Скачать книгу

rağmen halen son derece güzeldi. Hafif eğri burnu, biçimli dudakları, kalın kaşları ve afili alnının altındaki büyük, mavi gözleri yüzüne asalet ve vakar veriyordu. Bakışları ve dudaklarının kenarındaki belirli bir ifade karakterinin yumuşaklığına ve iyiliğine ihanet eder gibiydi.

      İnsan elinde olmadan İmparatoriçe’den hoşlanıyordu. Maria Theresa’nın güzelliği ve sevimliliğiyle Macaristan’ı nasıl büyüleyip halkın kalbini fethettiğini anlamak, Orkestra Şefi Muavini için artık kolaydı.

      Bu güzel grup, annelerinin etrafında toplanmış genç arşidükler ve düşeslerle tamamlanıyordu. İçlerinde yedi yaşında, melek yüzlü bir çocuk vardı. Kıvırcık saçlı başını İmparatoriçe’nin koluna dayamıştı. Bu küçük kız, sonraları Fransa’nın bahtsız kraliçesi olacak olan Marie Antoinette’ti. Orada masum çocukluğun büyüleyici zarafetiyle duran o sevimli yavrucağın, birkaç yaz sonra darağacında son nefesini vereceğini kim hayal edebilirdi? Geleceği örtüp ölümlü gözlerden gizleyen Tanrı’ya merhameti için şükürler olsun!

      Bu ilginç resmin arka planı, kendilerinden başka gözlere gülünç gelecek suretlerden oluşmaktaydı. Bunlar, artık antika olmuş saray hanımlarıydı. Katı ve gururlu yüzleri, mücevherlerle donanmış kaftanlarıyla, zarafetteki eksiklerini parlak ziynetlerle telafi etmeye uğraşıyorlardı. İhtiyar centilmenlere gelince, kır başlarını süsleyen kocaman perukları ile bükülmez yaldızla ışıl ışıl parlayan ve sıkı kumaştan yapılmış kıyafetleri yüzünden güçlükle kıpırdayabiliyorlardı.

      Bu arada, odaya girdiklerinde küçük Mozart bunların hiçbirini görmemişti. Yalnızca İmparatoriçe’nin ona bakan nazik gözleri ile Marie Antoinette’in o güne dek gördüğü her manzaradan daha çok hoşuna giden kıvırcık başını fark etmişti. Ama bunu düşünecek fazla zamanı yoktu zira I. Franz onu karşılamak için yanına gelmiş ve İmparatoriçe’nin yanına götürmüştü. İmparatoriçe anaç bir tavırla kollarını açıp şöyle dedi:

      “Hakkında onca hikâye işittiğimiz küçük piyanist bu demek!”

      “Evet Majesteleri!” diye cevap verdi Wolfgang, sanki kendi annesine hitap ediyormuşçasına tereddüt etmeden ve utanmadan. “Küçük olduğum doğru. Lakin piyano çalabiliyorum. Bunu büyük bir zevkle size ispatlayabilirim İmparatoriçe Hanım!”

      Çocuğun bu teklifsiz sözleri üzerine bütün saray halkı, elektrik çarpmış gibi telaşlı bir korkuya kapıldı. Saray hanımlarının devasa saç tuvaletleri ve centilmenlerin ağır perukları olmasa, saray kurallarının böyle terbiyesizce ihlal edilmesi karşısında soylu tüylerinin diken diken olması işten bile değildi.

      Fakat İmparator ve İmparatoriçe şen kahkahalar atacaktı. Oğlanın dürüst tabiatını çok beğendiği görülen İmparatoriçe sordu:

      “Yeteneğine çok güveniyorsun, öyle mi? Arkamızda müzikten anlayan pek çok centilmen var. Seni şiddetle eleştirecekleri kesin.”

      İmparatoriçe’nin bu sözleri üzerine Wolfgang o tarafa dönüp kocaman bilge gözleriyle saray adamlarına baktı. Sonra küçümseyen bir tavırla başını sallayıp şöyle dedi: “Hım! Bu insanların hiçbiri müzikten anlıyormuş gibi gelmiyor bana!”

      “Nedenmiş?” diye sordu Maria Theresa.

      “Görünüşlerinden belli: Çok kibirli duruyorlar!”

      Bunun üzerine İmparatoriçe bir kahkaha atmaktan kendini alıkoyamadı. Gururları biraz kırılmış olmasına rağmen, bütün saray halkı da gülmeye mecbur kalmıştı. Gerçi suratlarındaki o acı tatlı ifade, gülüşlerinin kesinlikle içten olmadığını gösteriyordu.

      Ancak Maria Theresa, çocuğun yanaklarını okşayıp ailesinin yanındayken daima sergilediği o hoş tavrıyla kocasına döndü ve dedi ki:

      “Franzerl, saray nedimi değilse bile bir devlet adamı olmayı vaat eden bir ruh bu. Hiç olmazsa, keskin gözleri var!”

      “Cesaretten yana eksiği olmadığı da kesin,” diye cevap verdi İmparator gülerek.

      “O zaman burada, bizimle kalsın!” diye söze girdi küçük Marie Antoinette, kıvırcık başını kaldırıp ışıl ışıl gözleriyle annesinin yüzüne bakarak. “Onu ben de sevdim!”

      “Hiç fena fikir değil,” diye cevap verdi annesi. “En azından hepinize iyi bir örnek olacak, piyanoda alıştırma yapmanız için sizi teşvik edecektir.”

      “Demek o kadar güzel çalıyor?”

      “Hem de çok güzel çalıyormuş, herkes öyle söylüyor.”

      “O halde şimdi dinleyebilir miyiz onu?”

      Wolfgang’ın yüzü, sevimli arşidüşesin sözlerinin uyandırdığı tuhaf hislerle kıpkırmızı olmuştu. Gururu uyanmıştı. Belki de bundan sonra hassas kalbine sık sık dokunacak olan bir başka hissin alametiydi bu. Küçük soylu hanıma haddinden fazla övülmediğini göstermek için elinden gelenin en iyisini yapmaya kararlı olarak hemen enstrümana döndü. Fakat İmparator onu şu sözlerle durdurdu:

      “Bekle küçük adam! Eğer bu lortları ve leydileri sanatta kendine denk görmüyor ve icranı eleştirmeye mahir olduklarını düşünmüyorsan, bu hususta hakem kim olacak?”

      Çocuk bir süre düşündü:

      “Herr Wagenseil6 burada değil mi?” diye öyle yüksek sesle haykırdı ki herkes onu duymuştu. “Mutlaka gelmeli çünkü o müzikten anlıyor!”

      Çocuğun saflığına bayılan İmparator, Wagenseil’ın çağırılması için bir işaret verdi. Bu sırada Wolfgang, ablasını öne çekip herhangi bir törene uymadan, yalnızca şu sözlerle İmparatoriçe’ye takdim etti:

      “Bu Nannerl, benim ablam. O da benim kadar iyi piyano çalıyor!”

      Maria Theresa, bu dolaysız takdimi pek eğlenceli bulmuştu. Baba Mozart’ı yanına çağırıp bir süre onunla dostane bir şekilde iki çocuğu ve olağanüstü yetenekleri hakkında konuştu.

      Bu arada arşidüşesler Nannerl’e yanaşmıştı, Marie Antionette ise Wolfgang’ı soru yağmuruna tutmaktaydı, ta ki çocuğun yanakları yine alev alev olana dek.

      İmparatoriçe çok geçmeden bu sohbeti fark etti. Wolfgang’ın hiç kıskançlık göstermeden ablasını övmesini çok beğenen İmparatoriçe sordu:

      “Nannerl’i çok mu seviyorsun?”

      “Evet, çok!” diye haykırdı oğlan ışıl ışıl gözlerle İmparatoriçe’ye bakıp uzattığı iki elini tutarak. “Sizi de çok seviyorum çünkü beni çok mutlu ettiniz!”

      “Ne güzel!” dedi İmparatoriçe hoş bir tavırla. “Peki bunu bana nasıl kanıtlayacaksın?”

      “Bir öpücükle!” diye haykırdı çocuk. Saray hanımları daha önce ne duyulmuş ne de görülmüş olan bu pervasızlık karşısında bayılmayı düşünmeye vakit bulamamışken ve biçimci centilmenler kılıçlarını çekseler mi yoksa yerin dibine mi girseler bilemezken küçük Wolfgang İmparatoriçe’nin kucağına atlamış, ufak kollarını boynuna sıkıca sarmış ve ona yürekten bir öpücük vermişti.

      Maria Theresa, İmparator ve arşidüşeslerden daha büyük olanları, gözleri yaşarana kadar bu üstün başarıya güldü. Grubun geri kalanı bunu duyunca, haklı öfkelerinden olabildiğince hızlı şekilde sıyrılıp eğlenceye katıldı.

      Bu arada Wagenseil da ortaya çıkmıştı. Wolfgang, yıldırım hızıyla piyanoya oturdu. Ardından, İmparatoriçe’nin maestrosuna dönüp şöyle dedi:

      “Gelmenize

Скачать книгу


<p>6</p>

George Christoph Wagenseil (1715-1777): Dönemin önde gelen bestecilerinden olup İmparatoriçe’nin müzik hocasıydı.