Скачать книгу

bazen büyüklerine karşı pek ketum olurlar. Bahusus143 muktezâ-yı terbiye144 bunu icap ettirdiği için.”

      “Sizi istediğiniz suretle temin edebilirim ki kalben hiçbir emel, hiçbir arzu beslemiyorum.”

      “Yok, üzülmeyiniz, ısrar etmiyorum. Ben öyle zannetmiştim, olabilir ya!”

      Bir dakika kadar sustu. Tekrar devam ederek, “Pek çok zamandan beri pederinizle istikbalinize dair uzun uzun müzakeratta145 bulunuyorduk,” dedi.

      “Teşekkür ederim. Fakat rahatsız olduğumu gerek pederim ve gerekse siz görüyorsunuz; bu haldeyken istikbalden bahsetmek pek lüzumsuz olur, değil mi efendim?”

      “Affedersiniz ama Fikret Hanım bu hususta pek yanlış düşünüyorsunuz; biz sizin saadet-i hayatınıza hizmet etmek istiyoruz! Rahatsızlık cihetine gelince, maaşallah sizin ufak bir asabiyetten başka bir şeyiniz olmadığını görüyoruz. İnsanın bu gibi ehemmiyetsiz mânilerle redd-i izdivaca bahaneler bulmaya çalışması bilmem bazı gizli sebeplere müstenit146 olabilmek zannını uyandırmaz mı.”

      “Rica ederim, bunu bir daha tekrar etmeyiniz.”

      “O halde pederiniz tarafından teklif edilecek bir şeyi kabule söz veriniz.”

      “Anlıyorum, hayatın en mühim meseleleri hakkında reyimi almak istiyorsunuz. Bu ise benim için pek çok zaman düşünmeye mütevakkıftır; buna müsaade edersiniz zannederim, bu lütfu bilhassa sizden istirham ederim.”

      “Düşünmek için bu kadar uzun zamana lüzum göremiyoruz.”

      “Nasıl, bu kadar çabuk, öyle mi?”

      “Evet, çünkü pederinizi şiddetle tazyik ediyorlar.”147

      “Kim? Aman ya Rabbi! Söyledikleriniz hakikat mi?”

      “Tamamıyla.”

      “Lakin beni öldürüyorsunuz; şimdiye kadar niçin bana bir kere sormaya lüzum görmediniz, hiç düşünmediniz mi, hiç merhamet etmediniz mi?”

      Artık bütün yeisim, bütün âlâmım içinde ağlıyor, inliyordum. Bu kadın benim gözyaşlarımı sakince seyrettikten sonra, “Geçer, hepsi geçer, bu her kız için tabii bir haldir. Ben de zaman-ı bekâretimde aynı bugün sizin yaptığınız gibi ağlamıştım,” dedi.

      “Artık biraz efkârınıza sükûnet veriniz de görüşelim. Zira akşam pederiniz kati olarak sizden cevap bekliyor. Aksi takdirde kendisini gücendirmiş olacaksınız.”

      “Efendim, Allah aşkına merhamet ediniz, bu derece süratli bir hareketle ölümüme yol açmayınız. Beni bırakınız, yalnız yaşamak istiyorum.”

      “Olmayacak bir şeyden bahsetmenizi hayretle telakki ederim. Bir genç kızın yalnız yaşamak ve hele emr-i pedere itaatsizlik göstermek istemesi sizin gibi terbiyeli bir kızdan beklenmeyecek bir isyan değil midir?”

      Üvey validem sözünü tamama erdirmek üzereyken oda kapısı açılarak pederimin de içeri girdiğini gördüm; mevkiimin müşkülatı karşısında aciz ve nevmit bir halde kalmıştım. Yavaş yavaş bana doğru geldi ve “Fikret, kızım,” dedi. “Ağlıyor musun, niçin gözlerin kızarmış?”

      Sükût ederek önüme baktım. Saçlarımı okşayarak alnımdan öptü. Sonra gizlice zevcesinin yüzüne doğru baktı.

      Yanımdaki sandalyeye oturdu, ellerimi tuttu. Bugün her zamandan daha ziyade müşfik bir sesle:

      “Bir tane kızım, beni dinle! Bugün karşında hem peder ve hem valide olarak ben varım. Saadet-i atiyeni148 temin etmek ve seni istediğim surette bahtiyar görmekse benim en birinci arzu ve emelimdir. Birkaç ay sonra memuriyetimin buradan başka bir yere alınacağını sen de biliyorsun. Gideceğim mahallin budiyeti,149 bahusus havasının vahameti sana iyi gelmeyebilir; bu ise benim için en ziyade düşünülecek bir meseledir yavrum. Bu sebepten İstanbul’a gitmeye mecbur olacaksın; bunu sen istemediğin gibi ben de istemem; zira büyük validen artık pek ihtiyar bir haldedir, zavallı kadının seninle meşgul olmaya vakti, takati yoktur.

      Sense izdivaç edecek çağda bulunuyorsun, bu vazife tamamıyla pederine aittir kızım! Büyükannenin malul ve zayıf fikriyle tasvip edeceği genç, tecrübesiz ve aynı zamanda cahil bir zevç ile tevhid-i hayatın, istikbalin için beni endişeye gark eder; bunu hiçbir zaman arzu etmem. Şimdiye kadar en ziyade meşgul olduğum mesele buydu. Kendi elimle senin refahını temin etmek istiyorum. İşte bugün şu emelimin yerine gelmesinden mütevellit bir huzur içinde bulunuyorum.

      Artık hayatın yeni bir devre-i inkılâba girmek üzeredir yavrum: Vakıa150 seni genç bir kocaya vermiyorum, bunu itiraf etmek lazım; çünkü benim tasvip edeceğim bir zevci senin reddetmeyeceğine emin bulunuyorum. Kendisi, senin istikbalini temin edecek ve sana mesut bir ömür geçirtecek kadar güvenilir ve faziletli bir zattır.”

      Bu anda beynim bu felaketle sarsılmıştı. Gayri ihtiyari bir hareketle başım ellerimin arasına düştü. Şu çaresizlik içinde isyan etmek istiyordum, heyhat! Karşımda duran babamdı. Saadeti servetle satın almak fikrine mağlup olan şu zavallı adamdan merhamet beklemenin pek de uygun olmadığını teessüfle görüyordum. Artık göğsümü yırtan hıçkırıklar içinde gözyaşlarım kalbime damlıyordu.

      Babam benim yeisli sükûtuma karşı derin derin yüzüme baktı. Fikrinin kati olduğunu ima eden metin bir sesle, “Fikret! Sükûtun bence bir tasdiktir. İnkıyadın151 beni son derece memnun etti, seni takdir ederim kızım,” dedi.

      Bu sözleri söylerken ayağa kalktı; yavaş yavaş odadan çıkıyordu. Arkasından yürüdüm. Nutkum tutulmuştu; kalbimin bütün ümitsizliğiyle bir kere “Babacığım,” diye inledim.

      Döndü baktı. Sonra, bu elemli sedayı işitmek istemiyormuş gibi yürüdü. Odadan çıktı. Ben bir sandalyenin üzerine yığıldım, kaldım. Artık esaret kararımı kendi elimle mühürlemiş oldum. Benim için başka bir çare var mıydı? Babam, ret cevabına meydan vermeden yanımdan kaçmıştı. Fikrinin nâ-kabil-i tağayyür152 olduğunu gösteriyordu. Onun hatrı için üvey validemin sitemkâr nazarları altında yaşamak, bu da ayrıca tahammül edilmesi müşkül bir azap değil midir? Ya Rabbim şu tehâcüm-i âlâm153 arasında biraz teselli olacak bir cihet var ise o da zevcim olacak vücudun ihtiyar bulunmasıdır. Mademki er geç şu felakete maruz kalmaya mahkûm bulunuyormuşum, bir genç erkeğin muhabbetlerine mukabeleye mecbur olmayarak sakin bir hayat içinde âlâmımla yalnız yaşamak benim için bir saadet demekti. Zaten pederimin şu teklifini kabul etmekten başka benim için bir yol da yoktu. Tekrar İstanbul’a gitmek, birtakım üzüntülü hallerin yeniden uyanmasına yol açacaktı; tekrar onu görmek yahut tesadüf etmek, ölüme mahkûm bir vücudun maddeten o talibe satılmasını iktiza ettiriyordu.154

      Ertesi gün üvey validem tekrar odama geldi; elinde büyük bir mahfaza155 vardı. Yanımdaki masanın üzerine koyarak kapağını açtı ve “Zevciniz olacak Sait Bey tarafından nişan hediyesi,” dedi.

      Bu, iri inciyle karışık pırlanta bir gerdanlıktı. Ah! Zavallı adam şu parlak maden parçalarının tezyin edeceği156 mahallin altında nasıl kanlı bir ceriha bulunduğunu bilseydi! Bir ay sonra izdivacımız icra edildi. O günün

Скачать книгу


<p>143</p>

Özellikle.

<p>144</p>

Terbiye gereği.

<p>145</p>

Müzakereler, konuşmalar.

<p>146</p>

Dayanan.

<p>147</p>

Baskı yapmak.

<p>148</p>

Gelecekteki mutluluk.

<p>149</p>

Uzaklık.

<p>150</p>

Gerçi.

<p>151</p>

İtaat.

<p>152</p>

Değiştirilemez.

<p>153</p>

Elemler hücumu.

<p>154</p>

Gerekmek.

<p>155</p>

İçinde bir şey saklanan kap, koruncak.

<p>156</p>

Süslemek.