Аннотация

"Salâh Birsel, on dört kitaptan oluşan 1001 Gece Denemeleri serisinin on birinci kitabı Kediler'de oya gibi işlediği denemeleriyle okuru gene diyar diyar dolaştırıyor. Colette'in kedilerinden el alıp kalemini Paris'in civcivli günlerinde Rousseau'nun Diderot, Grimm, Hume ve daha niceleriyle gelgitli ilişkilerine ve bu gelgitler arasında eserlerinin yazılma öykülerine uzatıyor. Miller, Dali, Gurdjieff, Mishima, hayvanları insanlardan çok sevdiğini söylemekten çekinmeyen Axel Munthe sayfalar arasında arzı endam ediyor. Birsel, 1930'ların İzmir'ini, burada geçen çocukluk ve gençlik günlerini ise kahveleri, lokantaları ve müdavimleriyle, sonradan ünlenecek simalar eşliğinde sahneye sokuyor. En son da, yaşamı bir melodramı andıran şair Tokadizade Şekip gözlerimize bir damla yaş konduruyor. Bu denemeler, Birsel'in kendi sözleriyle ifade edersek, kahve söyleşileri gibi daldan dala konuyor ya da başladığı yerde değil, başlamadığı yerde bitiyor. ""Çünkü her kedi, Colette'in gözünde bir erdem örneğidir. Ona göre sıradan kedi yoktur. Bahtsız, ikiyüzlülük yapmak zorunda kalmış, iyi anlaşılmamış kedi vardır. Şifa bulmaz bir insan yanılgısının alçak elle dağıttığı kedi vardır. Hiç gelmiyecek bir ödülü, bir anlayış ve acıma ödülünü bekleyen kedi vardır."""

Аннотация

"Kimlikli Bedenler – Sanat, Kimlik, Cinsiyet'te bir araya gelen yazılar, farklı dönemlerde üretilmiş, farklı türde yapıtlar üzerinden bedenin kimlik etrafındaki kültürel örüntülerine bakıyor. Sanatın ve sanat tarihinin kimlik olgusunun kurgulanma sürecinde oynadığı ideolojik işlevi sorgulayan yazıların yanı sıra, günümüzde kimlik politikalarıyla ilgilenen sanatçıların, geçmişin yapıtlarından bugüne taşınan stereotipik temsilleri nasıl alt ettiği irdeleniyor. Ahu Antmen bu çalışmasında Osmanlı resminden Cumhuriyet dönemine uzanan süreçte çıplaklık olgusunun sanatsal ve kültürel zemini, Türkiye'nin modernleşme süreci bağlamında beden ve temsilleri, bir «„namus meselesi“» olarak heykel olgusu, kadınların çağdaş sanattaki öncü konumları, feminizm ve performans, kimlik politikaları bağlamında sanatta performatif beden ve bedenin «„armağan“» kavramı bağlamında sanatsal bir metafora dönüşümü konularını ele alıyor."

Аннотация

"Orhan Kemal Öykü Ödüllü yazar Zafer Doruk, uzun bir aradan sonra yeniden okurlarıyla buluşuyor. Çukurova'nın sıcağından ses veren bu yeni öykülerinde varoşlar tozu toprağıyla hayat bulurken coğrafyanın kendine has yaşam kültürü bütün renkleriyle elle tutulabilecek kadar canlanıyor. 12 Eylül darbesinden günümüze uzanan geniş bir zaman diliminde; arka mahallelerin münhasır evleri, yasak aşkları, evlerinden alınan babaları kadar kuşbazlar, torbacılar, bıçkınlar ve uçurtma kralı çocuklar da dolaşıyor. Yaşamının büyük kısmını Adana'da geçiren Doruk, bu kozmopolit şehirden taşra yaşamına içten ve gerçekçi bir bakış yöneltiyor ve okurlarını da bu bakışa ortak etmeyi başarıyor."

Аннотация

"Hayatım kitapların arasında, ortasında geçti. Birkaçını yazdım, birçoğunu yaptım, daha çoğunu okudum, okumak için edindim, edinmek için elledim, sayfalarını karıştırdım, evimin duvarlarını kaplamalarından zamanla bir tür güvence duygusu yonttum. Neredeyse bütün düşüncelerimin, duyularımı harekete geçiren kıvılcımların kaynağında, kökünde, kuyusunda yeraldı kitaplar. Korktumsa, en çok onlardandır; şüpheler içinde kendi kendimi ve başkalarını kemirdiysem, onlardan."

Аннотация

"""Denemeleriyle geniş bir tiryaki okur kitlesi yaratan Salâh Birsel, unutmamak gerekir ki özgün bir şairdi. Garip akımının, II. Yeni'nin, toplumcu şiirin kolektif atılımlar gerçekleştirdiği dönemlerin içinden kendi benzersiz şiirini kurarak geçti. Uzunca bir aradan sonra yayımlanan Bütün Şiirleri, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca, kara mizah tınıları ağır basan, civelek söz salvoları atan, yakası açılmadık deyiş biçimlerini fütursuzca üreten, tam anlamıyla nevi şahsına münhasır bir şair kimliğini ortaya çıkarıyor. Dilerim, hiç eskimemiş şiirleri de genç okurlar arasında tutku dalgaları doğurur."" Enis Batur"

Аннотация

"Bir devrimin fitilini yakmaya hevesli, haris felsefe öğrencisi Rosenthal, devrimci saiklerle yola çıkan dört genci hem budalaca hem de ölümcül bir komplonun içine çeker. Bütünlüklü bir programdan yoksun, küçük burjuva karakterli bu «„bağımsız“» yolun çıkışsızlığı daha başından belliyken, kendisi de örgütlü bir komünist olan Paul Nizan, gençliğin özgürlük arayışının, topluma ve kendisine karşı isyanının toplumsal gerçeklerle buluşmadığı ve ideolojik bir bilinçle yoğrulmadığı müddetçe nasıl sorumsuz sonuçlar doğurabileceğini derin bir içgörü ve deneyimden faydalanarak ortaya koyar. Jean-Paul Sartre'ın, kalemini bir silah gibi kullandığını söylediği Nizan'ın başyapıtı olarak değerlendirilen Komplo, adım adım yozlaşıp fosilleşen idealist düşünceler, varoluş, ahlak, erdem, gençlik, kadınlar ve pek tabii erkekler, hasmane ilişkiler, zaaf ve entrikaları derinlemesine sorgulayan bir tereke…"

Аннотация

"Günümüz İstanbul'unda turistik meyhaneleri dışında adı hemen hiç anılmayan Kumkapı, 1960'lı yılların ortalarına kadar Rumların, Ermenilerin ve Türklerin bir arada yaşadığı, azınlık kültürlerinin ağır bastığı, canlı ve renkli bir İstanbul semtiydi. Bugün denizle ilişkisi neredeyse tamamen kesilmiş ve şehrin en fazla tahribata uğramış semti olsa da Bizans döneminden bu yana İstanbul'un en eski limanlarından birine ve Ermeni Patrikhanesi'ne ev sahipliği yapan Kumkapı, Orhan Türker'in Kondoskali'den Kumkapı'ya, Eski Bir İstanbul Semtinin Hikâyesi çalışmasıyla mâkus talihine meydan okuyor. Semtin mimari yapısına ilişkin detaylı bilgiler, özel arşivlerden derlenen fotoğraflar ve İstanbul'da yayınlanan Rumca gazetelere yansıyan haberlerle Kondoskali'den Kumkapı'ya, Tarihe Tanıklık dizisinin son incisi."

Аннотация

"Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, toplumsal hafızamızın derinliklerine itilenleri, derin örgütlenmelerle katlanarak devredilen zulmü, kuşaklar arasına kasten sokulmuş o kamayı incelikli anekdotlarla hatırlatıyor. Dünde yaşanılan kadar, bugün de içinden geçtiğimiz kesitlerin gerçek anlamını, muktedirin yansıttıklarının arkasını da görebilmek, sonsuza dek karanlığa gömülmemek için yeniden inşa edilmesi elzem olan köprünün harcını kendi tanıklıklarımızla karıyor. Karanlık cunta rejimini, manipüle edilen medyayı, işkencehanelerden farksız cezaevlerini, giderek niteliksizleşen entelektüel ve toplumsal yaşamı yıllara yayılan bir toplumsal izlek eşliğinde okurlarına sunuyor. Mavioğlu «„nevi şahsına münhasır“» dese de hepimize dair notlar bunlar; toplumsal hafızamızı canlandırmak, belleksizleştirmeyle ve örgütlü kimliksizleştirmeyle mücadele etmek adına, hem bu cendereye tanıklık edenlerin hem de «„yaratılan“» yeni kuşağın kılcal damarlarımıza dek işleyen bu büyük sosyal dönüşümü kavraması için panoramik bir yakın tarih okuması."

Аннотация

"Nedir Kravat? Maktûlu kaybolmuş, dolayısıyla faili meçhul bir cinayet anlatısı mı? Cumhuriyet tarihinin, kravat takmayı zorunlu kılanlarla kravat takmayı reddedenler arasındaki kıyasıya mücadeleden ibaret olduğunu savunan bir siyasal yorumu mu? Yoksa, ortalama yüzyirmi santimetre boyundaki bir kumaş kesintisinin anatomisi mi? Enis Batur, «„Fugue Sanatı üzerinde bir roman denemesi“» altbaşlığını taşıyan Acı Bilgi'den ve «„Örgü Teknikleri üzerine bir roman denemesi“» altbaşlığını taşıyan Elma'dan sonra, Kravat'ı «„roman“» olarak sunuyor. Oysa pekâlâ, «„ansiklopedik roman“» ya da «„Düğüm Sorunları üzerine bir roman denemesi“» türünden bir altbaşlık önerebilirdi. Aslında yazar da, okur da, bildiğini okur."

Аннотация

"Rus sembolizminin özgün kalemi Fyodor Sologub, öncüllerinin izlediği yolu tamamen terk ettiği ve en önemli eseri sayılan Küçük Şeytan'da, sıradan insanların düştüğü trajikomik durumları sıradışı bir kasaba dekoruna yedirerek okuru adım adım kimin suçlu kimin kurban olduğunu sorgulatan bir çöküş panoramasına sürüklüyor. Rus edebiyatını hâkimiyeti altına almış gerçekçilik akımına yapılmış en vurucu misillemelerden biri olan Küçük Şeytan, aynı zamanda Ekim Devrimi öncesi burjuva yaşantısını ve rehaveti, yıkıma götüren toplumsal çözülmeyi gözler önüne seriyor. Yazıldığı dönem ahlaka mugayir olduğu gerekçesiyle pek çok kez sansürlenen ve yasaklanan bu yer yer karnavalesk hiciv, sansürsüz haliyle ilk kez Türkçede…"