Скачать книгу

Türkiye’ye kadar 4.000 kilometre boyunca uzanan Pers İmparatorluğu dünyanın görmüş olduğu en büyük, en zengin ve en güçlü imparatorluklardan bir tanesidir. Kurucusunun adı Akhamenes olduğu için Akhameniş İmparatorluğu adıyla da anılan bu geniş imparatorluğun büyük bir kısmı, II. Kiros tarafından 10 yıldan biraz fazla bir süre içinde meydana getirilmiştir. Kiros, MÖ 559’da gücü eline almasından sonra, bir Hint-Avrupa topluluğu olan Medlerin bölgesine saldırarak Asur Ülkesi’ni almıştır. Orduları İyonya’daki Yunan şehirlerini ve Babil’i zapt ettikten sonra, MÖ 529’da imparatorluğun sınırları Hindistan’a dayanmıştır. İşte bu dönemde Kiros’un imparatorluğu dünya nüfusunun beşte birinden fazlasına hükmetmekteydi.

      2,400 Kilometrelik Kraliyet Yolu

      MÖ 522 – MÖ 486 yılları arasında yaşayan I. Darius’un dönemine gelindiğinde, Pers İmparatorluğu Mısır’ı da sınırları içine katmıştı. Bu büyük ülkeyi kontrol altında tutmak için etkili bir yönetim ve vergi sisteminin yanında bir de posta ağını hizmete sokan Darius, MÖ 500’de günümüzde İran sınırları içerisinde kalan Susa’dan Türkiye’deki Efes’e kadar uzanan 2.400 kilometrelik bir yol yaptırmıştır. Üzerinde bulunan 100’den fazla ara istasyonla yolculara konaklama imkânı sağlayan bu uçsuz bucaksız yolda seyahat etmek genellikle 90 gün sürse de, en hızlı ulaklar aynı yolu bir haftada almaktaydı. Yunan tarihçi Herodot şöyle der: “Ne kar ne yağmur ne sıcak ne de gecenin karanlığı, ulakları gidilecek yolu çarçabuk tamamlamaktan alıkoyamazdı.” Bu söz bugün Amerika Birleşik Devletleri Posta Servisi tarafından kullanılmaktadır.

      Üç Dil

      I. Darius’un hayat hikâyesi günümüzde İran sınırları içerisinde yer alan Behistun’da bir kayaya kazınmıştır. Üzerinde Eski Farsça, Elamice ve Babilce olmak üzere 3 dilde yazı bulunan bu kaya 19. yüzyılda keşfedilmiştir. Bilim adamları günümüz Farsçasından hareketle eski Farsçayı çözmüş olduklarından geriye kaya üzerindeki diğer iki dili çözümlemek kalmıştır. Bu kaya sayesinde antik Mezopotamya’nın çivi yazılı metinlerini modern dillere çevirmişlerdir.

      Tek Tanrı

      Yahudiler, Babil ve Kenan’ın Persler tarafından zapt edildiği dönemlerde Kudüs’e döndüklerinde, kendilerini tek ve mutlak bir tanrı tarafından seçilmiş bir halk olarak görmeye başladılar. Kutsal yazılara göre bu “tek ve gerçek tanrı” milattan önceki ikinci bin yılın ilk yarısında çoban İbrahim’e görünmüştü.

      Tektanrıcılık denen tek bir tanrıya ibadet etme biçimi, hem Bronz ve Demir çağlarının karakteristik özelliği olan birçok tanrısal varlığa tapınarak ibadet etme biçimiyle, hem de Antik Yunan ve Roma tanrılarından oluşan çok tanrılı sisteme inanarak ibadet etme biçimiyle çelişiyordu. Kendisine inanan herkesle birebir ilişki halinde olan tek ve evrensel bir tanrıya duyulan inanç, Hıristiyanlık ve İslam dinlerini de etkileyecekti. İslami gelenekte İbrahim “Peygamberlerin Babası” olarak anılır. İncil’de ise İsa’nın İbrahim’in soyundan geldiği belirtilir.

      Kadınlar Toprağın Yüzde 40’ına Sahipken

      Antik Yunan’ın baskın şehir devletlerinden biri olan Sparta’da kadınlar, antik dünyanın geri kalanında kendilerine asla tanınmayan bir güç ve statüye sahiptiler. Yunan filozof Aristo’dan öğrendiğimiz kadarıyla kadınlar, Sparta’daki toprakların %40’ını ellerinde bulundurmaktaydı. Her ne kadar Aristo, Sparta tarihinin erkek nüfusun düşüşte olduğu daha geç bir döneminden bahsetse de, bu oran çok çok değerlidir. Çünkü günümüzde bile küresel tahminlere göre dünyadaki kadınların ancak %10’undan azı toprak sahibidir.

      Mora Yarımadası’nın güneyindeki Lakonia bölgesinde yer alan Sparta yaklaşık MÖ 700’de Antik Yunanistan’ın birinci askeri gücü konuma yükselmiştir. Sparta nüfusunun çoğunluğunu helotlar denen köle sınıfı oluşturmaktaydı. Özgür olan insanlar ve Sparta yurttaşları ise 7 yaşlarından itibaren disiplin ve fiziksel kuvvet kazanmaları amacıyla çok sıkı bir askeri eğitime tabi tutulmaktaydı. Yunan-Pers Savaşları sırasında Perslere karşı başarılı olan Yunan direnişini yönlendiren, Atina ile uzun süreli bir çatışma yaşayan ve MÖ 404’te bu çatışmadan Yunanistan’ın ve Ege’nin galibi olarak çıkan işte bu elit savaş gücüydü.

      Askeri eğitime ve mükemmeliyete yönlendiren ve geniş bir köle gücünden destek alan bu sosyal sistemin eşi benzeri yoktu. Bu sistemde Spartalı kadınlara Yunan dünyasında görülmeyen bir özgürlük tanınmıştı. Spartalı kadınlar, mülk edinebilecek ve miras olarak bir oğulun payına düşenin yarısını alabilecek konuma yükselmişlerdi. Evlendiklerinde aldıkları malların en azından bir kısmını çeyiz adı altında alıyor olsalar bile, Atinalı kadınlarla karşılaştırıldıklarında çok daha zengindiler.

      Genellikle babalarının ya da kocalarının evlerine hapsolmuş Atinalı kadınların aksine, Sparta’nın kadınları şehirde gezmekte, at arabası sürmekte serbestti. İstedikleri işleri yürütebiliyor, resmi olmasa da siyasette etkili olabiliyor, hatta eşleri gibi çıplak bir şekilde jimnastik yapabiliyorlardı. Özellikle sonuncusu diğer Yunanları bir hayli şoke etmekteydi.

      Ayrıca, Sparta yasası bir kızın 10’lu yaşlarının sonuna gelmeden ya da bir başka deyişle 20’li yaşlarına erişmeden evlenmesini yasaklıyordu. Bu tabii ki Spartalı bir kadının dünyaya sağlıklı bir çocuk getirebilmesi, yani toplumdaki birincil görevini gerçekleştirebilmesi içindi; fakat bir yandan da kadınlar erken hamileliğin risklerinden korunmuş oluyordu. Üstelik bu yasa, kadınların ortalama yaşam süresinin erkeklerinkinden yaklaşık 10 yıl az olduğu diğer Yunan şehirlerinin aksine (diğer Yunan şehirlerinde kadınların ortalama yaşam süresi 34,6’ydı), kadınların daha uzun yaşamalarını sağlıyordu.

      Antik Yunanistan’ın 4 Dönemi

      Antik Yunanistan’ın tarihi genellikle 4 döneme ayrılır. Yaklaşık olarak MÖ 750 – MÖ 480 yılları arasında yaşanan Arkaik Dönem, şehir devletlerinin güçlerini artırdıkları, olimpiyatların düzenlendiği ve Yunanların İtalya’da, Fransa’da, İspanya’da, Libya’da ve Karadeniz etrafında koloniler kurdukları dönemdir. Aşağı yukarı MÖ 480 – MÖ 336 yılları arasında yaşanmış olan Klasik Dönem, Antik Yunanistan’ın en parlak devridir. Birlikte hareket eden Yunanistan, Persleri mağlup etmiş (bk. sayfa 31) ve bu zaferi kutlamak için Partenon inşa edilmiştir. Demokrasi de yine bu dönemde tesis edilmiştir. MÖ 336 – MÖ 146 yılları arasında yaşanan Helenistik Dönem’de ise Makedonya Kralı II. Philip Yunanistan’ı almış ve bunu Büyük İskender’in Yunanistan’ı yönetmesi izlemiştir. Aristo’nun önemli eserlerinin çoğunu tamamlaması, Yunan kültürünün ve dilinin Mısır ve Suriye gibi Helenistik krallıklara taşınması bu dönemde gerçekleşmiştir. Milattan önce 146 yılında başlayan Roma döneminde ise Yunanistan Roma İmparatorluğu’na dahil olmuştur.

      4 Yılda Bir Olimpiyatlar

      Milattan önce 730 civarından itibaren Yunanistan’daki şehirler güçlenmiş ve zenginleşmiş, Arkaik Dönem’de (MÖ 750 – MÖ 480) Atina, Sparta, Korint ve Tebai gibi şehir devletleri Yunanistan’a egemen duruma gelmişlerdi. Sık sık birbirleriyle savaşa tutuşan bu şehir devletleri dört senede bir Yunanistan’ın en saygın spor etkinliği olan olimpiyatta karşı karşıya gelmekteydiler.

      İlk kez MÖ 776 tarihinde kayıt altına alınan olimpiyat en başta sadece 180 metre koşudan ibaretti. Fakat MÖ 632’ye geldiğimizde güreş, boks, pentatlon, araba ve at yarışları da programa eklenmişti. 5 gün süren olimpiyat, her ne kadar kadınlar tarafından izlenemeyen erkeklere mahsus bir etkinlik olsa da, Yunanistan’ın her tarafından binlerce seyirci toplamaktaydı. Dini olarak önemli bir festival olan

Скачать книгу