Скачать книгу

baz alınırsa, bunların her birinin doğru olma olasılığı eşittir; tıpkı bazı zor durumlarda dünyadaki tüm tıp biliminin, görünmeyen bir tümörün kötü huylu olup olmadığına, ameliyatın yapılmasına gerek olup olmadığına karar vermede güçsüz kalması gibi. Büyük bir doktor gibi büyük bir generalin kararını belirleyen şey; -Mme. de Thèbes (anlıyorsundur beni) misali- onun içgüdüsü ve sezgisidir. Bir örnek vermek gerekirse, bir savaşın arifesinde yapılan araştırmanın ne anlam ifade edebileceğinden söz etmiştim. Fakat düzinelerce başka anlamlara da gelebilir, örneğin: Düşmana bir noktadan saldıracağınızı düşündürürken aslında başka noktadan saldırmak, gerçek harekât için yapılan hazırlıkları görmesini engelleyecek bir perde çekmek, yeni birlikler toplamaya, onları tutmaya, ihtiyaç duydukları yerden farklı bir yerde hareketsiz kılmaya zorlamak, emrindeki güçleri tahmin etmek, onları sezinlemek, elindeki kozları göstermeye mahkûm etmek. Hatta bazen bir harekâta çok fazla sayıda askerin dâhil edilmesi, asıl görevin bu olduğu anlamına gelmez; çünkü bu sadece bir şaşırtma bile olsa, bunu gerçekleştirirken gerçek amacına ulaşıp hakikaten aldatmış olunabilir. Napolyon savaşlarını bu bakış açısıyla anlatacak vaktim olsaydı, emin ol burada uyguladığımız, biz intikaldeyken gelip sırf eğlencesine izlediğin -hasta olduğunu biliyorum, özür dilerim- hareketlerin o kadar yalın kaldığını görürdün ki, bir savaşta yüksek askerî şuranın ihtiyatını, hükmünü ve derin araştırmaları hissedince etkilenmekten kendini alıkoyamazdın; yalnızca maddi bir ışıktan ibaret olan ancak gemileri olası tehlikelere karşı geniş bir alanı tarayıp uyarmak için dolaşan bir deniz fenerinin ışığı misali etkileniyor insan. Belki de sana yalnızca savaş literatüründen bahsederek hata yapmış olabilirim. Gerçekte, toprağın oluşumu, rüzgârın ve ışığın yönü, bir ağacın hangi yönde uzayacağını belirlediği gibi, bir savaşın hangi koşullarda yürütüldüğü, harekâtın yapıldığı ülkenin özellikleri de generalin seçim yapması gereken planları belirler ve sınırlar. Ki bu şu anlama gelir, sıradağlar boyunca, bir vadi yatağının içinde, kimi ovaların üzerinde gerçekleştirilen intikaller, çığın tam anlamıyla kaçınılmaz ve muazzam güzelliğiyle önceden tahmin edilebilir.”

      “Komutanın seçim özgürlüğünü, planlarını öğrenmek isteyen düşmanın önsezisini az evvel savunurken, şimdi de inkâr ediyorsun.”

      “Hiç de değil! Balbec’te birlikte okuduğumuz felsefe kitabını hatırla: Olasılıklar dünyasının gerçek dünyaya kıyasla zenginliği. Mükemmel. İşte, strateji sanatı için de durum aynıdır. Belirli bir durumda, generalin içlerinden birini seçmesi için dört farklı plan sunulur tıpkı bir hastalığın, doktorun izlemesi gereken çeşitli aşamalar yoluyla iyileşmesi gibi. İnsanoğlunun zayıflığı ve büyüklüğünün belirsiz nedenleri yeniden karşımıza çıkıyor. Varsayalım ki olası nedenlerden ötürü (kazanılmak istenen ikincil hedefler, zamanın kısıtlı olması, elde bulunan kuvvetlerin güç bakımından yetersiz olması, erzak ve teçhizat eksikliği gibi), general bu dört plan arasından diğerlerine kıyasla daha az kusursuz olan ama daha masrafsız, daha hızlı hareket olanağı sunan ve arazisi birliklerini beslemek için daha zengin bir ülke olan birinci planı tercih etti. Başta emin olamayan düşman plan yürürlüğe girdikten kısa bir süre sonra planı açığa çıkaracaktır, engellemek için çalışmalar başlatılsa da başarısızlıkla sonuçlanır (ben buna insanoğlunun zayıflığı diyorum) ve bu plandan vazgeçerek ikinci, üçüncü ya da dördüncü planı yürürlüğe koyar. Fakat aynı şekilde, birinci planı daha sonra gerçekleştirecek olan saldırının bir aldatmacası olarak dener (ben buna insanoğlunun büyüklüğü diyorum), düşmanın beklemediği bir anda gafil avlamak ve köşeye sıkıştırmak için uygulanır. Nitekim Ulm’da düşmanın batıdan ilerlemesini bekleyen Mack, tamamen güvende olduğuna emin olduğu kuzeyden kuşatılmıştı. Aslında bu çok da iyi bir örnek değil. Ulm Savaşı’nda olanlar gelecekteki bir savaşa kopyalanacak türden iyi bir kuşatma örneğiydi; çünkü sadece generallerin ilham arayacağı klasik bir örnek değil aynı zamanda bir tür kristalizasyon gibi bir noktaya kadar gerekli olan (çeşitlilik için, seçim için yer açan birkaç ihtiyaçtan biri) bir yöntemdir. Ancak bütün bunların pek de bir önemi yok çünkü bu koşullar nihayetinde yapay. Tekrar felsefe kitabımıza geri döneceğim; bu, mantık ilkeleri ya da bilimsel yasalar gibidir; gerçeklik aşağı yukarı ona intibak eder; fakat şunu aklından çıkarma ki, büyük matematikçi Poincaré bile matematiğin mutlak doğruluğundan şüphe ediyor. Sana sözünü ettiğim yönetmeliklere gelecek olursak da bunlar gerçekten de ikincil öneme sahiptir, ayrıca zaman zaman değiştirilirler. Örneğin biz süvariler, 1895 Sahra Hizmeti’ne göre hareket ederiz; süvari savaşının, saldırının düşmanda panik yaratmak gibi bir etkisi olduğunu öne süren eski ve modası geçmiş doktrine dayandırıldığı için bunun zaman aşımına uğradığını düşünebilirsin. Oysa en zeki hocalarımız, süvari birliğinin en iyi eğitimli askerleri, bilhassa sana sözünü ettiğim Binbaşı, aksine, zaferi belirleyecek olan şeyin kılıç ve mızrakla göğüs göğüse çarpışarak elde edilebileceğini, yalnızca korku ve panik yaratarak manevi açıdan değil maddi olarak da kazanılabileceğini düşünüyorlar.”

      Yanımda oturan arkadaşım: “Saint-Loup oldukça haklı; bir sonraki Sahra Hizmeti’nde bu gelişmenin işaretlerini görmemiz muhtemeldir.” dedi.

      “Beni desteklemene müteşekkirim çünkü senin fikirlerin arkadaşım üzerinde benimkilerden daha fazla etki yaratıyor.” dedi Saint-Loup tebessüm ederek, ya arkadaşıyla aramızda doğan samimiyetten biraz rahatsız olmuştu ya da resmî onaylama teşebbüsüne girerek nezaketini gözler önüne serdiğini düşünüyordu. “Belki de yönetmeliklerin önemini küçümsemiş olabilirim; bilemiyorum. Yönetmelikler değişir bunu inkâr edemeyiz. Fakat bu süreçte askerî durumu, yığınak ve harekât planlarını kontrol altında tutarlar. Eğer yönetmelikler yanlış bir strateji anlayışını yansıtırlarsa, yenilginin temel nedeni olabilirler. Bütün bunlar senin için biraz fazla teknik.” dedi bana. “Neticede, savaş sanatının gelişimini en çok hızlandıran şey savaşların kendileridir. Bir savaş eğer uzun sürerse, savaşan taraflardan birinin, düşmanın başarılarından ve hatalarından kendisine çıkarttığı derslerden yararlandığına, düşmanının yöntemlerini mükemmelleştirdiğine ve karşılığında kendisini geliştireceğine şahit oluruz. Ancak bunların hepsi geçmişte kaldı. Topçu taburunun muhteşem ilerlemesiyle, gelecekteki savaşlar, tabii hâlâ savaş olursa, o kadar kısa sürecek ki, ders çıkartıp üzerine düşünmeye vakit bile bulamadan barış antlaşmaları imzalanmış olacak.”

      “Bu kadar da alıngan olma.” dedim Saint-Loup’ya, konuşmasının başındaki cümlelere istinaden. “Seni canıgönülden dinliyordum.”

      “Bir anda parlayıp alınganlık yapmayacaksan.” diye söze girdi arkadaşı. “Az önce söylediklerine bir şey eklemek istiyorum, eğer savaşlar birbirini kopyalayıp birbiriyle çakışırsa, bu yalnızca komutanın düşüncesinden kaynaklanmaz. Komutanın kendisinden kaynaklanan bir hata askerlerinin aşırı fedakârlık yapmasına yol açabilir; bazı birliklerin yerine getireceği fedakârlık öylesine görkemli olur ki savaşta sahip oldukları roller başka bir savaşta başka bir birliğin üstlendiği role benzetilir; bu olaylar tarihte birbirinin yerini tutan örnekler olarak aktarılır: 1870’e yoğunlaşacak olursak, Saint-Privat’daki Prusya muhafız birliği, Froeschviller ve Wissembourg’daki Cezayirli piyade birliği.”

      “Birbirlerinin yerini tutan ha! Çok iyi! Mükemmel! Çok zekice.” diye yorum yaptı Saint-Loup.

      Bu son örneklerden, özelden yola çıkarak genelin anlatıldığı zamanlarda hep olduğu gibi etkilenmemiştim. Yine de beni ilgilendiren şey komutanın dehasıydı; bu dehayı neyin oluşturduğunu, belirli koşullarda dehadan yoksun komutan düşmana direnemezken, ilhamlara konu olacak bir komutanın içinde

Скачать книгу