Скачать книгу

ortayı bulmak gerektiğini ileri sürüyorlardı. Bunlar, Drissa ordugâhını Pfuhl’un planına uygun olarak muhafaza edip öteki iki ordunun harekâtını değişikliğe uğratmayı kabul ettirmiş bulunmaktaydılar. Böylece iki amaçtan hiçbiri elde edilmemiş olmasına rağmen bu gruptakiler, bunu çok daha iyi olduğuna inanıyorlardı.

      Dördüncü eğilimin en önde gelen temsilcisi Veliaht Büyük Prens’ti. Fransızları büyük bir gözü peklikle yeneceğini düşünerek başında miğferi, sırtında süvari muhafız ceketiyle, resmigeçitteymiş gibi muhafız birliği başında ilerlerken birden kendini en ileri hatta bulan ve o büyük kargaşa içinde canını zor kurtaran Veliaht, Austerlitz’deki bu hayal kırıklığını hiç unutamıyordu. Bu gruptakilerin yargılarında, içten olma üstünlüğü ve kusuru vardı. Napolyon’dan korkuyorlardı; onda kuvveti, kendilerinde güçsüzlüğü görüyor ve bunu açıkça söylüyorlardı. Durmadan şöyle tekrarlıyorlardı:

      “Bütün bunlar mutsuzluk, utanç ve felaketten başka şey getirmeyecek! Vilno’yu bıraktık, Vitebsk’i elden çıkardık, Drissa’yı da bırakacağız! Yapabileceğimiz tek şey, Petersburg’dan kovulmadan önce en kısa zamanda barış yapmaktır!”

      Bu görüş, ordunun üst düzeylerinde çok yaygındı ve hem Petersburg’da hem de başka nedenlerden, yani devletin varlığına ilişkin nedenlerden dolayı barış isteyen Başbakan Rumyantsef tarafından destekleniyordu.

      Beşinci olarak, bir insan olarak değil de savunma bakanı ve komutan olarak Barclay de Tolly’yi tutanlar geliyordu. Bunlar şöyle diyorlardı: “Kusurları ne olursa olsun (Hep bu sözlerle başlanıyordu söze.), namuslu, ciddi bir adam bu ve daha iyisi yok. Ona gerçek yetkiyi verin, savaşın başarıyla yönetilmesi için gerekli bir şart olan komuta birliğini sağlayın, bakın Finlandiya’da gösterdiği gibi neler yapacak! Ordumuz örgütlüyse, güçlüyse ve Drissa’ya kadar hiçbir yenilgiye uğramadan çekildiyse bunu yalnızca Barclay’a borçluyuz. Şimdi yerine Bennigsen getirilse her şey mahvolacak çünkü Bennigsen, işe yaramadığını 1807’de gösterdi.”

      Altıncı grubu oluşturan Bennigsen taraftarları da aynı şekilde; ondan daha becerikli ve tecrübeli kimse bulunmadığını, ne yapılırsa yapılsın sonunda ona dönüleceğini ileri sürüyorlardı. Ve Drissa’ya kadar çekilmemizi, en utanç verici bir yenilgi ve hatalar zinciri olarak görüyorlardı. “Yanlışlar ne kadar çoğalırsa o kadar iyi…” diyorlardı. “En azından, böyle devam edilemeyeceği anlaşılacak. Bize gerekli olan, Barclay gibi biri değil; 1807’de kendisini göstermiş olan ve Napolyon’un bile hak verdiği Bennigsen gibi bir adam ve otoritesi seve seve kabul edilecek bir komutandır; bu da Bennigsen’den başkası olamaz.”

      Yedinci grup, hükümdarların -özellikle genç hükümdarların- çevresinde her zaman bulunan ve İmparator Aleksandr’ın yanında sayıları çok kabarık olan ve ona, hükümdarlığından çok kişiliğinden dolayı ve Rostof’un 1805’te bağlı olduğu gibi çıkar gözetmeksizin büyük bir saygı ve hayranlıkla içten bağlı olan ve sadece bütün erdemleri değil insanca üstünlüklerin hepsini de atfeden generaller ve yaverler bulunuyordu. Bunlar, Hükümdar’ın, ordulara komuta etmemekle gösterdiği alçak gönüllülüğe hayran kalmakla birlikte, bu aşırı alçak gönüllülükten ötürü onu kabahatli buluyorlar ve bir tek şey istiyorlar, bir tek şey üzerinde ısrar ediyorlardı: Taparcasına bağlı oldukları Hükümdar’ın, bu kendine güvensizliği bırakarak ordunun başına geçtiğini açıklamasını, başkomutanlık kurmayını nezdinde hemen oluşturmasını, gerekiyorsa kuramcılara ve tecrübeli uygulamacılara danışmasını ve böyle davranarak coşturup yüreklendireceği birlikleri bizzat yönetmesini istiyorlardı.

      En kalabalık ve ötekilere oranı doksan dokuza bir olan sekizinci grup ise sadece tek bir şeyi, yani ötekilerin hepsinden daha temel olan şeyi; kendileri için en fazla yarar ve zevki isteyen kimselerden oluşuyordu. İmparator’un büyük karargâhında kaynaşan ve birbirine karışan entrikaların bulanık suyunda, başka zaman hayal edilemeyecek şeyler başarılabilirdi. Kimi, kendisine büyük avantajlar sağlayan görevini elden kaçırmamak için bugün Pfuhl’un görüşlerini, yarın hasmının görüşlerini benimsiyor, öbür gün de İmparator’un hoşuna gitmek ve sorumluluktan sıyrılmak için o konuda hiçbir görüşü olmadığını söylüyordu. Kimi de avantajlar sağlamak istediği için İmparator’un bir gün önce hafifçe değindiği bir konu üzerine gürültü koparıyor, itiraz edenleri düelloya davet ediyor ve böylece, genel iyilik için kendini fedaya hazır olduğunu gösteriyordu. Bir üçüncü; hasımları bulunmadığı elverişli bir zamanda, reddedilmesine vakit olmadığını bilerek sadakat dolu hizmetlerine karşı para yardımı yapılması için ricada bulunuyordu. Bir dördüncü, İmparator ne zaman baksa işi başından aşkın olarak çalışıp duruyordu. Bir beşinci; çoktandır istediği şeyi -İmparator’un masasına çağrılmak- gerçekleştirmek için yeni ortaya atılmış bir görüşün doğruluğunu ya da yanlışlığını canını dişine takarak göstermeye çalışıyor ve bu amaçla, şu ya da bu ölçüde çarpıcı ve yerinde deliller ileri sürüyordu.

      Bütün bu adamlar; para, nişan ve rütbe avına çıkmışlardı ve bu avda, İmparator’un ilgi ve lütfunun ne yöne döndüğünü gözlemlemekten başka şey yapmıyorlardı. Bir yöne döndüğünü belirleyince bu eşek arısı sürüsü de aynı yere yöneliyor ve bu yüzden, İmparator’un bir başka yere yönelmesi güçleşiyordu. Durumun belirsizliğinde; her şeye telaşlı bir mahiyet veren tehdit edici tehlikenin ciddiyetinde; karşıt görüşlerin ve duyguların çatışmasının, entrikaların, onurların girdabında; çeşitli uluslardan insanların oluşturduğu bu kalabalıkta; sayıları en fazla olan ve kişisel çıkarlarını düşünenlerin meydana getirdiği bu sekizinci grup, durumu daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz hâle getirmekten başka şey yapmamaktaydı. Hangi soruya el atılsa daha önceki konu üzerinde kopardığı patırtıyı henüz bitirmemiş olan bu eşek arısı sürüsü, yeni sorunun üzerine üşüşüyor ve içtenlikle tartışanların sesini, vızıltılarıyla bastırıyordu.

      Bütün bu gruplar, Prens Andrey orduya geldiği sırada kendini göstermeye başlayan bir dokuzuncu gruba kaynaklık etmişti. Yaşlı, aklı başında, devlet işlerinde tecrübeli olan ve karışık görüşlerden hiçbirini bir şekilde incelemesini ve belirsizliğe, kararsızlığa, kargaşaya ve zayıflığa son verecek çareleri aramayı bilenlerin oluşturduğu bir gruptu bu.

      Bunlar bütün kötülüğün, her şeyden önce İmparator’un ve askerî yardımcılarının ordu içinde bulunmasından ileri geldiğini; saraya uygun düşen ama orduda çok zararlı olan belirsiz ve alışılagelmiş kararsızlığın buraya getirilmiş olduğunu; İmparator’un birliklere komutanlık değil hükümdarlık etmesi gerektiğini; bu duruma bulunacak biricik çözümün, İmparator ve çevresindekilerin buradan ayrılması olduğunu; burada bulunuşunun, kişisel güvenliği için gerekli elli bin kişinin elini kolunu bağladığını; sıradan ama bağımsız bir komutanın, İmparator’un varlığı ve otoritesinin etkisindeki en becerikli komutandan daha iyi olduğunu söylüyorlardı.

      Prens Andrey’in Drissa’da, görevi tam olarak belirlenmeden beklediği sırada, bu grubun en gözde üyelerinden biri olan Devlet Sekreteri Şişkof; İmparator’a, Balaşef ve Arakçeyef’in de imzalamayı kabul ettikleri bir mektup yazmıştı. Şişkof bu mektubunda, harekâtın genel olarak gelişmesi üzerindeki düşüncelerini belirtmesi konusunda verdiği izinden yararlanarak İmparator’a, başkent halkını savaş konusunda yüreklendirmek ve coşturmak gerektiği bahanesiyle ordudan ayrılmasını saygıyla teklif ediyordu.

      Savaş için coşku yaratmak ve yurt savunması için halka başvurmak gereği, -Rusya’nın zafer kazanmasının başlıca nedeni olan bu millî heyecan- (İmparator’un Moskova’da bulunmasının özellikle yol açması dolayısıyla) evet bu gerek, ordudan ayrılması

Скачать книгу