Скачать книгу

ısıtmak] Tokat atmak, tokat atarak cezalandırmak.

      caagın karışkır (ЖААГЫН КАРЫШКЫР) [cenen tutulasıca] bk. caagıñ sıngır.

      caagın karıştır- (ЖААГЫН КАРЫШТЫР-) [çenesini kilitlemek] Ağzına mühür vurmak.

      caagıñ sıngır (ЖААГЫҢ СЫНГЫР) [çenen kırılasıca] Çenen kırılasıca!

      caagın tülöt- (ЖААГЫН ТYЛӨТ-) [çenesinin tüyünü değiştirmek] bk. caagın ısıt-.

      caagına cılan cumurtkalagır (ЖААГЫНА ЖЫЛАН ЖУМУРТКАЛАГЫР) [çenene yılan yumurtalayası] bk. caagına cılan uyalagır.

      caagıña cılan uyalagır (ЖААГЫҢА ЖЫЛАН УЯЛАГЫР) [çenene yılan yuva yapasıca] ‘Dilini eşek arısı sokasıca!’ anlamında söylenen beddua.

      caagıña taş (ЖААГЫҢА ТАШ) [çenene taş] ‘Ağzından yel alsın!’ anlamında söylenen beddua.

      caagınan tügü çık- (ЖААГЫНАН ТҮГҮ ЧЫК-) [çenesinden tüyü çıkmak] 1. Burnundan solumak, küplere binmek. 2. Yüreği ağzına gelmek. 2. Ürpermek, korku, tiksinti, üşüme vb. yüzünden tüyleri diken diken olmak.

      caagıñdı bas (ЖААГЫҢДЫ БАС) [cenini bas] Kapat çeneni!

      caak basar (ЖААК БАСАР) [çene kapayıcı] 1. Açlığı bastıracak yemek, aperatif, atıştırmalık: “Caak basar berbeseñ aytam, berseñ unçukpaym.” -KTS. (Açlığı bastıracak yemek vermezsen söylerim, verirsen susarım.) 2. Sır saklaması, bir şeyi söylememesi, gizlemesi için birine verilen sus payı.

      caak eti şılın- (ЖААК ЭТИ ШЫЛЫН-) [çene eti sıyrılmak] Yanakları çökmek, çok zayıflamak.

      caak eti tüyül- (ЖААК ЭТИ ТҮЙҮЛ-) [çene eti düğümlenmek] bk. caak terisi tırış-.

      caak etin ce- (ЖААК ЭТИН ЖЕ-) [çene etini yemek] Başının etini yemek, bıktırırcasına konuşmak.

      caak öçtüülük (ЖААК ӨЧТҮҮЛҮК) [çene öçlülük] Karşılıklı söylenme, atışma, devamlı kavga etme: “Bul eköönün caak öçtüülügün koyo kal, atırılıp aytışkıday boluşsa, canına kişi çıdap tura albayt.” -ÇA1. (Bu ikisinin bırak kavgaya tutuşmalarını, birbirleriyle konuşurken bile yanlarında kimse duramaz.)

      caak terisi tırış- (ЖААК ТЕРИСИ ТЫРЫШ-) [çene derisi kırışmak] Hiddetlenmek, öfkelenmek.

      caakka çapkanday (ЖААККА ЧАПКАНДАЙ) [çeneye vurmuş gibi] bk. başka çapkanday.

      caakta cok (ЖААКТА ЖОК) [çenede olmayan] Ağzı laf yapan, laf ebesi, eşsiz söz ustası: “Caakta cok akın bolgonduktan el arasında anın kadır-barkı çoñ ele.” -KC. (Eşsiz bir şair olduğu için halkın gönlüne taht kurmuştu.)

      caaktan baştı ayırganday kıl- (ЖААКТАН БАШТЫ АЙЫРГАНДАЙ КЫЛ-) [çeneden kelleyi ayırmış gibi yapmak] Yakın insanlar arasındaki ilişkiyi bozarak birbirinden ayırmak.

      caaktuuda cok (ЖААКТУУДА ЖОК) [çenelide olmayan] bk. caakta cok.

      caaktuuga cay berbegen (ЖААКТУУГА ЖАЙ БЕРБЕГЕН) [çenesi olana huzur vermeyen] Lafın altında kalmayan: “Caaktuuga cay berbegen çeçen Abil coop tappay kaldı.” -TK. (Lafın altında kalmayan söz ustası Abil, verecek cevap bulamadı.)

      caalı betine çık- (ЖААЛЫ БЕТИНЕ ЧЫК-) [öfkesi yüzüne çıkmak] Sinirleri tepesine çıkmak.

      caalı kat- (ЖААЛЫ КАТ-) [öfkesi sertleşmek] Çok sinirlenmek, fazlasıyla öfkelenmek.

      caalı katuu (ЖААЛЫ КАТУУ) [öfkesi sert] Çok sinirli, merhametsiz.

      caalı közünö çık- (ЖААЛЫ КӨЗYНӨ ЧЫК-) [öfkesi gözüne çıkmak] bk. caalı betine çık-.

      caası kat- (ЖААСЫ КАТ-) [yayı katılaşmak] bk. caagı kat-.

      caba sal- (ЖАБА САЛ-) [örtüvermek] İftira etmek, suçu başkasının üzerine atmak: “Ayıptuunun üstünön ayıbın alıp, başka bir beçaranın üstünö caba salat.” -CAT. (Suçlunun suçunu üstünden alıp başka bir zavallının üstüne atar.)

      cabık münözdüü (ЖАБЫК МҮНӨЗДҮҮ) [kapalı karakterli] İçine kapanık.

      cabıluu ayak cabıluu boydon kal- (ЖАБЫЛУУ АЯК ЖАБЫЛУУ БОЙДОН КАЛ-) [örtülü kase örtülü olarak kalmak] bk. cabıluu ayak cabuusu menen kal-.

      cabıluu ayak cabuusu menen kal- (ЖАБЫЛУУ АЯК ЖАБУУСУ МЕНЕН КАЛ-) [örtülü ayak örtüsüyle kalmak] Kol kırılsın, yen içinde kalsın, sır olarak kalsın.

      cabır tart- (ЖАБЫР ТАРТ-) [cebir çekmek] Zulüm görmek, cefa çekmek: “Cabır tartkan adam ekensiñ.” -BF. (Zulüm görmüş adammışsın.)

      cabuuluu ayak cabuusu menen alsın (ЖАБУУЛУУ АЯК ЖАБУУСУ МЕНЕН КАЛСЫН) [örtülü kase örtüsüyle kalsın] Başkalara bilinmeyen bir konu ifşa edilmeden olduğu gibi kalsın.

      cabuuluu kara ingen (ЖАБУУЛУУ КАРА ИНГЕН) [örtülü kara deve] “Akıllı, tecrübeli” anlamında kadınlara yönelik övgü sözü.

      cabuuluu kazan cabuuluu kalsın (ЖАБУУЛУУ КАЗАН ЖАБУУЛУУ КАЛСЫН) [örtülü kazan örtülü kalsın] bk. cabuuluu ayak cabuusu menen kalsın.

      caga berbey kal- (ЖАГА БЕРБЕЙ КАЛ-) [pek hoşuna gitmemek] Beğenmek, hoşuna gitmek.

      caka koldo, can uyada (ЖАКА КОЛДО, ЖАН УЯДА) [yaka elde, can yuvada] bk. can uyada, caka koldo.

      cakadan al- (ЖАКАДАН АЛ-) [yakadan almak] Yakasına yapışmak, zorlamak, zorlayarak elde etmek: “Coo cakadan, börü etekten alıp turat.” -AU2. (Düşman yakaya, kurt eteğe yapışıp alır.)

      cakası agar- (ЖАКАСЫ АГАР-) [yakası ağarmak] İki yakası bir araya gelmek: “Carı cakşı erkektin cakası agarat.” -ML. (Yâri iyi olan erkeğin iki yakası bir araya gelir.)

      cakasın agart- (ЖАКАСЫН АГАРТ-) [yakasını ağartmak] Dostlara giyim hediye etmek: “Cakasın agartıp cañı kiyim kiygizip…” -CAT. (Elbise hediye ederek giydirip…)

      cakasın karman- (ЖАКАСЫН КАРМАН-) [yakasını tutmak] 1. Hayret etmek, hayrete düşmek, şaşırmak: “ ‘Oy, toboo!’ dep cakasın karmanat Koñko

Скачать книгу