Скачать книгу

gördüğüne sevinmemiş gibisin.”

      Marius sakinliğini korudu. Éponine bir an sessiz kaldı, sonra haykırdı:

      “Ama yine de ben seni mutlu edebilirim!”

      “Ne?” dedi Marius. “Ne demek istiyorsunuz?”

      “Ah! Bana sen derdin.” diye karşılık verdi kız.

      “Peki o zaman, ne demek istiyorsun?”

      Dudaklarını ısırdı, sanki bir tür içsel çatışmanın kurbanıymışçasına tereddüt ediyor gibiydi. Sonunda bir karara varmış gibi görünüyordu.

      “Tamam! O kadar hüzünlü görünüyorsunuz ki dayanamayıp söyleyeceğim, sizi mutlu görmek isterim. Ama söylediklerime güleceğinize ve mutlu olacağınıza söz verin. Ah, mutsuz Mösyö Marius, bana her istediğimi vereceğinizi söylemiştiniz!”

      “Evet, sadece konuş!”

      Genç kız gözlerini onun gözlerine çevirip:

      “Adresi buldum.”dedi.

      Marius sapsarı oldu, bütün kanı çekilmiş gibiydi: “Ne adresi?” dedi.

      “Benden istediğiniz adresi!” Kız, kendisini konuşmaya zorlar gibi ekledi: “Adres. Ne olduğunu biliyorsunuz.”

      “Evet.” diye kekeledi Marius.

      “Şu genç bayanın.”

      Bu kelime ağzından çıktı, derin bir iç çekti. Marius oturduğu korkuluktan fırladı ve dikkati dağılmış bir şekilde onun elini tuttu.

      “Ah! Pekâlâ! Beni oraya götür! Söyle bana! Ne istersen sor! Nerede o?”

      “Benimle gel.” diye karşılık verdi. “Sokağı ya da numarayı çok iyi bilmiyorum, buradan oldukça uzak ama evi iyi biliyorum, seni oraya götüreceğim.”

      Elini geri çekti, bir gözlemcinin kalbini kırabilecek ama sarhoş ve kendinden geçmiş hâlde Marius’ü bile umursamayan bir tonda devam etti:

      “Ah! Ne kadar da mutlusun!”

      Marius’ün alnından bir bulut geçti. Éponine’i kolundan yakaladı:

      “Bana bir şey için yemin et!”

      “Yemin etmek!” dedi. “Bu ne anlama geliyor? Ne için! Yemin etmemi mi istiyorsun?”

      Ve güldü.

      “Baban! Söz ver bana Éponine! Bu adresi babana vermeyeceğine dair bana yemin et!”

      Şaşkın bir havayla ona döndü.

      “Éponine! Adımın Éponine olduğunu nereden biliyorsun?”

      “Sana söylediğim gibi söz ver!”

      Ama kız onu duymuyor gibiydi.

      “Bu güzel! Bana Éponine dediniz!”

      Marius aynı anda iki kolunu da kavradı.

      “Ama Tanrı adına bana cevap ver! Sana söylediklerime dikkat et, bildiğin bu adresi babana söylemeyeceğine yemin et!”

      “Babam!” dedi o. “Ah, evet babacığım! İçiniz rahat olsun. O tecritte. Ayrıca babamın umurunda bile değilim!”

      “Ama bana söz vermiyorsun!” diye haykırdı Marius.

      “Bırak beni!” dedi bir kahkaha patlatarak. “Beni nasıl sarsıyorsun! Evet! Evet! Buna söz veriyorum! Sana yemin ederim! Bu beni ilgilendirmiyor zaten! Babama adresi söylemeyeceğim. Orası! Bu doğru mu? Bu mu?”

      “Hiç kimseye de söylemeyeceksin!” dedi Marius.

      “Hiç kimseye.”

      “Şimdi.” diye devam etti Marius. “Beni oraya götür.”

      “Hemen mi?”

      “Hemen.”

      “Gelin. Ah! Ne kadar memnun olmuş!” dedi kız tekrar.

      Birkaç adım sonra durdu.

      “Beni çok yakından takip ediyorsunuz Mösyö Marius. İzin verin, devam edeyim ve öyleymiş gibi görünmeden beni takip edin. Sizin gibi hoş bir genç adam benim gibi bir kadınla görülmemeli.”

      Hiçbir dil, o çocuk tarafından böyle telaffuz edilen o kelimede yatan şeyleri ifade edemez: bir kadın… Birkaç adım ilerledi ve sonra bir kez daha durdu, Marius da ona katıldı. Ona yan yan seslendi ve ona dönmeden:

      “Bu arada bana bir söz vermiştin, biliyorsun?”

      Marius cebini karıştırdı. Dünyada sahip olduğu tek şey, Thénardier’ye tahsis edilen beş franktı. Onları aldı ve Éponine’in eline verdi. Kız parmaklarını açtı, madenî paranın yere düşmesine izin verdi ve ona üzgün bir şekilde baktı.

      “Senin paranı istemiyorum.” dedi.

      Üçüncü Kitap

      Plumet Sokağı’ndaki Ev

      I

      Sırrı Olan Ev

      Geçen asrın ortalarına doğru, Paris Parlamentosunda bir daire başkanı, metresini herkesten gizlemek için yaptırmıştı burayı ve o çağlarda aristokratlar, büyük soylular metreslerini göz önünde tutmaktan çekinmezken şehirliler sevdiklerini gizlerlerdi. Bugünlerde Plumet Sokağı olarak anılan Saint-Germain Mahallesi’nde, eski Blomet Sokağı’nda yükseliyordu burası ve ayrıca konum olarak o zamanlar hayvan dövüşlerinin yapıldığı alana da çok yakındı.

      Bu ev iki katlı bir köşkten oluşuyordu; zemin katta iki oda, birinci katta iki oda, merdivenlerden aşağıda bir mutfak, merdivenlerden yukarıda bir yatak odası, çatı altında bir çatı katı, caddeye açılan büyük bir kapısı ve önünde bahçesi olan bir binaydı. Bu bahçe yaklaşık bir buçuk dönüm büyüklüğündeydi. Yoldan geçenlerin görebildiği tek şey buydu ama köşkün arkasında dar bir avlu ve avlunun sonunda iki oda ve bir mahzenden oluşan alçak bir yapı, ihtiyaç hâlinde bir çocuk ve sütanneyi gizlemek için yapılmış bir tür müştemilat vardı. Bu bina arkadan, gizli bir yay tarafından açılan; uzun, dar, taş döşeli, dolambaçlı, iki yüksek duvarla çevrili, harika bir ustalıkla gizlenmiş ve kaybolan maskeli bir kapıyla bağlantılıydı. Bahçe çitleri ve ekili arazi arasındaydı, tüm köşeleri ve dolambaçları takip ettiği başka bir kapıyla sona eriyordu; yine bir çeyrek fersah ötede, neredeyse başka bir mahallede, Babylone Sokağı’nın ıssız ucuna açılan gizli bir kilitli kapısı vardı. Bu sayede Başyargıç içeri girerdi. Böylece onu gözetleyenler ve izleyenler bile adaletin her gün gizemli bir şekilde bir yerlere saptığını gözlemleyecek, Babylone’a gitmenin aslında Blomet Sokağı’na gitmek olduğundan asla şüphe etmeyeceklerdi. Akıllı arazi alıcıları sayesinde Yargıç, kendi mülkü üzerinde ve dolayısıyla müdahale olmaksızın gizli, lağım benzeri bir geçit yapabilmişti. Daha sonra bahçeler ve pazar bahçeleri için küçük parseller hâlinde, koridora bitişik arsalar satmıştı ve bu arsaların her iki taraftaki sahipleri, gözlerinin önünde bir parti duvarı olduğunu düşündüler; çiçek tarhları ve meyve bahçeleri içinde, iki duvar arasına döşeli şerit sarmal gizli geçitten hiç şüphelenmediler bile. Bu gizli yolu sadece kuşlar biliyordu. Geçen yüzyılın tarihçilerinin Başyargıç hakkında çok fazla dedikodu yapması muhtemeldir. Mansard taşından inşa edilmiş, Watteau tarzında lambri kaplı, içi modern, dışı eski moda, üçlü bir çiçek çitiyle çevrili köşk; aşk ve hâkimiyet kaprislerine yakışır bir şekilde ihtiyatlı, cilveli ve ciddi bir havaya sahipti.

      Bu köşk ve bu gizli dehliz, bugün yoktur ancak on beş yıl öncesine kadar hâlâ dimdik ayakta durmayı başarmıştı. 1793’te, bir bakırcı burayı yıktırmak için satın almış fakat köşkün parasını tam ödeyemediğinden iflas etmişti.

Скачать книгу