ТОП просматриваемых книг сайта:
VATAN IÇIN. Литагент Altın Kitaplar
Читать онлайн.Название VATAN IÇIN
Год выпуска 0
isbn 9789752122321
Автор произведения Литагент Altın Kitaplar
Издательство Автор
Belki bu yüzden Selanik’te padişah casusları kol geziyordu. Padişahın adamları birilerini ihbar ettiler mi, adam paçasını kurtarıncaya değin akla karayı seçiyordu.
Çocukluk dönemim bitip de gençlik yıllarım başladığında bu gerçeği daha iyi görmeye başladım. Başımızda bizi yönetmek isteyen birileri oluyordu her zaman. Fakat yönetici sandığımız bu kişilerin birçoğu, kendi kişisel çıkarları için çalışıyor, sıkıştıklarında kendi başlarının çaresine bakıyorlardı.
Evet, yazık ki bu, dünyanın hemen her yerinde böyleydi.
Osmanlı Devleti’nin başındakiler de bu söylediklerimden farklı değillerdi. Nitekim birçok padişah, iktidar hırsları yüzünden Anadolu’nun saf ve temiz insanlarını Viyana önlerine, Yemen çöllerine, Fizan’a, Kırım’a sürmüşlerdir.
Sevgili arkadaşlar, bunda insanımızın tabii ki zerre kadar kusuru yoktu. Zavallı köylüler, kasabalılar ne yapabilirlerdi ki! Eğitimsizdiler. Kafalarının içi birtakım hurafelerle doldurulmuştu. Çaresizdiler. Osmanlı Devleti’nin merkezi otoritesi, başlarının üstünde keskin bir kılıç gibi salınıp duruyordu.
Dedim ya, bu, dünyanın hemen her yerinde aynıdır: Zalimler, iktidarları sürüp gitsin diye daima zulüm ederler. İsterler ki herkes onlara uysun, sesini çıkarmasın, söyleneni yapsın.
Bense, henüz çocuk yaştayken bile insan olmanın birinci koşulu olarak dayatılmak istenen her şeye, “Hayır!” demenin aynı zamanda insan olmak için atılan ilk adım olduğuna inanıyordum.
Sevgili arkadaşlar, kendini anlatmak birçok insana zor gelir. Bu, benim kolaylıkla anlayabileceğim bir durumdur. Oysa insan önce kendini bilmelidir.
Kaldı ki benim buradaki amacım, kendimi doğrudan anlatmaktan çok, içinde yaşadığım tarihsel koşulları size aktararak yaşadıklarımızdan ders çıkarmanıza yardımcı olmaktır.
Bilirsiniz, yaşadıklarından ders almayanlara, aynı hatayı defalarca yapanlara “aptal” denir.
Gerçekten de hayat, bizler için derslerle doludur.
Yaşarken bir şeyler öğrendiğimiz gibi bizden önce yaşayanların bize aktardığı deneyimlerden de yararlanırız.
Tarih bize bu olanağı verir.
Nitekim Türklerin tarihleri araştırıldığında bölünmenin, parçalanmanın ne kadar yıkıcı etkileri olduğu hemen görülebilir.
Türklerin kurduğu kimi devletleri dış düşmanlar değil, ama dış düşmanlarla işbirliği yapan içimizdeki düşmanlar yıkmışlardır.
Fakat tarihsel gelişmelere bilimsel bir gözle baktığımızda şunu görürüz: Gerçekler, dünyanın genel gelişim sürecine ayak uyduramamış bütün toplulukları acımasız bir silindir gibi ezip geçmiştir. Bu konuda kesinlikle hoşgörü göstermemiştir.
Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecini buna göre gözden geçirirsek, gerçeği daha iyi kavramış olacağız, diye düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar, size kendimi ve arka planda yaşadıklarımızı anlatırken zaman zaman bir ileriye, bir geriye gidiyorum. Bunun, birçok gerçeği daha iyi anlamamızı sağlayacağını düşünüyorum.
2. Bölüm
Uzun geceler boyu süren tartışmalardan sonra annemin dediği oldu ve ben mahalle mektebine başladım. Okulumun adı, Fatma Molla’ydı.
Babamın dediği olsaydı, Selanik’in en iyi okuluna, Şemsi Efendi Okuluna gidecektim.
Olmadı!
Babam en son, “Sonunda yanıldığını, Mustafa’yı mahalle mektebine vermekte hiç de iyi etmediğini anlayacaksın Zübeyde.” dedi. “Mustafa orada kesinlikle mutlu olamayacak. Boşuna zaman kaybetmiş olacak.”
Odasına çekilip kitaplarına daldı.
Babam bir kereste tüccarıydı, ama ileriyi gören, aydın bir insandı.
Dedikleri çıktı.
Mutlu değildim. Yüzüm gülmez olmuştu.
Nasıl gülebilir ki arkadaşlar? Okulda arkadaşlarımla ne zaman oyun oynamak istesem, önüme türlü engeller çıkıyordu. Oysa okul arkadaşları olarak biz, oyun oynamak, bazen küçük de olsa türlü yaramazlıklar yapmak istiyorduk.
Bir akşam eve gelir gelmez olanları annemle babama teker teker anlattım.
Her şey babamı haklı çıkarmaya başlamıştı. Bunu artık annem de anlamıştı.
“Durumu gördün Zübeyde.” dedi babam. “Yarından tezi yok, Mustafa Şemsi Efendi Okuluna gidecek. Ben, orada çocuğumun daha iyi yetişmesini istiyorum.”
Gerçekten de, birkaç gün sonra Şemsi Efendi Okuluna başladım. Başlar başlamaz da derslerimdeki başarım gözle görülür bir biçimde yükselmeye başladı.
Okuldaki başarım, yakın çevremizde de yankısını bulmaya başlamıştı. Bir gün babamın kereste dükkânına gelen müşterilerden biri bana büyüyünce ne olmak istediğimi sordu.
Tam yanıtlayacakken araya babam girdi. “Mustafa büyüyünce çok büyük bir adam olacak.” dedi.
Babam bir süre sonra öldü. Benim hangi okullarda okuduğumu, siyasi ve askerî mevkilerin en yüksek yerlerine çıktığımı göremedi. Görmesini ve benimle gurur duymasını isterdim.
Babamın ölümü, aile hayatımızı derinden etkiledi. Langaza’da oturan dayım hemen koşup Selanik’e geldi. İstediği beni, annemi ve Makbule’yi alıp Langaza’ya götürmekti. Annemle gece boyunca tartışıp durdular.
Dayımın Langaza’da büyücek sayılabilecek bir çiftliği vardı. Orada yaşayabilir, tarımla uğraşabilirdik. Zaten onun da bize ihtiyacı vardı, falan filan…
Annemse, beni okuldan almanın hiç doğru olmayacağını söylüyordu.
Ertesi sabah, sırf annemi üzmemek için Hüseyin dayımın yanına gidebileceğimizi söyledim. Onları dinlediğimi anlamıştı.
“Başka yapabileceğimiz bir şey varsa söyle evladım.” dedi.
Sustum ve hiçbir şey söylemedim.
Sevgili arkadaşlar, yurt dediğimiz şey, sıradan bir toprak parçası değildir. Yalnızca bir coğrafya parçası hiç değildir!
Yurt, üzerinde tarihimizi, kültürümüzü yarattığımız, dilimizi konuştuğumuz, atalarımızın huzur içinde yattığı, çocuklarımızın neşeyle büyüdüğü kutsal bir varlıktır.
Hüseyin dayımın çiftliğinde kardeşim Makbule ile darı tarlasına dadanan kargaları kovalarken bilerek ya da bilmeyerek belki de bu bilinci ediniyorduk.
“Biz, iki kişilik orduyuz!” diyorduk.
Kargalarsa “düşman kuvvetler”…
Bu tutumumuz dayımın çok hoşuna gidiyordu. “Aferin Mustafa.” dedi bir keresinde. “İleride büyüdüğün zaman…”
“Büyüdüğümde büyük adam olacağım dayı!” dedim.
Yüzüme, gözlerimin ta içine dikkatle baktı. Kararlılığımı ölçmek ister gibiydi.
“Evet, ama nasıl?” diye sordu.
Bilmiyordum, bilemezdim. Ama bunu istiyordum. Bunun için göze alamayacağım hiçbir şey yoktu. Ben, babama verdiğim