ТОП просматриваемых книг сайта:
Tibet Kültürü. August Hermann Francke
Читать онлайн.Название Tibet Kültürü
Год выпуска 0
isbn 9786258361056
Автор произведения August Hermann Francke
Издательство Maya Kitap
Bod Karbu: Köyün yukarısında bulunan tepedeki antik kent. Stagtse kalesi. Chigtan Nehri’ne ayrılır. Chigtan, eski manastır ve kale. Shagkar kalesi.
Henasku: Kalesi ve kralları. Lamayuru. Eski manastır. Wan-la’ya ayrılır. Antik kale. Hunupata, Dard kaya oymaları.
Kalatse: Köprü yakınındaki antik yazıtlar. Bragnag kalesi. Dard kaleleri. Balukar.
Nyurla: Tingmogang’a ayrılır. Ladakh krallarının ikametgâhı. Antik heykeller.
Saspola: Köprünün yakınında, Alchi Kargog antik kalesi. Kaya yazıtlar. Mağara manastırı, Nyizlapug. İndus’un sol kıyısında, Alchi, antik manastır.
Basgo: Eski kale. Kale içindeki manastır. Keşmir manastırı. Basgo Muharebesi. Mani duvarları. Likir’e ayrılır, ünlü manastır.
Nyemo: Harap manastır; eski başrahibe heykeli. Chungkar kalesi.
Daru: Antik kale. Ticaret yolu üzerindeki yazıtlı heykel.
Piang: Ünlü manastır. Kalelerin harabeleri.
Spitug: Ünlü manastır. Harabelerdeki Kaoche Manastırı.
Leh: En uzun mani duvarı. Harabelerdeki Trashi Namgyal Kalesi. Sengge namgyal Sarayı. Harabelerdeki en büyük tapınak. Namgyal tsemo tepesindeki Kızıl kolej. Camiler. Fil kayalığındaki yıkık manastır. Taş üzerinde birçok antik Budist heykeli.
Sabu: Kaleler, vb.
Sheh: Kale, chorten. Devasa heykel. Antik yazıtlar.
Chushod: Balti kolonisi.
Hemis: Manastır.
Chemre: Manastır.
Rongchurgyud: Dard kolonisi.
Hanle: Manastır.
Trashisgang: Sınırın ötesindeki ünlü manastır.
Baltistan’da
Shardo: Ünlü kale. Sadpor, eski Budist heykelleri ve yazıtları. Kapulu, şefi.
Zangskar’da
Spadurn, kale. Eski Budist heykelleri. Zangla, kale ve krallar. Stongrdze, antik chortenler. Kanika, manastır.
BIRINCI BÖLÜM
Batı Tibet Halkları Üzerine Yazan Grek ve Romalı Yazarlar
Batı Tibet’in mevcut nüfusu, ikisi Aryan soyundan ve (ikisinden sayısal olarak üstün olan) biri Moğol kökenli olmak üzere en az üç farklı halkın uzun bir harmanlanma sürecinin sonucudur. Aryan ulusları şunlardır: Gilgitli Dardlar ve Kuzey Hindistanlı Monlar (belki de Keşmir kökenlidir). Moğollar, Tibetli bir ulustur.
Bu açıklamadan sonra Herodot’a dönelim ve onun Dardlar hakkında ne söylediğine bakalım. Zira onun farklı türdeki Hintlileri tanımlarken (3. kitap 98-106) Dardlardan bahsetmemesine rağmen uzmanlar, “altın kazan karıncaların” ülkesi hakkında söylediklerinin İndus’taki Dardların topraklarına atıfta bulunduğu konusunda hemen hemen hemfikirdir. Herodot 3. kitap 102. sayfada şöyle yazar: “Kakpatyros kasabası yakınlarında ve diğer Hintlilerin kuzeyine doğru Paktyika (Afganistan: Yunanca Pashtu ve Pathan kelimelerine tekabül eder) bölgesinde başka bir Hint halkı yaşar; yaşam tarzları Baktriyalılarınkiyle aşağı yukarı aynıdır. Bunlar Hintlilerin en savaşçı olanlarıdır ve altın için gönderilenler de bunlardır; zira bu bölgede kumlu çöl bulunur. Bu çölde ve bu kumlarda köpeklerden küçük, tilkilerden büyük karıncalar vardır. Ele geçirilenlerden bazısı şu anda Pers Kralı’nın mülküdür. Bu karıncalar kendileri için yerin altında yuvalar açarlar ve bunu yaparken, bizdeki karıncaların yaptığı gibi aynı şekilde toprağı yukarı atarlar ki zaten tam da bizdeki karıncalara benzerler. Bu atılan kum altın içerir ve bu kum uğruna Hintliler çöle gönderilir… Hintliler, develerini bu şekilde kuşattıktan sonra altın için yola çıkarlar. Altın toplamaya günün sıcağında giderler çünkü o sırada karıncalar yerin altında kaybolur… Hintliler deri çantalarıyla (altın tozunun olduğu yere) geldiklerinde bu torbaları kumla doldurup bir an önce yola çıkarlar. Çünkü Perslerin dediğine göre, olup biteni koku duyularıyla anlayan karıncalar, hemen peşlerine düşerler ve son derece hızlıdırlar. Dolayısıyla Hintliler, karıncalar toplanmadan önce yola koyulamazsa hiçbiri kaçamayacaktır…”
Hint sarayındaki bir Yunan Elçisi olan Megasthenes tarafından oldukça benzer bir hikâye anlatılır. Elçi, Hintli karıncaların altını metal uğruna değil, kendileri için yuva yapmak için çıkardıklarını anlatır.
Herodot’un hikâyesini neredeyse tam olarak verdim çünkü bu hikâye, bu tür anlatıların sürekliliğine bir örnek olarak özellikle ilgi çekicidir. Birkaç yıl boyunca, şimdi tamamen Tibetleşmiş, ancak eski günlerde bir Dard kolonisi olan küçük Kalatse köyünde yaşadım. Burada Avrupalı bir halkbilim öğrencisinden bir mektup aldım.1 Böyle karıncalar varsa, altın kazıcı karıncalarla ilgili hikâyeleri göndermemi istedi. Birkaç gün sonra, ona Kalatse’de keşfedilen altın kazıcı karıncalarla ilgili iki uzun hikâye göndermeyi başardım. Ama bununla da kalmadı; Kalatse halkının inanışına göre altın arayıcısı olan karınca türü bile bana gösterildi. Bu karınca çok küçük bir yaratıktı ve bir köpek ya da tilki boyutundan çok uzaktı ama hikâyenin Hindistan’dan Yunanistan’a giderken biraz abartılmasına anlayış göstermeliyiz.
Bu masal bir yana, Yukarı İndus vadisinin altın üreten bir ülke olarak varlığının Herodot zamanından beri dünyaca bilindiği gerçeği geçerliliğini sürdürmektedir. Diğer klasik yazarlar bu bölgedeki altın üretiminden söz ederler. Ctesias, “Altın, Paktolos nehrinde olduğu gibi yıkanarak elde edilmedi,” diye yazar. Pliny’nin Fertilissimi sunt auri Dardce, Setae vero argenti (Dardların ülkesi bol miktarda altın, Setae’ninki ise bol miktarda gümüş üretir) şeklindeki cümlesi, oldukça ünlü oldu çünkü Setae kabilesi, Seth olarak adlandırılan Hintli sarraf kastından başkası değil gibi görünüyor (Cunningham).
Ülkenin bize ait olan bölgesinde bile İndus kıyılarında ilerleyip altın avcılarının eski günlerden beri orada bıraktığı izleri gözlemlemek özel bir öneme sahiptir. İndus boyunca Saspola’dan Dartsig’e seksen kilometreden fazla bir mesafe katettim ve birkaç kısım hariç dokunulmamış toprağa rastlamadım. Zemin, sanki büyük sabanlarla işlenmiş gibidir. Birçok yerde duvar kalıntıları toprak üzerinde hâlâ görülebilir. Kazma işlerine siyasi sebeplerden dolayı birkaç yıldır ara verilmiş ama Avrupalılar gözlerini bir kez daha bu eski altın tarlalarına çevirmiş durumdalar ve eski nehir bir kez daha insan altın avcılarının hararetli faaliyetlerine tanık olabilir. Burada bulunan altının rengi parlak sarıdır, o kadar parlaktır ki yerliler Avrupalıların kullandığı altının gerçek metal olduğuna hemen inanmaya hazır değildir.
Keşmirliler, Yunanlar ve Romalılar tarafından ismen biliniyordu. Batlamyus, İndus’taki Daradrai (Dardlar) ile Byas’taki Kylindrine (şimdiki Kulu) arasına yerleştirdiği Kaspeiria bölgesinden bahseder. Yunanca Kaspeiria kelimesi, literatürde yer almasa da Sanskritçe Kasmira kelimesi ile modern diyalektikteki Kasir kelimesi arasındaki orta aşama olması gereken Hintçe Kasvira kelimesini yazma girişimini temsil eder. Daha sonraki bir Yunan yazar olan Dyonysios, kendi döneminde Hintliler arasında ayakları, yani dağcılık yetenekleriyle ünlü olan Kaspeiroi kabilesinden bahseder.
Batı Tibet bölgesini ve çevresini sulayan tüm nehirler eskiler tarafından, özellikle de Batlamyus tarafından biliniyordu. Jhelum’un Sanskritçe adı Vitasta’dır ve Batlamyus orayı Bidaspes (daha eski Hydaspes yerine) olarak adlandırır.
1
Dr. B. Laufer.