Скачать книгу

söylediği Byltce (Balti’ye çok benziyor) ulusundan bile bahseden Batlamyus, Tibetlilerin eski bir adını koruduğuna inanılan eski coğrafyacıdır. Dabasae ulusundan bahseder ve bu durum Tibet çalışanlara, Orta Tibet’teki modern Ü (dBus diye yazılır) eyaletine dair bir Roma çevirisi olduğunu düşündürmüştür. Tibet dilinde çok garip bir telaffuz kuralı vardır. Buna göre d ve b harfleri bir kelimenin başında birleşirlerse birbirlerini geçersiz kılar. Dolayısıyla, Tibetçe dBus kelimesinin us olarak telaffuz edilmesi gerekirdi ve sondaki s harfi i haline gelebildiğinden, uzun dBus kelimesinin değişen telaffuzunun son aşaması Ü’dür. Bu ses yasası o kadar tuhaftır ki birçok filolog bunu kabul etmekte güçlük çekmiştir. Filologlar, gerçek kelimenin her zaman Ü veya US olduğunu ve d ile b harflerinin önekinin bazı kaçık bilim insanlarının eseri olması gerektiğini söylüyorlar. Bu şüphelere yanıt olarak diğer filologlar Batlamyus’a kadar geri gittiler ve onun eski Dabasae’siyle, onun zamanında dBus kelimesindeki d ve b’nin tam sese sahip olması gerektiğini kanıtladılar. Durum ne olursa olsun, çok arkaik bir karaktere sahip olan günümüz Tibet lehçeleri, günümüzde çoğu Tibet lehçesinde birbirini geçersiz kılan d ve b’nin eski zamanlarda gerçek olması gerektiğinin yeterli kanıtıdır.

      Bir Göçebe Çadırı, Rupchu, Fotoğraf F. E. Shawe

      Kalatze yakınlarda eski bir altın madeni, Fotoğraf F.E. Shawe

      Bu lehçelerin yardımıyla, eski zamanlarda (örneğin Herodot zamanında) Tibet’teki Tibetlilerin yaşadığı gerçeği ortaya konmuştur. Aksi takdirde, MS 1000’de Orta Tibet hanedanının gelişine kadar ülkenin yalnızca Dardlar ve Monların elinde olduğunu söyleme eğiliminde olmalıyız. Ancak bu durumda Batı Tibet’in Tibet dili, MS 700 gibi erken bir tarihte tamamen geliştirilmiş olan Orta Tibet’in özelliklerini gösterecekti.

      Filolojik nedenler, bizi, Dardlar ve Monların muhtemelen henüz asıl evlerini terk etmedikleri Herodot zamanlarında, eski bir Tibet göçebe kabilesinin sürülerini Batı Tibet’in ovalarında ve tepelerinde beslediğine inanmaya zorlar. Cunningham onların Gilgit’e kadar uzandığına inanıyor. Yaşamları muhtemelen günümüzün Tibet göçebelerininkinden hiçbir şekilde farklı değildi. Çok sayıdaki yak,2 keçi ve koyun sürülerinin ürünleriyle, yak kılından yaptıkları çadırlarda yaşıyorlar ve Kiang,3 yaban koyunu ve yaban yakı avlıyorlardı. Zira o zamanlar, kaya oymaları ve folklor bizi yanıltmıyorsa, tüm bu hayvanların beslenme alanları günümüzde olduğundan çok daha batıdaydı. Bu eski Dabasaeler muhtemelen şu anki çocukları kadar güçlü bir şekilde belirgin olan şiirsel içgüdüye sahipti ve benim çevirimin Binbaşı Peacock yorumunda (Ladakh Şarkıları, No. VII.) burada verilen şarkıya benzer şarkılar, antik Ladakh’ın vadileri ve tepelerinde duyulmuş olabilir.

      Bir dağ yamacında sürüleri güden bir kız, vadi boyunca benzer şekilde çalışan bir gence şarkı söylüyor:

      Çayırda, çayırda, yüksek çayırda rüzgâr esiyor,

      Ah dinle delikanlı, ah şarkımı dinle,

      Tarlada ve bahçede yetişen en tatlı çiçek

      Ah dinle delikanlı, ah şarkımı dinle.

      Çiçeği koparabilirsin tatlım, narin çiçeği koparabilirsin,

      Ama onu elinde kabaca tutmayacaksın;

      Yoksa bir anda kurur, bir saatte yok olur,

      Sen acımasız, onu elinde tutmaya cesaret edersen.

      Ah, ama koynuna doğru eğil, ruhuna yuva yapacak,

      Yüreğinin çevresine incecik dallarla sarılacak;

      Ah, delikanlı, göğsünü ona yasla, büyüyecek ruhuna,

      Ve güçlü ama hassas dallarla kalbini tut.

      İKINCI BÖLÜM

      Monların Batı Tibet Misyonu

      Hemen hemen her Batı Tibet köyünde Mon adı verilen bir veya birkaç aileye rastlarız. Bu insanlar çoğunlukla müzisyen veya marangozdur ve nüfusun geri kalanı tarafından pek az saygı görürler. Aşağı konumları, onların başlangıçta, eski günlerde fethedilen Tibetlilerden farklı bir ulusa dahil olduklarına inanmamıza sebep oluyor. Ancak Ladakh’ın birçok yerinde Monların gerçekte kim olduğunu belirlemek imkânsızdır çünkü orada, Monların yerleşiminden sonra ve Orta Tibetlilerin gelişinden önce, Dard göçleri gerçekleşti ve böylece insanların anıları belirsizleştirildi. Zangskar’da durum farklıdır. Zangskar, görünüşe göre Dardlar tarafından hiçbir zaman sömürgeleştirilmedi ve oradaki olayların gidişatı o kadar karmaşık değildir. Zangskar’a yaptığım bir yolculukta Mon kabilesiyle ilgili aşağıdaki ilginç bilgileri öğrendim:

      Sakinler bana Zangskar’ın bir zamanlar tamamen Monların elinde olduğunu söylediler. Eski kalelerinin kalıntılarına hâlâ “Mon-kaleleri” deniyor. Sonra ülke Tibetliler tarafından fethedildi ve yaklaşık yetmiş yıl önce Monlar geri gelip orayı yeniden fethedene kadar bir Tibet ülkesi olarak kaldı. Zangskar’da tüm Hintlilerin, Keşmirlilerin veya Dograların Mon olarak adlandırıldığını öğrendim ve günümüzün Hintlilerine böyle denilirse Tibetliler tarafından tabi kılınan eski Monların da bir Hint kabilesi olması güçlü bir ihtimal hale gelir. Ve Zangskar’ın sonraki komşuları oldukları için ilk etapta Keşmirlilerin akla gelmesi mantıklıdır. Eski Zangskar Mon yerleşimlerinin kalıntıları arasında, eski Budist sanatının heybetli kalıntılarını keşfettim ve Zangskar ve Ladakh’taki eski Mon yerleşiminin Lamaist öncesi Budizmle bir bağlantısı olması gerektiğine dair inancım giderek arttı. Batı Tibet’in eski Hintliler tarafından sömürgeleştirilmesine dair en güçlü kanıt, yaklaşık MÖ 200’e ait Brahmi karakterlerindeki yazıtlardır. Geleneğe göre Kral Asoka (MÖ 272-231) tarafından Pataliputra’da düzenlenen efsanevi üçüncü Budist Konseyinde, Yarkent, Keşmir ve diğer birçok ülkeye Budist misyonerlerin gönderilmesine karar verildiğini biliyoruz. Budizm Keşmir’de o kadar sağlam bir yer edindi ki, Kral Kanishka’nın (MS 125-152) yönetimindeki dördüncü efsanevi konseyin Keşmir’deki Jalandhara’da düzenlendiği söyleniyor. Üçüncü ya da dördüncü konseyden sonra Budizm, Keşmir ve Yarkent arasında yer alan Batı Tibet’e götürülmüş olmalıdır. Ve Mon örneğinin açıkça gösterdiği gibi bu misyon, sadece dini bir misyon olamaz. Görünüşe göre medeni ve kolonize edici bir misyondu. Tapınaklar ve manastırlarla Budist öğreti merkezleri kurmadan gezgin göçebeleri etkilemek zor olurdu. Neredeyse boş olan topraklar gitgide daha fazla sömürgeciyi cezbetti ve dini yerleşimler zamanla köy ve kasabalara dönüştü.

      Aşağıda, Zangskar’da bulunan Spadum’daki antik Budist kalıntılarının kısa bir açıklaması yer almaktadır. Sırtın nehre doğru olan yamacında, kasabanın biraz altında en az iki katlı bir Ladakh evi büyüklüğünde büyük bir kaya var. Şehre doğru bakıldığında kuzey tarafında bölge halkı tarafından rGyalba rigs lnga olarak adlandırılan derin kabartmalı beş Buda figürünün oluşturduğu bir heykel bulunuyor. Figürlerin hepsi gerçek boyutların çok üzerindedir ve heykeller tüm ekleriyle birlikte en az altı metre karelik bir alanı kaplar. Kabartma çoğu durumda kayadan on beş santimetre derinliğe kadar işlenmiştir ve işçilik, Batı Tibet’teki diğer herhangi bir antik heykelden daha iyidir. Ortadaki Buda figürü, bir sonraki kalpanın (100.000 yıllık döngü) gelecekteki Budası olan Maitreya’yı temsil eder ve diğer dört Budanın, şimdiki Budaların ve önceki üç kalpanın temsilleri olduğu söylenir. Üç noktalı bir taçla donatılmış tek figür Maitreya’dır. Diğerleri gibi o da bir nilüfer tahtına

Скачать книгу


<p>2</p>

Tibet sığırı (ç.n.)

<p>3</p>

Tibet atı (ç.n.)