Скачать книгу

bu normal bir şey. Saygımızı göstermek için.”

      Planımızı yaptık. Ben otele dönerken, Abera “saygı”mızı satın almaya yalnız gidecekti. Akşam da tekrar buluşacaktık. Ancak bu arada hediyeleri alması için ona biraz para vermeliydim. Acaba tüm bunlar bir aldatmaca mıydı diye düşünmeden edemedim, ancak yine de parayı verdim.

      Parayı vermeden önce, “Onlara ne alacaksın?” diye sordum.

      “Yeşil kahve çekirdekleri,” dedi. “Hep çekirdek alınır. İki kilo yeterli. Onlara başka bir şey verme! Sadece izleyeceksin, tedavi edilmeyeceksin.”

      2

      Etiyopya Duası

      Eele buna nagay

      nuuklen eele buna iijolen

      haagudatu hoormati haagudatu

      waan haamtu nuura dow

      bokai magr nuken.

Garri / Oromo duası

      KAHVE ÇEKİRDEĞİ HARAR’DA UZUN ZAMANDAN BERİ bir güç sembolüdür. Şehrin adıyla anılan kahve yetiştiricisi “Haraşlar”ın, bu bitkiyi yetiştirme sanatı kaybolmasın diye şehirden çıkmaları yasaklanmıştı. Makamının bir göstergesi olarak Emir’in baş-muhafızına, küçük bir kahve bahçesi sahibi olma izni veriliyordu.

      Tabii ki yerliler, yukarıdaki duada da söylendiği gibi, kahve demliklerine tapıyorlardı. Duanın çevirisi şöyle:

      Kahve demliği, bize huzur ver,

      kahve demliği, çocuklarımızın büyümesine izin ver,

      lütfen bizi zenginleştir,

      şeytanın boynuzlarından bizi esirge,

      bize yağmur ve yeşil alanlar ver.

      Günün ilk kahvesini içerken hepimizin şükrettiğini düşünüyorum. İlk fincan, zihin hâlâ bulanık ve kişi keyifsizken edilen sessiz bir duadır. “Ey sihirli fincan,” diye başlar ve şöyle devam edebilir: “Beni trafik sıkışıklığından kurtar. Metroda medeni davranmamı sağla. Beni bağışladığın gibi, işverenimi de bağışla. Amin.”

      Ancak Garri / Oromo kabilesinin duası daha ciddidir; tanrılara sunulan besili öküzün yerini kahve çekirdeklerinin aldığı, seks ve ölümü kutlayan bun-qalle adlı bir ayinin parçasıdır. Garrilerde, kahve meyvesinin kabuğu soyulur ve rahipler bu minik kurbanlıkların baş kısmını ısırırarak kopartır. Bu, katliamı simgeler. Daha sonra çekirdekler tereyağında pişirilir ve yaşlılar tarafından çiğnenir. Böylece yaşlıların spiritüel güçleri artar, ayini kutsarlar ve katılımcıların alnına kahve kokulu kutsal tereyağından sürerler. Sonrasında çekirdekler tatlı sütle karıştırılır ve dua okunurken herkes bu sıvıdan içer.

      Tüm bu ayin birazcık da olsa tanıdık geliyor olabilir. Kahvenin ikram edilmediği bir iş toplantısına kim gitmiştir ki? Garri duasına göre bizi zenginleştirmesinin yanı sıra zihinsel faaliyetleri hızlandırma amacıyla kullanımı da bir fincan kahveyi uluslararası bir iş normu haline getirmiştir. Bu şekilde bakıldığında modern bir işyeri, kendi kutsal demliği etrafında toplanan bir “kabile”den başka bir şey değildir ve bun-qalle de, dünyanın en yaygın sosyal ayininin arketipinden, yani insanın ilk kez kahve içip sohbet etmek için toplantılar düzenlemesinden başka bir şey değildir.

      Bun-qalle’de kahvenin bu ayinde ilk kez bilinci etkileyen veya mucizevi bir uyuşturucu olarak kullanıldığını gösteren iki şey vardır. İlki, Kefa yakınlarındaki Oromo savaşçılarının çiğnediği kahve toplarından türediği bariz bir yöntem olan çekirdeklerin kavrulduktan sonra yenmesidir. Harar’ın birkaç yüz kilometre güneyinde yaşayan Garriler, Oromolarla akrabadır ve aynı dili konuşurlar. Kavrulmuş çekirdeklerin süte eklendiği ve karışımın içildiği ayinin ikinci kısmı, bu alışkanlığın İslamiyetten önce geldiğinin (MS 600) göstergesidir; çünkü Müslüman simyacılar kahve ve sütü karıştırmanın cüzama sebep olduğuna inanıyorlardı (bu da, birçok Avrupalının sütlü kahve içmek istememesinin altında yatan bir inançtır).

      Bu ayinin oldukça eski olduğunu gösteren başka bir bulgu da Garrilerin bun-qalle’yi Gök Tanrı Waaq ile ilişkilendiriyor olmasıdır. Bu tanrıyı daha önce duymamış olabiliriz, ancak Waaq’a tapınmanın dünyanın ilk dinleri arasında olduğu düşünülmektedir. Eski Waaq ayinlerinde, kahve çekirdeklerinin yenilip yenilmediği ise bilinmiyor. Garriler, favori çekirdeklerimizi tadan ilk insanlar arasındaydı ve psikoaktif ilaçları keşfeden ilkel insanlar, bu ilaçlara tapma eğilimindeydi (bugün aşağılanan bir eğilimdir); işte bu iki bilgiden hareketle kahve çekirdekleri yemenin Waaq ayinlerine nispeten erken bir zamanda eklendiğini söylemenin yanlış olmayacağını düşünüyorum.

      Antropolog Lambert Bartel’ın bir eserine göre, Batı Etiyopya’nın Oromo kültüründe kahve çekirdeği, kadının cinsel organına benzetilmektedir ve bu benzerlik bir başka bun-qalle ayininin doğmasına yol açmıştır. Bu ayinde cinsellik kavramı o kadar önemlidir ki, ayinden önceki gece cinsel perhize girilir. Oromo halkından bir ihtiyar olan Gam-machu Magarsa, Bartel’a, “Kahve meyvelerinin ısırılarak açılışını, vajinasına erişmek için erkeğin kızı bacaklarını açmaya zorladığı ilk cinsel ilişkiye benzetiyoruz,” demiştir. Kabukları soyulan çekirdekler, penis anlamına gelen dannaba isimli bir çubukla tereyağında karıştırılırlar. Bazı insanlar çubuk yerine taze ot demetleri kullanır; çünkü cansız bir tahta parçası “hayat veremez” veya çekirdekleri dölleyemez. Çekirdekler karıştırılırken, kahvenin meyveleri sıcaktan patlayıp “tıssss” diye ses çıkarana kadar başka bir dua okunur. Meyvenin bu şekilde patlaması hem doğuma hem de ölen kişinin son haykırışına benzetilir. Çekirdekleri karıştıran kişi bu aşamada şöyle dua eder:

      Ashama, kahvem, ağzını açarak patladığın yerde

      bize barış ver

      Lütfen bana huzur dile

      Beni tüm şom ağızlardan koru

      Kahve çekirdeği yenildiğinde, yeni fikirler vermek ve yaşamı kutsamak üzere “ölür”; Oromoların da söylediği gibi herhangi birinin hatırlayabileceği en eski tarihe kadar dayanan bir gelenektir bu. Çekirdek yendikten sonra topluluk; sünnet, evlilik, araziyle ilgili anlaşmazlıklar veya tehlikeli bir yolculuğa çıkma gibi güncel konuları ele alır.

      Bun-qalle ile ilgili önemli bir nokta da çekirdeklerin ezilmeden, süte bütün olarak eklenmesidir. Ezilmiş çekirdeklerin su gibi nötr bir sıvıya eklendiği, böylelikle de çekirdeklerin güçlerini tamamen serbest bıraktığı gerçek demleme, lanetleme veya o geceki ayinde olacağı gibi kötü bir ruhun defedilmesi gibi daha karanlık işlere mahsustur.

      “ÜÇKÂĞIDA GELMİŞSİN GİBİ GELİYOR BANA,” DEDİ AARON.

      Aaron, Abera’nın beni Zar ayinine götürmesini beklerken tanıştığım Amerikalı bir sağlık uzmanıydı.

      Abera’ya verdiğim hediyeyi düşünerek “Kırk birr eder,” dedi. “Büyük para. Umarım yanılıyorumdur.”

      Aaron, özellikle Etiyopyalıları pek sevmiyordu ve görüşlerini destekleyecek bazı çalışmalar bulmuştu. Bu çalışmalara göre, kıtlık boyunca bölgeye yapılan büyük çapta uluslararası yardım akışı, yabancılardan dilenmeyi sosyal bir norm haline getirmişti. Aaron’a göre burada dilenmek nefes almak kadar doğal bir şeydi. Doğru olsun veya olmasın, Etiyopya kentlerinde, daha önce yalnızca insanların sadece birkaç birra otlanmak için sahte dostluklar kurmaya pek de ihtiyaçlarının olmadığı Amerika’da rastladığım

Скачать книгу