Скачать книгу

lakin tamamen aynı değil. Belki bir Kaptan Kidd’den bahsolunduğunu işitmişsinizdir. Ben bunu derhâl hiyeroglif tarzında bir imza mahiyetinde telakki ettim. (Oğlak) [Kid] imza diyorum. Çünkü parşömen üstünde resmin bulunduğu yer bana tabii olarak bu fikri veriyordu. Ölü kafasının tamamıyla çapın karşı ucunda bulunmasına gelince; bu bir mühür veya basma imza gibi görünüyordu. Lakin bakiyesinin bulunmamasından dolayı acı bir şaşkınlık hissediyordum. Yani benim hayalimdeki vesikanın vücudu, metni, muhteviyatı yoktu.”

      “Tahminimce imza ile başlık arasında bir mektup bulmayı ümit ediyordunuz.”

      “Bunun gibi bir şey. Hakikat bu ki muhakkak ve ani büyük bir servet karşısında olduğumu mukavemet edilmez bir hissikablelvuku ile hissediyordum. Niçin? Sebebini o kadar iyi bilmiyorum, işin sonunda bu daha ziyade müspet bir zan değil, belki bir arzu idi. Lakin inanır mısınız ki Jüpiter’in hunfesanın som altın olduğu hakkındaki saçma sözü benim muhayyilem üzerinde şayanı hayret bir tesir bıraktı. Sonra böyle bir sırada da arızalar, tesadüfler hakikaten harikulade idi. İşin içindeki nagehani25 şeylerin hepsine dikkat ettiniz mi? Lazım geldi ki, bütün bu hadiseler senenin soğuk olan ve ateş yakılmasını icap ettiren tek bir gününde vukuya gelsin. Bu ateş yanmasaydı ve tam vaktinde köpeğin müdahalesi olmasaydı ben hiçbir zaman ölü başını göremeyecek ve bu hazineye malik olamayacaktım.”

      “Haydi, haydi! Ben ateşler içindeyim.”

      “Bundan başka siz bir yığın rivayetler biliyorsunuz. Atlas Okyanusu sahillerinin bir yerinde Kidd ve şerikleri tarafından toprağa bir hazine gömülmüş olduğu hakkında mühim birtakım dedikodular işittiniz. İşin sonunda bütün bu gürültülerin bir aslı olmak gerekti. Bu gürültülerin bu kadar ısrarla bunca zamandan beri devamı bence yalnız bir şeye hamlolunabilir ki o da hazinenin henüz topraktan çıkarılmamış olması idi. Eğer Kidd, hazinesini toprağa gömmüş ve bir müddet sonra çıkarmış olsaydı şüphesiz bu dedikodular daima aynı tarzda ve şimdiki şekliyle bize kadar gelmezdi. Şuna da dikkat ediniz ki bu rivayetler daima hazine arayanlara dairdi. Bulanlara dair değildi. Eğer korsan, hazinesini çıkarıp almış olsaydı, iş ileri gitmezdi. Zannedersem bir kaza; mesela hazinenin tam yerini tarif eden notların kaybolması, onu hazineyi bulmaktan mahrum etmişti. Zannediyorum ki bu kazadan arkadaşlarının da haberi olmuştu. Yoksa bir hazinenin toprağa gömülmüş olduğundan kimsenin malumatı olmazdı ve bunları kati malumatsız, rehbersiz hazine aramaları bugün herkesin dilinde dolaşan efsanelere meydan vermezdi. Sahilde topraktan çıkarılmış bir hazine hakkında hiçbir rivayet işittiniz mi?”

      “Asla!”

      “Diğer taraftan Kidd’in gayet büyük bir servet toplamış olduğu malumdur. Binaenaleyh ben hazinenin toprakta olduğundan emin idim. Bende bir ümit hasıl olmuş olduğunu söylersem hayret etmezsiniz. Bir ümit ki hemen itminan26 derecesine varmıştı. O kadar garip bir surette bulunan parşömenin, hazinenin depo edildiği mahalli gösterecek malumatı içermesi lazımdı.”

      “Lakin nasıl muamele ettiniz?”

      “Parşömeni tekrar ateşe tuttum. Lakin bir şey meydana çıkmadı. Yağ tabakasının bu muvaffakiyetsizlikte bir amil olabileceğini düşündüm, onun için parşömeni itina ile temizledim. Üzerine sıcak su döktüm, sonra kafatası resmi üste gelmek üzere bir teneke tencereye koydum, tencereyi yanmış kömür dolu bir ocağın üzerine oturttum. Birkaç dakika sonra tencere tamamıyla ısınmıştı ve sıralanmış rakamlara benzeyen birtakım lekelerle dolu olduğunu tarif edilmez bir sevinçle gördüm. Parşömeni tekrar tencereye koydum ve bir dakika daha bıraktım; tekrar çıkardığım zaman şimdi size göstereceğim hâli almıştı.”

      Burada Legrand yeniden parşömeni ısıttı. Tetkik için bana verdi. Aşağıdaki rakamların kırmızı boya ile ölü kafası ve oğlak resimleri arasında kaba saba bir yazı ile sıralanmış olduğunu gördüm:

      Parşömeni kendisine iade ederek dedim ki:

      “Lakin ben bundan çok bir şey anlamadım. Eğer Golkond’ün bütün hazineleri bu muammanın halline mukabil bana vadedilmiş olsaydı, o hazineleri kazanamayacağımdan tamamıyla emin olurdum.”

      Legrand dedi ki:

      “Bununla beraber muammanın halli şüphesiz ilk bakışta zannedildiği kadar güç değildir. Herkesin kolayca göreceği üzere bu işaretler birtakım rakamlardan müteşekkildir, yani manası vardır. Lakin Kidd hakkındaki malumatımıza nazaran benim için bu adamın pek muğlak bir muamma imal edebileceğini zannetmemek lazımdı. Demek ki ben bunun her şeyden önce basit bir şey olduğuna hükmettim. Hâlbuki korsanın kaba zekâsına nazaran bu muammanın anahtarsız halli katiyen kabil değildi.”

      “Hakikaten siz hallettiniz mi?”

      “Gayet kolaylıkla… Ben bundan on bin defa daha güçlerini hallettim. Birtakım ahval ve şerait ve bir fikrî temayül bu gibi muammalarla beni alakadar etti. Hakikaten insan zekâsının icat ettiği böyle muammayı kâfi derecede çalışmak şartıyla diğer bir insan zekâsının halledememesi ihtimali pek zayıftır. Onun için bir kere işaretleri sırasıyla meydana çıkardıktan sonra bunlardan mana çıkarmaktaki güçlüğü düşünmeye bile tenezzül etmedim.

      Bu meselede ve bütün gizli yazılarda birinci iş muammanın yazıldığı lisanı tayin etmektir. Çünkü hallin esasları, hususiyle basit rakamlar mevzubahis olursa her lehçenin hususi tarzına tabidir ve lehçeye göre değişebilir, bunun için genellikle muammayı bildiğimiz bütün lisanlara birer birer tatbik etmekten başka çare yoktur, lakin meşgul olduğumuz rakamlarda bu müşkülat imza sayesinde hallolunmuştur.

      Kidd kelimesi üzerine yapılan bir muamma ancak İngiliz lisanıyla mümkün olabilir, bu kelimenin delaleti olmasaydı ben İspanyolca ve Fransızcayı tecrübe edecektim. Çünkü İspanyol denizlerinde bir korsanın tabii olarak böyle sırrı ifade için kullanacağı bu lisanlar olabilirdi. Lakin bu muammada gizli lisanın İngilizce olduğunu evvelden anlamıştım.

      Görüyorsunuz ki kelimeler arasında hiç mesafe yoktur. Eğer mesafe olaydı iş pek ziyade kolaylaşacaktı. O hâlde ben en kısa kelimeleri mukabele ve tahlil etmekle işe başlayacaktım, bu suretle bir tek harfli bir kelime, mesela bir ‘a’ veya ‘i’ -bir ‘j’– bulabilseydim -ki bunu bulmak daima ihtimal dâhilindedir- muammanın hallini temin edilmiş addederdim. Lakin mesafe olmadığı için birinci vazifem en çok tekerrür eden ve en nadir bulunan harfleri meydana çıkarmaktı. Hepsini saydım ve aşağıdaki cetveli vücuda getirdim.

      O hâlde en çok tesadüf edilen harf İngilizce ‘e’ harfidir, sıra diğer harfler şunlardı: a, o, i, d, h, n, r, s, t, u, y, c, f, g, l, m, w, b, k, p, q, x, z. ‘E’ harfi o kadar, o kadar çoktur ki az çok uzun bir cümlede bu harfin tekrar etmemesi pek nadirdir.

      Demek ki biz daha başlangıçta bir esas bulmuştuk. Bu da zan ve tahminden daha iyi bir şeydir. Bu cetvelin nasıl kullanılacağı meydandadır. Lakin bu hususi rakamdan biz, pek ehemmiyetsiz bir istifade temin edeceğiz. Çünkü bizim en çok kullanıldığını gördüğümüz rakam 8’dir. Şimdi bunu ‘e’ harfi addederek işe başlayalım. Bu faraziyeyi kontrol etmek için bakalım 8 harfi çok defa çoğaltılmış mı kullanılıyor. Çünkü ‘e’ harfi İngilizce kelimelerde ekseriya çift olarak kullanılır. Mesela: ‘Meet’, ‘fleet’, ‘speed’, ‘agree’, ‘seen’, ‘been’ vb. kelimelerde olduğu gibi. Bizim muammada görüyoruz ki yazı kısa olmakla beraber beş defadan aşağı olmamak üzere çift ‘e’ kullanılmıştır.

      Конец ознакомительного

Скачать книгу


<p>25</p>

Nagehani: Ansızın, birdenbire meydana gelen. (e.n.)

<p>26</p>

İtminan: İnanma, güvenme. (e.n.)