Скачать книгу

boyutundaki dikili taşlar ve çeşitli kil tabletler üzerinde yer almaktaydı. Bu yazıtlar, var olan yargıların kaydedilmesi ve halk tarafından görülmesi içindi. 282 maddeden oluşan bu kanun sistemi, maaş ödemeleri ve boşanmadan askerlik hizmetine kadar pek çok konuyu ve diğer Antik Dönem uygarlıkları gibi Babil toplumunun da sırtını dayadığı köleliğin düzenlemelerini kapsamlı bir şekilde ele almaktaydı. En iyi bilinen hükmü ise göze gözdür: “Eğer bir adam başka bir adamın gözünü çıkarmışsa, onun da gözü çıkmalıdır.” Tabii eğer zarar gören kişi halktan bir kişi veya bir köle ise, uygulanan cezada indirime gidilmekteydi.

      Dünyanın Yedi Harikası

      Mısırlılar tarafından Gize’de inşa edilen piramitler dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmekteydi. Antik Yunanistan’da yaşayan bilginler dünyadaki en etkileyici yapılardan oluşan pek çok liste hazırlamışlardı. Sonuncu liste ise aşağıdakilerden oluşuyordu:

      1 Gize Piramitleri – Milattan önce yaklaşık 2.600 yılında yapılmış bu yapıların günümüze kadar ayakta kalmasına pek şaşmamak lazım.

      2 Babil’in Asma Bahçeleri – Kat kat yükselen bir kuleyi andıran bu bahçelerin II. Nebukadnezar tarafından milattan önce 600 yıllarında günümüzde Irak olarak bilinen bölgede yaptırıldığı iddia edilmektedir. Pek çok akademisyen ise bu bahçelerin tamamen hayal ürünü olduğunu düşünüyor.

      3 Olimpia’daki Zeus Heykeli – Bu büyük heykel milattan önce 5. yüzyılın ortalarından itibaren 800 yıl boyunca Olimpia Tapınağı’nı süslemiştir.

      4 Efes’teki Artemis Tapınağı – Tanrıça Artemis’e adanan bu Yunan tapınağı Türkiye’nin Efes bölgesinde yer almıştı. 3 kere yeniden inşa edilen bu tapınak, 401 yılında geri dönüşü olmayacak şekilde yıktırılmıştır.

      5 Halikarnas Mozolesi – Türkiye’nin Bodrum/Halikarnas bölgesinde yer almış olan bu yapı yaklaşık olarak MÖ 350 yılında Pers Hükümdarı Mausollos ve Karia’lı II. Artemis adına kabir olarak inşa edilmiştir.

      6 Rodos Heykeli – Bronzdan yapılma bu devasa heykel Rodos limanında yer almaktaydı. MÖ 280 yılı civarında bitirildiğinde, 30 metre yükseklikle antik dünyanın en yüksek heykeliydi.

      7 İskenderiye Feneri – Mısır Hükümdarı II. Ptolemaios için MÖ 280 – MÖ 247 yılları arasında inşa edilen bu deniz feneri, İskenderiye yakınındaki Faros adasında yer alıyordu.

      10.000 Kil Tablet

      Çivi Yazılı Bir Hitit Tableti

      Hititler, günümüzde Türkiye ve Suriye sınırları içerisinde yer alan bölgede bin yıl boyunca hüküm sürmüş çok güçlü bir Bronz Çağı topluluğuydu. MÖ 1.600 – MÖ 1.200 yılları arasında gücünün zirvesine ulaşan Hitit İmparatorluğu’nun, genişlik ve güç bakımından Babil ve Mısır İmparatorlukları ile eşdeğer olduğu düşünülebilir. Yine de 20. yüzyıldan önce Hititler hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemekteydi. Tarihçilerin bu savaşçı topluluk hakkında daha fazla bilgi edinmeye başlaması, ancak 1906’da Boğazköy yakınındaki Hitit antik şehri Hattuşaş’ta yaklaşık 10.000 kil tabletin bulunmasıyla mümkün olmuştur.

      Bu tabletlerdeki çiviyazısı Babil alfabesiyle ama Hitit dilinde yazılmış olduğundan, arkeologların bunları çevirmesi yaklaşık 20 yıl almıştır. Anlaşılmalarından sonra ise Hititlerin toplumsal yapısı, siyaseti, dini ve ekonomisi hakkında pek çok bilgiye ulaşılmıştır. Tarihçiler, bu tabletlerden ve az sayıdaki diğer belgelerden Hititlerin MÖ 3.000’den az bir zaman sonra kuzeyden Anadolu’ya göç etmiş vahşi bir kabile olduğunu öğrenmişlerdir. Esasen bir tarım topluluğu olan Hititlerde arıcılık da önemli bir uğraş sayılmaktaydı. Ayrıca, başarılı askerleri içinde barından bu toplum, at üstünde savaşan ve avlanan ilk insan gruplarından bir tanesiydi. Hitit İmparatorluğu gücünün zirvesindeyken, neredeyse günümüzde İsrail’de yer alan Kenan’a kadar uzanmış ve Suriye bölgesini elinde bulundurmuştu. Suriye üzerindeki rekabet meşhur bir savaşa yol açacak ve Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı Muvatallis’i MÖ 1.300 civarında Kadeş’te karşı karşıya getirecekti.

      İlk Demir Üreticileri

      Büyük çapta demir üretimi gerçekleştiren ve bu yolla alet ve silah elde eden ilk insan topluluğunun Hititler olduğu düşünülmektedir. MÖ 2.500 yıllarından itibaren demir üretimine geçen Hititler, MÖ 1.400’lü yıllarda yeni bir eritme ve sertleştirme yöntemi geliştirerek demiri sağlamlaştırmışlardır. Birkaç yüzyıl geçtikten sonra bile, diğer medeniyetlerde bu çapta bir demir üretimi görülmeyecekti.

      1.300 Odalı Labirent

      Knossos Sarayı

      Girit’in kuzey sahilinde bulunan Knossos Sarayı, Minoslular tarafından inşa edilen 4 muhteşem saraydan en büyüğüdür. Yaklaşık olarak MÖ 1.700’de inşa edilen bu saraylar, Girit’in 4 küçük krallığının merkezleriydi. 5 katlı bir yapıya sahip olan Knossos Sarayı, hepsi merkezdeki iç avlu etrafına dizilmiş yaşam alanları, ibadet ve eğlence yerleri, atölyeler ve depolardan oluşan 1.300 odalı bir labirentti. Buradaki karmaşık tasarımın, Kral Minos’un yarı insan yarı boğa bir canavar olan Minator’u yeraltına hapsettiği Yunan destanı Labirent’e ilham verdiği söylenmektedir.

      Knossos, Malya, Festos ve Kaktos dahil tüm Girit sarayları, Minosluların Akdeniz çapında gerçekleştirdikleri zeytinyağı, şarap ve kumaş ticaretinden elde edilen gelirle inşa edilmiştir. MÖ 3.000 yıllarında ortaya çıkan Minoslular, Avrupa’daki ilk medeniyeti yaratmış ve geriye sadece büyük saraylar değil, kaliteli çömlekçilik ve metal işleme yöntemleri de bırakmışlardır.

      Minos uygarlığının MÖ 1.450 yılı civarında çökmesi, Mikenlerin Yunanistan anakarasından ilerleyerek Girit’i ve Minos deniz ticaretini ele geçirmelerine fırsat vermiştir. Rodos’ta, Kıbrıs’ta ve Anadolu’nun güneybatı kıyılarında koloniler kuran Mikenler, sonrasında Ege’de yaşanan genel kargaşa hali yüzünden MÖ 1.220 yılı civarında beklenmedik bir çöküşe uğramışlardır. Minos ve Miken medeniyetleri, Antik Yunan döneminde, haklarında pek çok mit ve efsane üretilen kayıp ve çok değerli medeniyetlerdi. Bu efsanelerden bir tanesi Truva şehrinin Mikenler tarafından yağmalanmasıdır. Yunan şairi Homeros bu efsaneyi İlyada isimli eserinde anlatmıştır.

      12.000 Adet Deniz Yumuşakçası

      Tyrian moru ya da imparatorluk moru da denen renk, antik dönemde türlü deniz yumuşakçalarının ve özellikle de iskerletin2 salgı bezlerinden elde edilmekteydi. Sadece bir buçuk gram mor boya elde etmek için yaklaşık 12.000 deniz yumuşakçasına ihtiyaç duyuluyordu. Bu süreç o kadar emek gerektiriyordu ki mor dokuma ürünleri akıl almaz fiyatlara satılır olmuştu. Mor, kraliyet ve gücü temsil eden, son derece pahalı ve lüks bir üründü. Mor renkli nesneler sonraki dönemlerde yüksek sınıftan Romalılarca ve din adamlarınca tercih edilecekti.

      İsimlerini

Скачать книгу


<p>2</p>

İskerlet: Dikenli salyangoz. (e.n.)