Скачать книгу

yaşlar şu beyaz gelin elbisesi üzerine katre-i zehr-âlûd158 gibi dökülüverdiler. Yirmi gün kadar pederimin yanında oturduktan sonra çiftliğe gittik. Zira zevcim, pek sevdiği için iki senedir burada yaşamaktaydı.

      Kendisi hakikaten zarif, necip159 bir adamdı. Elli bir, elli iki yaşında görünüyordu. Sakalının beyazı siyaha galip gelmişti; müdevver160 siması, zekâya delalet eden geniş alnı, şefkat ve muhabbet gösteren siyah gözleri, uzun boyu, enli omuzları ona vakur ve necibane bir letafet bahşediyordu. Buraya akşam saat on bir civarında vasıl olmuştuk.161 O, arabada bulunduğumuz müddet zarfında çiftlik hayatının saflığından, letafetinden bahsediyordu. Beraber geçireceğimiz ömrün bahtiyarlığını tasvire çalışıyordu.

      “Eğer sıkılırsanız İstanbul’a gideriz ve orada istediğiniz surette yaşarız. Nasıl emrederseniz,” diyordu.

      Ah! Tekrar oraya gitmek, onun teneffüs ettiği havayı teneffüs etmek, ona yakın olmak, bu mümkün mü?

      “Teşekkür ederim,” dedim. “Sizinle beraber olduktan sonra benim için her yer müsavi!162 Bahusus ben sükûneti, yalnızlığı severim.”

      Ya Rabbim, ben daha o günden itibaren onu aldatıyordum! Zira hakkan ve vicdanen diğer birini sevmeye artık mezun163 değildim, işte bu esaret bana pek girân164 gelmişti.

      Akşamın sükûn-ı garibânesi165 arasında koruların karanlığından ilerleyerek çiftliğin büyük kapısına vardık; köylü kadınlar koşarak bizi istikbal ettiler, hizmetçiler dışarı fırladılar, hepsi çiftliğin yeni hanımını görmek istiyorlardı. Cümlesine mütebessim166 bir çehreyle mukabele ediyordum. Zevcim ise pek mesut ve neşedâr bulunuyordu. Karşımda büyük panjurlu pencereli, teraslı ve dört tarafı ağaçlarla sarılı büyük bir bina vardı.

      Enli bir mermer merdivenden çıktık ve gayet geniş bir salona dahil olduk. Buranın mefruşatı167 köyde yaşayan bir adamdan asla beklenmeyecek kadar mükemmeldi. Zevcim, “Yoruldunuz, sizi odanıza çıkarayım,” dedi.

      Yukarı çıktık; camlı bir kapıyı açtı. Burada ufak bir koridor ile üç oda vardı; burası âdeta ayrı bir bölüktü. Karşıda bir camlı kapı daha görünüyordu. Zannedersem orası da ayrı bir daire olacaktı. Yanımda pederimin nezdinden getirdiğim hizmetçim vardı; zevcim sağ tarafta bir kapı açarak “Yürüyünüz ve biraz istirahat ediniz, soyununuz,” dedi ve çekildi gitti.

      Ah! Şimdi bu yalnızlık benim için pek kıymetdâr idi. Etrafıma bakıyordum; her şey intizarım dahilindeydi. Bu adam son derece yüksek bir zevk ve iyi bir tabiata malik bulunuyordu. Bir genç kadına lazım olan her şeyi en ufak teferruata kadar düşünmüş; oraya koymuştu. Eşyalarda bir zarafet, bir incelik vardı.

      Soyundum, elimi yüzümü yıkadım, sırtıma koyu renkli bir robdöşambr giydim. Saçlarımı sadece topladım, yataklığın arka ucunda aralık görünen bir kapıyı iterek içerisine doğru baktım; orası kalın perdelerle loş bir halde bulunan yazı odasıydı, kütüphane ciltlenmiş kitaplarla doluydu. Yazıhanenin üzerinde sarı abajurlu bir lamba duruyordu. Lacivert renkli atlas168 kanepe, sandalyeler ve duvarların koyu renkli kâğıtları buraya elemli bir manzara veriyordu. Bu odanın içinde bir kapı daha vardı; burasını da açtım. Aynı benim odamın büyüklüğündeydi; panjurlar tamamıyla kapalı, karşıda muzlim169 bir yataklık, mavi perdeleri enzarıma170 mâruzdu.171 Burası zevcimin odasıydı. Elim bir yalnızlığa düşenler gibi kalbimde bir gariplik, bir öksüzlük hissi vardı. Ya Rabbim, gönlümdeki zulmeti izale edecek172 olan o emelin ışığı şimdi nerelerdedir? Ben ondan ne kadar uzaktayım? Vücudum o kadar yorgun ve bitaptı ki gayri ihtiyari bir kanepeye oturdum; karşımda büyük bir ceviz ayna vardı; buradan çehremin fark edilecek kadar sarardığını görüyordum. Göğsümün sol tarafında ise hafif bir sancı hissediyordum. Hizmetçim bazı ufak tefek eşyaları dolaplara yerleştiriyor, ben bunlara lakayt bir nazarla bakıyordum. Bu aralık Sait Bey içeri girmişti. Benim mahzunca oturuşum dikkatini celp ettiği için midir nedir bilmem, derin derin yüzüme baktıktan sonra, “Rahatsız mısınız meleğim?” dedi. “Sizi biraz dalgın görüyorum.”

      Mütebessim bulunmaya gayret ederek “Yorgunluk efendim!” diye cevap verdim.

      Aramızdaki sohbet devam ettiği müddetçe o kadar sıkıldım ki tarif edemem. Demek her gün kendisine teminat vereceğim, bütün elemlerimi riyakâr bir tebessümle gizleyeceğim. Ya Rabbi, bu ne müşkül bir vazifeydi! Akşam taamından173 sonra iki saat kadar beraber oturduk. Yorgunluğu bahane ederek müsaade istedim. Odama çekildim, soyundum; bu gece uyumak mümkün olamayacaktı; muhitimin ıssızlığı kalbimdeki üzüntüyü artırıyordu. Balkona çıktım. Sema bulutlu; mehtap yağmur bulutlarının arasından sönük bir ziya neşrediyorken dağlar ve vadiler sükût içinde uyuyordu. Kollarımı terasın soğuk demirlerine dayadım; beynim ateşler içinde yanıyordu. Serin ve hafif bir rüzgârın alnımı okşamasından hoşlanıyordum. Oh! Serinliğe ruhum ne kadar da muhtaçtı. Bütün etrafımız sık bir ormanla sarılıydı. Ayın gölgeli ve sönük ziyasıyla uzaktan hayvanata174 mahsus olan ahırların damları görünüyordu. Bunların yanındaki kulübelerin pencerelerinden intişar eden175 bir ziya, meyus kalplerdeki ümitler kadar batmaya meyyaldi.176

      Çiftliğin büyük saati sabaha bir saat kaldığını ilan ederken, ben hâlâ mevkiimi terk etmemiştim. Seherin yakın olduğunu ilan eden horoz sesleri işitiliyordu. Ormanın kenarındaki dere sanki çağıldıyordu; bir çağıltı ile fecre177 hazır olduğunu söylüyordu. Artık bir saat sonra çiftlik hayatına mahsus meşgale başlayacak ve hayvanlar ahırlarından, koyunlar ağıllarından, işçiler kulübelerinden çıkacaklardı. Sabahleyin zevcimin sedasıyla uyandım, “Çok uyudunuz; rahatsız mısınız diye merak ettim,” dedi.

      “Teşekkür ederim. Hiçbir şeyim yok, tembellik sadece,” dedim.

      Zavallı adam beni derin ve müsterih bir uyku uyudu zannediyordu; fakat çehremin sarılığı dikkatini celp etmiş olmalı ki başımı iki eli arasında tutarak müşfik bir nazarla yüzüme baktı. İstirahat ettiğime dair bir emare göremediği için esefle başını salladı.

      “Siz bu gece uyumamışsınız,” dedi.

      Ne söyleyeceğimi şaşırdım.

      “Emin olunuz, pek rahat bir gece geçirdim,” diye cevap verdim.

      Onun derin nigâhı178 altında bütün vücudum titredi. Sanki ıstıraplarımı keşif için nazarlarıyla kalbime nüfuz etmek istiyordu.

25 MayısÇiftlik

      Bazı tesadüfler var ki insan hakikat olduğuna ihtimal veremiyor. Aniden beynini sarsıyor, müfekkireyi179 perişan ediyor. Acaba rüya mı görmüştüm, hâlâ mütereddid180 bir haldeyim;

Скачать книгу


<p>158</p>

Zehirli gözyaşı.

<p>159</p>

Soylu.

<p>160</p>

Yuvarlak.

<p>161</p>

Ulaşmak.

<p>162</p>

Eşit.

<p>163</p>

İzinli.

<p>164</p>

Fena, usandırıcı.

<p>165</p>

Garip sessizlik.

<p>166</p>

Gülümseyen.

<p>167</p>

Ev döşemek için gerekli eşya, döşeme.

<p>168</p>

Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş.

<p>169</p>

(Mec.) Gizli.

<p>170</p>

Bakışlar.

<p>171</p>

Sunulmuş.

<p>172</p>

İzâle etmek: Gidermek.

<p>173</p>

Yemek.

<p>174</p>

Hayvanlar.

<p>175</p>

Yayılmak.

<p>176</p>

Eğilimli.

<p>177</p>

Tan vakti.

<p>178</p>

Bakış.

<p>179</p>

Düşünme gücü.

<p>180</p>

Tereddütlü.