Скачать книгу

asit kullanılarak ortadan kaldırılabileceği tavsiyesinde bulunması, hiç kimsenin, yirminci yüzyılın başında bile, bu perküsleme konusunun cinsel bir boyutu olacağını düşünmediğinin kanıtıydı.

      1920’lere gelindiğinde tıbbi mastürbasyonu kadınlara tedavi yöntemi olarak reçete etme uygulaması son bulmuştu; kadınların perküsleri artık elle ve pille çalışan aletlerdi. Onlar da büyümekte olan porno film endüstrisinde düzenli olarak boy göstermeye başlayınca saygınlığını kaybetmişti. Ve nihayet 1952 yılında histeri, ona eşlik eden tüm semptomlarıyla birlikte, tanımlanmış tıbbi rahatsızlıklar listelerinden kaldırılmış bulunuyordu.

      Duman ve Titremeler

Tütün çeşitli sağlık sorunlarını tedavi edebilir

      Tütün, adını Karayip dilinin erken dönemlerinde puronun (bu isim aynı zamanda puro şeklindeki Tobago adasına da adını vermiştir) karşılığı olarak kullanılan kelimeden almaktadır ve Avrupa’ya ilk olarak Amerika kıtasından 1518 civarında İspanyollar tarafından getirilmiştir. Bu konudaki efsanelerin söylediği gibi Sir Walter Raleigh tarafından getirilmemiştir. Tütün, Batı’ya insanlara rahatsızlık veren pek çok şeyi iyileştirebilecek tıbbi bir mucize olarak ilk tanıtıldığında memnuniyetle karşılandı.

HER DERDE DEVA

      Tehlikeli ot hemen, müthiş bir bitkisel ilaç olarak ithalatçılar tarafından göklere çıkarıldı.Yerli tedarikçilerin tütün dumanı lavmanlarının faydalarını metheden hikâyelerini paylaşarak bunun nasıl krallara yaraşır bir madde olduğu konusunda İspanyol ve Portekiz sarayları eşrafının gözlerini boyadılar. Avrupalılar uygulamayı coşkuyla benimsedi. O dönemde “glyster” olarak anılan duman lavmanı tedavisi, tüm kıtada popülerlik kazanarak on dokuzuncu yüzyılın ortasına kadar bu popülaritesini korudu.

      Tütünün faydasının olup olmadığı meselesi, İspanyol hekim ve botanikçi Nicolás Monardes’in (1493-1588) bulgularıyla önemli oranda destekleniyordu. Monardes’in tütünün (kabızlıktan epilepsiye kadar) çeşitli sorunların tedavisinde kullanımına ilişkin kitabı, üç parça olarak 1565’ten 1574’e kadar yayımlandı. Monardes’in keşifleri sonucunda, duman püskürtme uygulaması bir dizi hastalığın tedavisinde kullanıldı; kulak ağrısından şikayetçi olanların kulaklarına tütün dumanı üflendi, sinüzit sorunu olanlar dumanı burunlarından aldı ve mide-bağırsak sorunları olanlar da tamamıyla başka bir rotadan dumanı içlerine çektiler. Ancak çok önemli bir bilgi çeviride kaybolmuştu: Yerli tütün satıcıları aslında, tütünü sadece atlarının kabızlık sorunlarının tedavisinde kullanmışlardı.

İLK SİGARA İÇME YASAĞI

      Tütün karşıtı aktivistler için biraz şaşırtıcı olabilir; ama hakikat şu ki, tarihteki ilk ulusal sigara karşıtı programın arkasındaki itici güç Adolf Hitler’di. Nazi hekimlerinin sigara tüketimi ve akciğer kanseri arasındaki bağlantıya ilişkin ilk kanıtı ve sigaranın anne karnındaki bebekler için doğurduğu tehlikeyi bulmalarından sonra, Hitler rejimi tütün tüketimini azaltmayı hedefleyen bir dizi stratejiyi hayata geçirdi.

      Toplu taşıma araçlarında, sığınaklarda, devlet dairelerinde, restoranlarda sigara tüketimini ve sigara içmeyi olumlu bir şekilde sunan reklamları yasaklayan Nazi Almanya’sıydı. Luftwaffe9’de sigara içmeye izin verilmediği gibi SS subaylarının görev başında sigara içmeleri de yasaklanmıştı.

      Kendini hazırla: Ticaret aletleri

      Ne var ki tütün dumanı tedavisi, tüm Avrupa’da standart bir uygulama haline gelmişti; duman lavmanı tedavileri ise bunlar arasında en popüler olanıydı. Bugün hayal etmek ne kadar zor olsa da on altıncı yüzyıldan on dokuzuncu yüzyılın ortasına kadar, toplumdaki en elit ve varlıklı kesimler dumanı bir körük ya da tütsü kabına benzeyen haç şeklindeki bir mekanizmayla anüslerinden almak için sıraya giriyorlardı.

HER BÜTÇEYE VE HER ZEVKE UYGUN ÜRÜNLER

      Sıradan insanlar tütün dumanlarını daha geleneksel yollardan almayı tercih ederken hali vakti yerinde olanlar duman lavmanlarını çeşnili almayı tercih ediyordu. Onur kırıcı bir prosedür olmasına rağmen, bu yeni moda kendi hiyerarşik yapısı ve kanaat önderleriyle gerçek bir endüstri doğurdu. Hiyerarşinin en dibinde ise “limonatacılar” vardı; çok da makbul olmayan görevleri “kötü duman kokusu” ilerlemeden bekleyen hastayı limonatayla temizlemekti.

      Aralık 1650’de Oxford’da gerçekleşen bir vaka, duman lavmanının mucizevi güçleri olduğu yönündeki iddiayı iyice pekiştirdi. Anne Greene adındaki genç hizmetçi bir kız, haksız yere suçlanmış ve kendi çocuğunun katili olmakla itham edilmişti. Bebek aslında ölü doğmuştu. İntikam için bekleyen güruh tarafından asılmadan önce, Greene’in bedeni aşağıya indirildi ve incelenmek üzere sözde cerrahlar tarafından bulunduğu yerden uzaklaştırıldı.

      Morgdaki prosedür sırasında biri, Greene’in parmaklarının hafifçe kıpırdadığını sandı. Onu kendine getirmek için anında ona bir duman lavmanı uyguladılar. Operasyon başarılı geçti. Kadın irkilmiş bir şekilde doğrulup özür diledi. Greene bu tedavinin tartışmasız gücünü vücuda büründüren canlı bir reklam aracı olarak hayatına devam etti.

PARILDAYAN HER ŞEY…

      Artan popülaritesine rağmen, duman lavmanı tedavisi evrensel olarak benimsenen bir yöntem değildi. Shakespeare’in “Venedik Taciri” eserinde söylediği “Parıldayan her şey altın değildir,” cümlesi, bazıları tarafından bu uygulamaya referansla bir kelime oyunu olarak kullanıldı. Bu yöntem Amerika’da çok da iyi karşılanmamıştı. Bir aldatma ya da dolandırma girişimini ifade etmek için kullanılan “birinin kıçını dumanla uçurmak” deyimi, duman lavmanlarının tartışmaya açık güvenilirliğine bir tepki olarak ortaya atıldı.

      Duman lavmanı popülerleşirken tıp otoriteleri tarafından da saygı duyulan bir tedavi yöntemi olarak görülmeye başladı. 1774’te “Society for the Recovery of Persons Apparently Drowned” (Boğulmuş Görünenleri İyileştirme Cemiyeti) kuruldu. Cemiyet, boğulma vakalarında hayat kurtarıcı müdahaleyi teşvik etmeyi amaçlıyordu.

      Cemiyet, halkın bağışlarından toplanan parayı, Thames Nehri’nin Londra’ya bakan yamaçları boyunca ve kentin büyük gölleri üzerindeki stratejik noktalarda, duman lavman kulübeleri kurmak için kullandı. Anne Greene’den ilham alan cemiyet üyeleri, ölüm vakalarını tespit etmek ya da boğulmak üzere olanları hayata döndürecek bir güvenlik metodu sunmak istiyorlardı. Cemiyet aslında pek çok başarıya imza attı. Bu tür beklenmedik başlangıçlarla kurulan cemiyet günümüzde “Royal Humane Society10” adıyla hizmet vermeye devam ediyor.

MERHUM

      Greene’in lavmanının kötü şöhreti, varlıklı kesimler arasında yeni ölmüş yakınlarına “emin olmak için” duman pompalama gibi bir alışkanlığın doğmasına neden oldu; ölümde bile dumandan kaçış yoktu. On dokuzuncu yüzyılın başında, uygulama gözden düştüğünde, diri diri gömülmekten korkanlar durumlarını mezarlıktakilere bildirmek için tabutlarına zilli bir tel yerleştiriyorlardı. Bu uygulamanın, bazılarının savunduğu gibi, geceleri uyanık kalıp kasvetli çıtırtılara kulak verenler tarafından dolaşıma sokulan, “dead-ringer11”, “saved by the bell12” ya da “graveyard shift13” gibi ifadelerin doğmasına yol açtığı doğru değil.

SAF ZEHİR

      Anal fümigasyon, on dokuzuncu yüzyılın başında bilimsel araştırmaların tütünün zehirli niteliklerini ortaya çıkarmasıyla

Скачать книгу


<p>9</p>

1935 yılında Nazi Almanya’sında Adolf Hitler tarafından kurulmuş olan Wehrmacht’ın hava kuvvetleri. (e.n.)

<p>10</p>

Hayat kurtaran müdahaleleri destekleyen bir yardım kuruluşu. (e.n.)

<p>11</p>

“Dead-ringer”, deyim olarak “tıpatıp benzeri” anlamında kullanılırken gerçek karşılığı “ölü çanı”. (ç.n.)

<p>12</p>

“Saved by the bell”, deyim olarak “paçayı kurtarmak” anlamında kullanılırken gerçek anlamdaki karşılığı “çanla kurtulmak”. (ç.n.)

<p>13</p>

“Graveyard shift” deyim olarak “gece vardiyası” anlamında kullanılırken gerçek anlamdaki karşılığı “mezar vardiyası”. (ç.n.)