Аннотация

Аннотация

“Evvel zaman içinde kalbur saman içinde…” diye başlar bütün hikâyeler. Doğa bilimci, çevreci yazar Beatrix Potter; o çok sevdiği hayvanlar âleminden bir tavşan seçer kendisine. Mavi, şık bir ceket ve yine mavi, tertemiz ayakkabılar giydirir; ona, Tavşan Peter ismini verir. Haylaz olduğu kadar sevimli, sevimli olduğu kadar da macera düşkünü olan Tavşan Peter; kendisiyle birlikte arkadaşlarını ve ailesini de türlü türlü maceraların, akılalmaz olayların içerisine sürükler. Anne Bayan Tavşan, yavrularına: “Çayırlarda veya patikada gezinebilirsiniz. Ama sakın ha sakın Bay McGregor’un bahçesine gitmeyin. Orada babanız kaza geçirdi.” dese de Tavşan Peter annesinin sözünü dinlemeyerek kendisini Bay McGregor’un bahçesine; marulların, çalı fasulyelerinin, kırmızı turpların arasına atar. Tavşan Peter’in, arkadaşlarıyla birlikte içerisine daldıkları tüm bahçeler, burunlarını soktukları bütün ağaç kovukları, tünellere düzenledikleri ziyaretler ve haylazlıklarından dolayı başlarına gelen türlü türlü maceralar; Tavşan Peter'in Tüm Maceraları’nda bir araya toplandı. En haylaz maceranın hangisi olduğu seçmek ise siz, maceracı çocuklara bırakıldı.

Аннотация

Sevdiği kadına ve unvanına kavuşan Tarzan, medeniyet örtüsü altındaki sakin yaşamına uyum sağlamaya çalışırken; kendisi ve ailesi için yapılan habis intikam planlarından bihaberdir. Başdüşman Rokoff'un hapishaneden kaçması ve Tarzan ile Jane'in küçük oğulları Jack'i kaçırması üzerine aile, çocuklarını kurtarmak adına doludizgin bir yolculuğa sürüklenecektir. Aile, bu yolculukta da elbette yalnız olmayacaktır. Maymunların Tarzanı; sevdiklerini korumak söz konusu olduğunda medeniyet kimliğini, kıyafetleriyle birlikte çıkarıp atacak, kolayca geride bırakacaktır. Tarzan serisinin üçüncü kitabı olan Tarzan’ın Hayvanları, sizi yeniden vahşi Afrika ormanlarına götürecek ve sürükleyici bir maceraya daha tanık edecektir. «Bizler, hepimiz, alışkanlıklarımızın mahlukatıyız; kendimizi yeni bir hayat biçimine uymak üzere terbiye etmemizi gerektiren şartlar ortadan kalktığında tabii olarak ve kolayca, uzun yılların tesiriyle içimize işlemiş olan eski davranış ve alışkanlıklarımıza döneriz.»

Аннотация

“… Devlet Denetleme Kurulunu görevlendirdim, çok sıkı talimatlarım oldu. Onlar da çok çalıştı, rapor da yayımlandı. Bunlar savcılığa, ilgili kurumlara verildi. O ara, bu çalışmalardan rahatsız olanlar oldu. Bana da iletildi…” – Abdullah GÜL “… Allah ömür verse de bugünlere gelse idi, bugünkü iktidarı da hizaya sokabilecek güçte idi, düşüncesi ve ikazı ile…” – Bülent ARINÇ “… Buna literal olarak tanışma demek doğru olmaz ama o bizi bilmese de biz onu çok iyi biliyorduk. O bizim ‘Reisimiz’di…” – Erkan MUMCU “… Küçük odaya geçerken ben de yanında gittim. ‘Bizim arkadaşın işini halledin, başka bir şey istemiyorum.’ dedi. Kastettiği ‘Abdullah Çatlı’ idi…” – Erol DOK “… Türkiye’de gelecekte simge olabilecek, kendi işlerine yaramayacak olan kişileri tasfiye etme hareketi oldu, alan temizleme işi. Bu işin içinde derin güçler var, MOSSAD-CIA var. FETÖ var…” – Fermani ALTUN “… Her yerde emperyalizmin, Türkiye üzerine hesapları olanların tekerine çomak soktu… Onu ehlîleştiremeyeceklerini biliyorlardı. Sonunda kaza süsü verilmiş bir cinayetle onu yok ettiler…” – İrfan SÖNMEZ “… Bütün hayatı normalmiş gibi hep Musa’nın yanında yer almakla ve her zaman Nemrutlara, firavunlara, Ebu Cehillere, yezitlere karşı çıkmakla geçmiş ve aslan gibi de ruhunu teslim etmiştir…” – Mahir DAMATLAR “… ‘Neden seni öldürsünler?’ dedim. ‘Bana vur diyorlar, karıştır diyorlar.’ dedi. ‘Hayır.’ dedim, bunlardan bir şey çıkmayacağını yaşayarak gördüm.’ dedi. Anlıyorum ki o dönemde Muhsin Bey’i kullanamıyorlardı, öyle anlıyorum bu sözlerini…” – Mahmut IŞIK “…Yazıcıoğlu da bütün hayatını bir cephedeymiş gibi yaşadı. 1980 öncesinin o kaotik dönemindeki hayatını ortaya koyarak yapmış olduğu mücadelesini Mamak zindanlarında, ondan sonraki siyasi hayatında çizgisini hiç değiştirmeden devam ettirdi…” – Nuri GÜRGÜR

Аннотация

Bir ülkede meydana gelen her türlü değişim, toplumu derinden etkiler ve her bireyin yaşamına ayrı ayrı nüfuz eder. Değişimin yankıları nüfuz ettiği her bireyde farklı bir karşılık bulur ve kimileri yücelip göklere taşınırken kimileri yeryüzünde insan eliyle inşa edilmiş cehennemlere mahkûmdur. Fransız Devrimi, işte tam da böyle köklü bir dönüşümün aracısıdır. Yeryüzü mahkûmlarının göklere ulaşabilmesi ise ancak kolayca göğe çıkmışların aşağı eğilerek yardım ellerini uzatmalarıyla mümkün olacaktır. Victor Hugo, Sefiller’de Fransız Devrimi’nin topluma yansıyan tüm etkilerini; gökyüzünü olduğu gibi yeryüzünü, çiçekli bahçelerini olduğu gibi yer altı çukurlarını, kendi idealinde geliştirdiği düzen ile birleştirerek gözler önüne serer. Ana karakteri Jean Valjean, bu yolculukta çamurlu çukurları da bulutların üzerindeki saadet tarhlarını da okur için tecrübe eder. Victor Hugo, iyiye ve doğruya yönelik atılan her adımın kişiyi gökyüzüne yaklaştıracağını ve kişi bu denli yaklaşmışken bir yardım elinin mutlaka kendisine uzatılacağını bilir. Jean Valjean’a uzatılan el, şimdi Sefiller’in satırlarında yüzünü göğe dönmüş olan okurlarına uzatılmaktadır. «İnsan ne kadar isteyebilirse o kadar yok etmek istiyorum insanoğlunun yazgısını; köleliği mahkûm ediyorum, yoksulluğu kovuyorum, bilgisizliği okutuyorum, hastalığı tedavi ediyorum, geceyi aydınlatıyorum ve kine, düşmanlığa düşmanım. İşte ne olduğum ve işte 'Sefiller'i niçin yazdığım. Düşünceme göre 'Sefiller' temelinde kardeşlik ve çatısında ilerleme olan bir kitaptan başka bir şey değildir. Şimdi yargılayın beni.» Victor Hugo

Аннотация

Bir ülkede meydana gelen her türlü değişim, toplumu derinden etkiler ve her bireyin yaşamına ayrı ayrı nüfuz eder. Değişimin yankıları nüfuz ettiği her bireyde farklı bir karşılık bulur ve kimileri yücelip göklere taşınırken kimileri yeryüzünde insan eliyle inşa edilmiş cehennemlere mahkûmdur. Fransız Devrimi, işte tam da böyle köklü bir dönüşümün aracısıdır. Yeryüzü mahkûmlarının göklere ulaşabilmesi ise ancak kolayca göğe çıkmışların aşağı eğilerek yardım ellerini uzatmalarıyla mümkün olacaktır. Victor Hugo, Sefiller’de Fransız Devrimi’nin topluma yansıyan tüm etkilerini; gökyüzünü olduğu gibi yeryüzünü, çiçekli bahçelerini olduğu gibi yer altı çukurlarını, kendi idealinde geliştirdiği düzen ile birleştirerek gözler önüne serer. Ana karakteri Jean Valjean, bu yolculukta çamurlu çukurları da bulutların üzerindeki saadet tarhlarını da okur için tecrübe eder. Victor Hugo, iyiye ve doğruya yönelik atılan her adımın kişiyi gökyüzüne yaklaştıracağını ve kişi bu denli yaklaşmışken bir yardım elinin mutlaka kendisine uzatılacağını bilir. Jean Valjean’a uzatılan el, şimdi Sefiller’in satırlarında yüzünü göğe dönmüş olan okurlarına uzatılmaktadır. «İnsan ne kadar isteyebilirse o kadar yok etmek istiyorum insanoğlunun yazgısını; köleliği mahkûm ediyorum, yoksulluğu kovuyorum, bilgisizliği okutuyorum, hastalığı tedavi ediyorum, geceyi aydınlatıyorum ve kine, düşmanlığa düşmanım. İşte ne olduğum ve işte 'Sefiller'i niçin yazdığım. Düşünceme göre 'Sefiller' temelinde kardeşlik ve çatısında ilerleme olan bir kitaptan başka bir şey değildir. Şimdi yargılayın beni.» Victor Hugo

Аннотация

Hiç azalmayan bir aşk, imkânsızlıklar içinde kıvranan, sevmekten vazgeçmeyen bir çift gönül. Dünyanın en güzel aşk hikâyelerinden biri denilebilecek kadar büyüleyici, hüzünlü, dramatik, coşkulu, soylu ve masum bir aşk Raif Efendi ve Maria Puder aşkı. Bu büyük aşk, içinde bir o kadar ayrılık, gurur, kırılganlık ve aşılması zor hiddet duvarları da barındırıyor. Sabahattin Ali’nin ilk olarak Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940 – 8 Şubat 1941 tarihinde “Büyük Hikâye” başlığı altında 48 bölüm olarak yayımlanan bu eser, 1943 yılında kitap olarak basıldı. Kahramanlarımızın yaşadıkları acılara rağmen okuyucuya ruhlarının konuştuğunu hissettiren bir baş ucu kitabıdır Kürk Mantolu Madonna. Fakat sergide gördüğüm bu kürk mantolu resim, ona hayalen dokunmama imkân vermeyecek derecede beni sarmıştı. Onunla bir aşk sahnesi tasavvur etmek değil, karşı karşıya, iki dost gibi oturmayı düşünmek bile elimden gelmiyordu. Buna mukabil, gidip o tabloyu seyretmek, bana bakmadığına emin olduğum o gözlere saatlerce dalmak arzusu gitgide artmaktaydı. Paltomu sırtıma geçirerek tekrar serginin yolunu tuttum ve bu hâl, günlerce devam etti.

Аннотация

Аннотация

Ünlü İngiliz yazar Charles Dickens’ın ilk romanı olan «Mister Pickwick’in Maceraları», 1837 yılında tefrika olarak yayımlandığında büyük yankı uyandırdı. Adından da anlaşılacağı üzere roman, Pickwick Kulübünün kurucusu Mister Pickwick ve üç arkadaşının çeşitli gözlemlerde bulunmak üzere çıktıkları yolculukları konu ediniyor. Viktorya devrinin Londrası’ndan başlayıp taşraya uzanan o yolculuklarda tanıştıkları kişiler ve dâhil oldukları olaylar, Pickwick’in “insan doğasını anlamak”la ilgili muradını hakkıyla karşılıyor. Bunun yanı sıra kendisi başlı başına bir romana konu olabilecek pek çok karakter de mizahi bir dille okuyucuyla buluşuyor. Şişman çocuk Joe karakteri, tıp literatürüne geçip “Pickwick Sendromu”na adını verirken; “nevi şahsına münhasır bir uşak nasıl olur”u da Sam Weller’da görüyoruz. Orta sınıf bir aileden gelen ve erken yaşta çalışmak zorunda kalarak iyi bir eğitim almaktan mahrum olan Dickens, eşsiz yeteneğiyle bugün de edebiyatta ve başka birçok sanat türünde ilham veren bir yazar olmayı sürdürüyor. «Gerçek dünyaya karışan ve hayatının en güzel evresine erişen pek çok adamın kaderi, gerçek dostlar edinmek ve sonra onları doğal seyirde kaybetmektir. Bütün yazarların ya da tarihçilerin kaderi, hayalî dostlar yaratmak ve sonra onları sanat seyrinde kaybetmektir.»

Аннотация

Ünlü İngiliz yazar Charles Dickens’ın ilk romanı olan «Mister Pickwick’in Maceraları», 1837 yılında tefrika olarak yayımlandığında büyük yankı uyandırdı. Adından da anlaşılacağı üzere roman, Pickwick Kulübünün kurucusu Mister Pickwick ve üç arkadaşının çeşitli gözlemlerde bulunmak üzere çıktıkları yolculukları konu ediniyor. Viktorya devrinin Londrası’ndan başlayıp taşraya uzanan o yolculuklarda tanıştıkları kişiler ve dâhil oldukları olaylar, Pickwick’in “insan doğasını anlamak”la ilgili muradını hakkıyla karşılıyor. Bunun yanı sıra kendisi başlı başına bir romana konu olabilecek pek çok karakter de mizahi bir dille okuyucuyla buluşuyor. Şişman çocuk Joe karakteri, tıp literatürüne geçip “Pickwick Sendromu”na adını verirken; “nevi şahsına münhasır bir uşak nasıl olur”u da Sam Weller’da görüyoruz. Orta sınıf bir aileden gelen ve erken yaşta çalışmak zorunda kalarak iyi bir eğitim almaktan mahrum olan Dickens, eşsiz yeteneğiyle bugün de edebiyatta ve başka birçok sanat türünde ilham veren bir yazar olmayı sürdürüyor. «Gerçek dünyaya karışan ve hayatının en güzel evresine erişen pek çok adamın kaderi, gerçek dostlar edinmek ve sonra onları doğal seyirde kaybetmektir. Bütün yazarların ya da tarihçilerin kaderi, hayalî dostlar yaratmak ve sonra onları sanat seyrinde kaybetmektir.»