Аннотация

Аннотация

Аннотация

Sabahattin Ali'nin çocuklar için yazdığı masalları renkli ve resimli olarak ilk kez yayınlamdı.

Аннотация

Abbasiler, İslam halifeliğini ele geçirdikten sonra iktidar isteği ile karşılarına çıkabilecek gruplara karşı sert bir politika güttü. Şüphesiz bu grupların başında Emeviler geliyordu. Tedhişe maruz kalan Emeviler, Abbasiler’den kurtulmanın yollarını arıyordu. Halife Hişam’ın torunu Abdurrahman da Abbasiler’in elinden kaçarak Endülüs’e geldi ve burada Endülüs Emevi Devleti’ni kurdu. Bu devlet, İslam dünyasının 9 ve 10. yüzyıllarda içine düştüğü kaynaşmalardan, iktidar çekişmelerinden ve mezhep kavgalarından büyük ölçüde uzak kaldı. Merkezi Kurtuba olan Endülüs Emevi Devleti, neredeyse 300 sene Avrupa’da hüküm sürdü. Bu hâkimiyet, bir yandan İslam âlemi üzerinde önemli ölçüde etkili olurken diğer yandan Hristiyan Avrupa’yı da tesiri altına almayı başarmıştı. Çünkü Endülüs Emevileri bilim, kültür ve sanatta o derece ileriye gitmişlerdi ki meydana koydukları eserler ve kültürel yapıları ile her iki dünyanın hayranlığını kazanmışlardı. Hatta Avrupa’dan pek çok öğrenci Endülüs’e ilim tahsil etmeye gelmişti. Bu bakımdan Hristiyan Avrupa ve İslam tarihinde müstesna bir yeri olan Endülüs Emevi Devleti’ni ve Endülüs halifelerini tanımak, dünya tarihi açısından büyük bir önem arz etmektedir.

Аннотация

EYVAH Kİ, MEFTÛN OLAN KALMADI, İMDÂD EDEN OLSA BARİ ELHÂK, ESİRİM YA, GAMDAN BENİ ÂZÂD EDEN OLSA BÂRİ BİTTİM, ÖMÜR BİTMEDEN, YANDIM EZEL GELMEDEN ÂH-U ZARLA ÂBÂD EDECEKTEN GEÇTİM AMMA, BİR YÂD EDEN OLSA BÂRİ LEYLÂ UNUTMUŞ BİZİM HÂTIRÂMIZDAN NE KALMIŞSA ŞİMDİ MECNÛN OLAN BİZDE YÂR ZOR, GÖNLÜ DİLŞÂD EDEN OLSA BÂRİ KAYZERLERİN TAHTLARINDAN HABERİM YOK Kİ, BAHTINDA OLSAM HAKKIN CEZA PAYDASINDAN BİZİ İB’AD EDEN OLSA BÂRİ LÜTFÎ YA, AŞKIN SERENCÂMI BIRAKMAZ Kİ GİTSEM PEŞİNDEN AHRETTE ÂHIM, GÜNAHIM İÇİN FERYÂD EDEN OLSA BÂRİ

Аннотация

Ömer Seyfettin, yaşadığı dönemin geleneksel dil ve edebiyat anlayışına bağlı kalmayan yenilikçi kişiliği ile düz yazımızın gelişme aşamasında büyük dönüşümler yarattı. «Tabii lisan, konuşulan lisandır.» ilkesi üzerinde inatla durarak yalın bir anlatım kurdu. Öykünün akışında sağladığı hızlılık, olay – kişi – çevre bağlantılarındaki doğallık ve en önemlisi ustalıkla yarattığı yergi havasıyla bugün de canlılığını koruyan eserler verdi. Döneminin eski dil beğenisine saplanıp kalan yazarlarını okunmaz duruma düşüren «zaman» onu haklı çıkardı.

Аннотация

Ömer Seyfettin, yaşadığı dönemin geleneksel dil ve edebiyat anlayışına bağlı kalmayan yenilikçi kişiliği ile düz yazımızın gelişme aşamasında büyük dönüşümler yarattı. «Tabii lisan, konuşulan lisandır.» ilkesi üzerinde inatla durarak yalın bir anlatım kurdu. Öykünün akışında sağladığı hızlılık, olay – kişi – çevre bağlantılarındaki doğallık ve en önemlisi ustalıkla yarattığı yergi havasıyla bugün de canlılığını koruyan eserler verdi. Döneminin eski dil beğenisine saplanıp kalan yazarlarını okunmaz duruma düşüren «zaman» onu haklı çıkardı.

Аннотация

Аннотация

Halid Ziya, Servet-i Fünun ve Cumhuriyet Dönemi Türk romanının gerçek anlamda Batılı bir kimlik kazanmasında önemli katkısı olmuş bir yazardır. Halid Ziya romanında esas mesele arzu etmektir ve bunun tekrar eden bir motif, bir izlek olduğunu da görürüz. Bütün karakterlerini ortaklaştıran şeydir bir bakıma. Bu, Halid Ziya romanında modern bireylik hâlinin bir temel göstereni olarak kurgulanır. “Beşer hayatı” kavramını kullanır Halid Ziya. En başından beri anlatmaya çalıştığı budur. Roman insana, insanın iç dünyasına ait bir türdür. Halid Ziya, okuyucusunu karakterlerinin iç dünyalarının derinliklerine davet eder. Bu karakterler kendisinin de içinde biçimlendiği toplumun parçasıdır. Sancıları, hesaplaşmaları, içinde biçimlendikleri topluma ve kültüre aittir. Onun edebiyatını kendinden önce ve hatta uzun süre sonraki edebiyatlardan da ayıran nokta ders vermeyen, öğretmeyen, otoritesini geriye çekmiş anlatıcılardır aslında ve model olma yükünü taşımayan, kaybeden karakterleriyle özerk bir edebiyat olmasıdır. Halid Ziya’nın köksüzlükle, taklitçilikle eleştirilmesinde de bu özerk edebiyat anlayışının etkisi vardır ne yazık ki. Ama bu edebiyat tam da içinde biçimlendiği toplumun yaşadığı kırılmaların, sancıların izlerini taşır. Halid Ziya’nın kendisi de yaşadığı coğrafyadaki modernlik deneyiminin öznesi olan bir Osmanlı entelektüelidir nihayetinde ve bütün bu kırılmaların, krizlerin içinde biçimlenen bir yazardır. Halid Ziya hiçbir zaman bize mutlu sonlar anlatmıyor. Hayatta başarılı olmuş, arzularını sonuna kadar gerçekleştirip hayatını mutlu bir şekilde sürdürmüş karakterler hiçbir zaman birincil karakterler olmuyor. Böyle karakterler yok mu? Var. Ama ikincil, üçüncül karakter olarak uzaktan görürüz onları. Halid Ziya bizi hep diğerine, diğer hayat tasavvuruna doğru çeker. Kadınlar için de erkekler için de böyledir bu.

Аннотация

Oliver Twist babasını hiç tanımadı, annesini ise dünyaya gözlerini açtığında kaybetti. Artık tüm kimsesiz çocuklar gibi bir yoksullarevinde yaşayacaktı. Katı, soğuk, şefkatsiz bu kuruma ve aynı niteliklere sahip yöneticilerine, en başından beri alışamamıştı. Bu yüzden kendisine diğer kimsesiz çocuklardan ayrı bir kader çizerek tek başına Londra’ya gitmek için yola çıktı. Ancak Londra da güler yüzle karşılamadı kendisini. Bir suç şebekesinin kancasına takılmıştı. Artık daha zor şartlar altındaydı. Yine de bir şey bütün zorluklarda imdadına yetişiyordu: Tüm yaşadıklarına rağmen kirlenmemiş saf ve temiz kalbi… Charles Dickens “Oliver Twist”i daha 26 yaşındayken yazdı. Bu eserinde, aşağı sınıf halkı, Londra’nın gizli kapaklı işlerini, adaletin nasıl işlediğini, ismi sıcak içi soğuk kurumların içyüzünü ustalıkla resmetti. Bu gerçekçiliği sayesinde de roman, döneminin en çok okunan kitapları arasına girdi, sonrasında defalarca filme alındı ve günümüze kadar canlılığını kaybetmedi. «Heyhat! Tabiatın yarattığı yüzlerin kaçı, gözlerimize hoş gelen çizgilerini saklar ki! Acılar, kaygılar, dünya gaileleri kalpleri değiştirdiği gibi yüzleri de değiştirir. Bu ihtiraslar, uykuya dalınca, ancak yüzlere ve kalplere artık tesir edemeyecek duruma gelince, üzüntülü bulutlar dağılır, gökyüzünü parlak bırakır. Ölülerin yüzleri, o kaskatı hareketsiz duruşların¬da bile, nicedir unutulan o çocukluk ifadesine bürünür ve ilk hayata döner. Öyle sakin, öyle durgun olurlar ki yeniden onları mesut çocukluk çağında tanıyanlar, dehşet içinde tabutun başına diz çöküp yeryüzüne inmiş melek sanırlar.»