Скачать книгу

değil mi?” dedi. “Annen beni sonunda şehre taşınmaya ikna edebildi. Kendimize yerleşecek bir ev bulana dek bir süre burada kalacağız. Hep birlikte olacağız. Kalabalık, neşeli bir aile gibi… Gerçekten harika!”

      İrene ise gözlerini kuzenine dikip, “Oldukça uzun bir süre…” diye ekledi. Anlaşılan Rauf’u kızdırarak eğlenmeyi planlıyordu.

      Annesi, kız kardeşine ve yeğenine odalarını göstermek için üst kata çıkarken, Rauf arkalarından mırıldandı. “Kalabalık olacağımız kesin, ama neşeli bir aile olacağımızı hiç sanmıyorum.” Ardından can sıkıcı araştırma ödevini yapmak üzere çalışma odasına gitti. Kapısını kapattı, masasına yerleşerek kendine bir konu seçti. Bilgisayarını açtı ve araştırma ölçerini çalıştırdı.

      Akşam yemeği, Delturude teyzenin bütün çabasına rağmen pek de hoş geçmiyordu. Rauf’un annesinin ağzını bıçak açmıyordu. Çünkü yemekten önce kocasını aramış ve işlerin daha da kötüye gittiğini öğrenmişti. Adamcağızın eve yine geç geleceğini duyunca iyice üzülmüştü. Birkaç saat önceki dinlenmiş ve keyifli hâlinden eser kalmamıştı.

      İrene, annesinin tam tersine, olabildiğince az konuşuyor, tek kelimelik cümlelerle yetiniyordu.

      Rauf ise birbirinden lezzetli yemeklerle donanmış sofranın tadını çıkarmak yerine alelacele karnını doyuruyordu. Bir an önce bu sıkıntılı havayla kaplı mutfaktan çıkmak istiyordu. O sırada salonda çınlayan ses, Rauf’un bir bahane uydurmasına gerek kalmadan sofradan kalkmasını sağladı. “Ben bakarım.” diye fırlayarak, kendini mutfaktan dışarı attı. Salona açılan mutfak kapısına göz attıktan sonra çalışma odasından konuşmanın daha doğru olacağına karar verdi.

      “Bağlantı!” der demez karşısında Kayla’yı bulacağını düşünürken odada Eris belirdi. Oldukça heyecanlı görünüyordu. Merhaba bile demeden, “Davete nasıl katılacağımızı kara kara düşünürken müthiş bir şey oldu.” diye söze girdi. Ardından kelimelerin üzerine basarak, “Geleceğin Anahtarı’ndaki davete…” diye ekledi. Böylece sanki sözlerinin çok önemli olduğunu vurgulamak istiyordu. “Aslında davetiye ağabeyime gönderilmiş, ama o gün görevde olacağı için katılamayacak. Ne dersin? Yüzyılın buluşuna biz de şöyle bir göz atsak fena olmaz, değil mi?”

      Rauf bir an için ne söyleyeceğini bilemeden bekledi. Şirketin adını duyması bile yetmişti. Yüzünün kıpkırmızı kesildiğine emindi. “Hayatımı karartan bir şirketin kutlamasına katılmamı mı istiyorsun?” diye söylendi.

      Eris, “Saçmalama!” diye itiraz etti. Ancak sesinin tonundan alındığı belli oluyordu. “Kutlayacak değiliz elbette, ama düşmanı tanımanın faydalı olacağını düşündüm. Göründüğü gibi olup olmadığını anlarız.”

      Rauf bir yandan arkadaşına hak verirken, diğer yandan itiraz etmeyi sürdürdü. “Aslında Milo’yla karşılaşmayı hiç istemiyorum. Üstelik babamın duyması da iyi olmaz.”

      Eris, “O kalabalığın arasında seni kimse fark etmez, ama yine de sen bilirsin!” dedi. Rauf’u sürükleyerek götürecek hâli yoktu.

      Rauf kararsızdı, ancak o sırada Delturude teyzesinin alt kattan gelen sesini duydu. “Bak göreceksin, yakında işler yoluna girecek, her şey harika olacak.” diye şakıyordu. “Boş yere kendini üzüyorsun.” Delturude’nin, kız kardeşini avutmaya çalıştığı belliydi. Kadının sevecen ses tonuna kuzininin sesi karışınca, Rauf çabucak kararını verdi. “Tamam, gidiyoruz. Ne zaman bu davet?..”

      Eris gülümseyerek bağlantıyı kesti. İçini belli belirsiz bir heyecanın kapladığını hissetti. Her ne kadar kimseye belli etmese de büyüdükçe, gizli ajan olan ağabeyine daha fazla benzemeye başlamıştı. Aslında ağabeyinin gelen davetiyelerden haberi bile yoktu. Eris onları gizlice yürütmüştü. Kutsal bir görev için, diye geçirdi aklından, tam da ağabeyinin sık sık tekrarladığı gibi. Gerçi davetiyeleri izinsiz alıp, davetli olmadıkları bir yere sinsice girecek olmanın kutsal bir yanı yoktu. Ama öyle olduğunu düşünmek Eris’in içini rahatlatıyordu. Eris, yine ağabeyini taklit ederek, “Bu işe el koymanın zamanı gelmişti.” diyerek sırıttı.

      Rauf tam bağlantıyı kesmiş, oturduğu yerden kalkıyordu ki, kapının aralığından bir görüntünün geçtiğini sandı. Hatta görüntünün, İrene’ye benzediğini düşündü. Hemen ardından saçmaladığını düşündü. Artık halüsinasyon da mı görmeye başlamıştı? Uzun zamandır modern hayattan uzakta yaşayan kuzininin, hologram taşıyıcısı kullanabileceğini düşünmek çok komikti. Hatta İrene’nin, hologramın ne olduğunu bildiğinden bile şüpheliydi.

      Mutfağa indiğinde, annesi ve teyzesi derin bir sohbete dalmıştı. Annesinin yüzü gülüyordu, ama gözleri kıpkırmızıydı. Rauf, belki de ben üst kattayken sessizce ağladı, diye geçirdi içinden.

      İrene önündeki portakallı turtayı çatalıyla sessizce didikliyordu. Rauf masaya yerleşti. İrene’nin kendisine gizlice baktığını hissetti. Yine bir şey planlıyor olabilir miydi? Belki de İrene büyüdükçe eskisinden daha da baş belası bir kuzin olmuştu.

      Teyzesi, kocaman bir dilim turtayı Rauf’un önündeki tabağa koyarken, kız kardeşine, “Evet Rita… Harika bir fikir! Evet, kesinlikle harika olacak.” diye tekrarlıyordu. “Bundan sonra mutfaktaki işleri ben devralıyorum. Kimse bütün gün bir köşede oturmamı beklemesin benden. Harika yemekler yapacağım size, harika tatlılar da elbette. Yedikçe keyfiniz yerine gelecek. Ayrıca bahçenin bir köşesine de sebze ve kokulu ot tohumları ekmeliyim. Aslında hemen işe koyulsam iyi olacak.”

      Delturude bir yandan konuşmasını sürdürürken bir yandan da beraberinde getirdiği tohumları almak için odasına doğru hareketlendi. Üst kattan gelen sesi evin her yanından duyuluyordu. “Nereye koydum ben bu tohumları? Hah, işte buradalar galiba. Aaa, bunlar da ne böyle benim tohumlarıma karışmışlar! İreneee… Şu eşyalarına sahip olmayı ne zaman öğreneceksin sen? Oğlan çocuğundan hiç farkın yok!”

      İrene, annesinin söylenmeyi sürdüreceğini anlayınca, ağzında bir şeyler geveleyerek üst kata çıktı. Rauf, kuzininin arkasından bakarken, bu akşam ilk defa kendini iyi hissetti. İrene’den olabildiğince uzak durmalıydı. En azından içinden gelen bir ses öyle diyordu.

      5. BÖLÜM

      BAŞ BELASI KUZİN

      Rauf ertesi sabah uyandığında başı çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Gece boyunca birbirinden kötü kâbuslar görerek sabahı etmişti. Kimseye görünmeden bir an önce kendini evden dışarı atmak istiyordu. Oysa tam kapıdan çıkacakken annesi Rauf’u, “Bugün okula birlikte gidiyoruz.” diyerek durdurdu.

      Rauf bir yandan neler olup bittiğini anlamaya çalışırken bir yandan da, “Gerek yok, bisikletimin enerji kapsülü dolu.” gibisinden bir şeyler geveledi.

      Annesi, “Saçmalama Rauf! Hiç olur mu öyle şey!” diye itiraz etti.

      Elindeki el örgüsü çantasıyla Delturude teyze, “İşte bu harika!” deyip şen bir kahkaha attı. “Senin bisikletine ikiniz sığamazsınız.”

      Rauf’un annesi, “Hem kızcağızı okula başlayacağı ilk gün yalnız bırakacak hâlimiz yok.” diye ekledi.

      Rauf neye uğradığını şaşırmıştı. Kıpkırmızı bir suratla bir şeyler gevelemeyi sürdürdü. “İrene’nin okula gideceğini bilmiyordum.”

      Delturude teyze bu kez daha yüksek bir sesle kahkaha attı. “Ayy, çocuk sevinçten kıpkırmızı kesildi! Modern hayata uygun yaşamamız gerekiyor artık. Okul şart! Hem böylece belki biraz yabanilikten de kurtulur.”

      İrene

Скачать книгу