hükümdarlığı ve benimsediği dinle ilgili o dönemden kalma bilinen tek kayıtları oluşturuyor.

      Budizmi Hindistan’ın dört bir köşesine yaymak isteyen Asoka’nın, bu fermanlara ve misyonerlere başvurduğu düşünülüyor. MÖ 250 yılında Pataliputtra10 kentinde gerçekleştirilen büyük toplantı sonrası, Hindistan’ın dört bir yanına, hatta bununla birlikte Hint Yarımadası dışında kalan bazı ülkelere de misyonerler gönderdiği söyleniyor; yarımada dışına gönderdiği misyonerler Sri Lanka ve Tibet’e ulaşmış olabilir.

      Asoka’nın, Pataliputtra Konseyi sırasında, kutsal Budist yazmalarına ve Budist öğretilerinin bazı noktalarına dair belli başlı gerekçeler tesis ettiği söylenebilir. Yakın tarihte yaşamış bir İtalyan yazarın fark ettiğine göre, Hıristiyanlığın Milano Fermanı’ndan yaklaşık beş yüz yıl önce tesis edilen Pataliputtra Konseyi kararları, dini özgürlük prensibine dair ilk izleri taşımaktadır.11

      Aynı şekilde Asoka’nın kaya fermanlarından birinin temasını da yine dini hoşgörü oluşturuyor; Asoka bu fermanda, insanların kendi mezhebini yüceltmek için başka mezhepleri hor görmesini yasaklıyor ve farklı dini inançları benimseyen kişilere hürmet gösterilmesini buyuruyor. Kral Asoka, MÖ 268 ile MÖ 222 arasındaki kırk altı yıl hükümdarlığının ardından ulu ve şanlı bir insan olarak öldü. Şanının bizzat sımsıkı bağlı kaldığı ve var gücüyle yaymaya çalıştığı Buda Yasaları gibi ölümsüz olduğuna inanılıyor.

      Asoka’nın inancı, özünde saf Budizmden oluşuyordu. Buda’nın öğretileri ve dinin örgütlenişi, onun yönetimi altında doruk noktasına ulaştı. Asoka’nın ölümünden sonra, Hindistan tarihi ve oradaki Budist inanışlarına dair kayıtlar, bir bakıma belirsizleşiyor. Bu dönemin kayıtları, tercüme edilmemiş yazmalardan ve metinlerden henüz deşifre edilmiş değil. Lakin ortada iki gerçek var: Budizm, Asoka’nın ölümünden birkaç yüzyıl sonra Hindistan toprakları boyunca uzanan etkisini hızla kaybetti; nihayetinde bu durum, Budizm öğretilerinin doğduğu topraklarda tek bir Budist dahi kalmayana kadar devam etti. Budizmin Hindistan topraklarında neden yok olduğuna dair kesin sebepler henüz belirlenmiş değil.12 Görüşlerden birine göre, Asoka’nın cömert davranıp Budist keşişlere dağıttığı eşsiz hediyeler, Buda’nın takipçilerini yozlaşmış ve dünyevi bir ruhu benimsemeye itti; dolayısıyla öğretilerin anavatanından uzaklaşmasına sebep oldu.

      Hakikat asla yok olmaz; lakin uzun çağlara dayanan dış yüzü

      Bir kırağıymışçasına yavaş yavaş kaybolur.

      Sabahleyin bembeyaz olan düzlükler,

      Belki de göremez güzü, ansızın yok olur.

Winifred Stephens

      I

      Asoka’nin Çocuklugu ve Gençligi

      Odönemler, Rajagriha kentinde Kral Bimbisara13 hüküm sürüyordu. Ajatasatru adında bir oğlu vardı. Bimbisara’dan başlayan aile soyu Ajatasatru, Ujjayin, Munda, Sahalin, Tulakuchi, Mahamandala, Prasenajit ve Nanda’ya kadar uzandı. Nanda’nın oğlu ise Pataliputtra kentinin hükümdarı Bindusara’ydı. Kral Bindusara’nın da Susima adında bir oğlu vardı.

      O günlerde Champa kentinde bir Brahman yaşıyordu, zarif ve cana yakın bir kızı vardı; genç kız, ülkenin gururu olarak görülüyordu. Kızın doğumunda kâhinler şöyle bir kehanette bulunmuştu: “Bu kız, ileride bir kralla evlenecek ve çok kıymetli iki oğul dünyaya getirecek: Bu oğullardan biri kral olacak; namı yeryüzünün dört bir yanının efendisi Chakravartin Скачать книгу


<p>7</p>

Bkz. Sir William Wilson Hunter, Life of Brian Houghton Hodgson (1896).

<p>8</p>

Sri Lanka yazıtlarını temel alan bazı topluluklar, Gautama’dan yaklaşık yüzyıl sonra hüküm sürmüş öncül bir Asoka daha olduğuna inanıyorlar. Burnouf’un anlatıları ise Nepal’de muhafaza edilen ve Sanskritçe yazıtları temel alan Asoka Avadama’ya dayanıyor. Büyük hükümdar Asoka’yı konu edinen diğer anlatılar ise Sri Lanka’da muhafaza edilmiş Pali Mahavamsa’da ve Buddhaghosa’nın Vinaya üstüne yazdığı tefsirde karşımıza çıkıyor (Rhys Davids, Buddhist India, 1903, s. 276).

<p>9</p>

Edmund Hardy, König Asoka (1902), s. 30 ve Rhys Davids, Indian Buddhism, s. 298.

<p>10</p>

Günümüzde Putan.

<p>11</p>

L. Luzzatti, Liberte de Conscience et Liberte de Science, çev. J. Chamard (Paris, 1900), s. 11 ve devamı.

<p>12</p>

Bkz. A. Barth, Religions of India (1882), s. 133-138.

<p>13</p>

Bimbisara, Buda döneminde yaşamış krallardan biriydi.