Скачать книгу

adınız deliye çıkar, bu ne iş?!

      – Bilmem, şimdiye kadar kimse bana deli demedi, dedi anam artıkları kaba boşaltırken.

      – Ee, nasıl bir delilik etmişim?

      – Dili olmayan canlıyla insan böyle konuşur mu? –dedim onun aldırış etmemesine daha da sinirlenerek. “Duyan ne der? Falan kadın tam bir deli diye düşünmez mi?”

      – Kim öyle düşünürmüş?

      – Mesela ben…

      – Sen de kimsin?

      – Kim olacak, oğlunuzum.

      – Oğlumun idraki, acaba hayvanınkine yetişir mi?

      – İdrakine yetişsem ne olur, hayvan hayvandır, dedim diş ağrısı çeker gibi yüzümü büzüştürerek. Akılsız hayvanla sohbet etmek şart mı sanki… kusura bakmayın ama doğru sözü annenden, babandan esirgeme derler. Akılsız canlının yanında akılsız olmanızı istemiyorum ben.

      – Diğerlerini bilmem ama benim hayvanlarım senden daha akıllı gibi, dedi anam hamurlu tabağı hızla yıkarken. “Bir defada anlarlar beni onlar. Sen ise sabahtan beri beni söyletirsin. Taşı bile olmayan iki tarla yoncayı biçmek o kadar mı zor? Eve geldin mi, kitaba yapışıyorsun, gün boyunca uykudan başını kaldırmıyorsun. O Alagöz’den hiçbir farkın yok senin!

      Alagöz topal bir teke. Anasından mecruh doğduğu için ahırın dışına çıkmaz. Her canlının kendine has tavırları olduğu gibi, Alagöz gündüzleri tuhaf bir şekilde uyur; ölmüş bir hayvan gibi dört bacağını uzatarak yatar. Bunu bilmeyen birinin onu ölmüş zannetmesi kesindir. İlk önce ben bile öyle düşünmüştüm, hatta birkaç defa dürtmüştüm bile. Buna rağmen o, ölü gibi duygusuz, dürtsen de kalkmaz, donuk donuk bakarak yatmaya devam eder.

      Alagöz’e benzetilmekten dolayı çok kızdım. Elimdeki kitabı hemen kapattım ve ayağımın altındaki boş kovalardan birini çevirip üzerine oturdum. Bu şekilde anamla tartışmak düşüncesindeydim. Her olmadık şeye benzetilmekten bıktım artık! Ancak çoktan kıra varmış Kaşka’nın böğürmesi tartışmayı kesti.

      Kaşka’nın böğürmesiyle, anam, çocuğu ağlamış anne gibi ilginç bir telaşla ayağa kalktı ve elini alnına koyarak tarla tarafına baktı. Kaşka kâh ev tarafına kâh az ilerideki soğan tarlasına kafasını çevirerek tehditkâr bir ş ekSioldğea nbaö ğilüişr,düb.̶enden göreceğini görürsün! dedi anam yumruğunu sallayarak.

      Kaşka kulaklarını dikerek lafı sonuna kadar dinledikten sonra isteksizce kuru otu yolmaya başladı. Bu arada tarlanın başında atlı bekçi göründü. Soğan, hayvanlara çok tatlı geliyormuş. Bekçi, tarladaki hayvanlara endişeyle baka baka uzaklaştı. Bekçinin gözden kaybolmasıyla Kaşka yine böğürmeye başladı. Bu sefer de tehditkâr böğürdü. Anam cevap vermeyince o küsmüş bir edayla tarla tarafına yürüdü, yavaş yavaş gösteriş yaparcasına yürüdü.

      – Dön!

      Kaşka kafasını çevirip bakmasına baktı ama sahibinin emrine itaat etmeden yürümeye devam etti.

      – Git hadi git, dedi anam. “Artıkları sana vermem, Alagöz’e veririm. Bekçi seni önüne alarak bir kovalasın, seni, laf dinlemeyeni!”

      – Şikâyet etme, dön geri! dedi anam. “Yoksa benden göreceğini görürsün. Şuna bak ya, şımarık.”

      Kaşka gerçekten de gittiği yerden döndü. Buzağılara katılarak otlamaya başladı. Ancak bu hal çok devam etmedi. Birazdan tekrar böğürdü. Bu sefer açık açık bir şeyler sorarak böğürdü. Anam itibar etmeyince ikinci kez böğürdü, sesine açıkça inadını yansıttı. Anam kafasını kaldırıp bakmasıyla küsmüş çocuk gibi tarla tarafına gitmeye başladı.

      – Dön!

      Kaşka dönmedi, sana bir ders vereceğim dercesine ilerlemeye devam etti.

      – Ha, öyle mi! “Anam tabaktaki artıkları kovaya boşaltarak tehditkâr bir sesle: “Nasibini artık Alagöz’e vereceğim. Al, Alagöz. Şu aptalın nasibini içiver.”

      Kaşka donakaldı. Yalvarma ve pişmanlığa has böğürme kıra yayıldı. Evin bahçesi duvarsız; Kaşka bir anama bir etrafı çerçöple çevrilmiş ahırın başköşesinde, gölgede ayaklarını uzatarak yatan Alagöz’e bakınarak, yalvarırcasına böğürmeye devam ederken, sesine gitgide öfke ve aşikâr bir kıskanma ahengi indi. Sonra ön bacakları ile yeri kazıyarak uzaktan Alagöz’e bakıp tehditkâr bir edayla böğürmeye başladı. Bu hal anam müdahale edene kadar devam etti.

      – Kendini parçalama, dedi doğrularak. “Korkma, vermeyeceğim Alagöz’e. Fakat yaygara koparma. Şu haline bak, sesimi çıkarmazsam şimdi belki ağlamaya da başlarsın.”

      Gerçekten de Kaşka sakinleşti. Ahır tarafına şüphe içinde baka baka kuru otları yolmaya başladı.

      – Bu şekilde yediğin içine düşmez senin, dedi anam kendi kendine söylenerek. “Tamam, azıcık sabret. Kazananımı, tavamı tavlayıvereyim.”

      Olanları gözlemlerken ister istemez şaşakaldım. Anam gözüme başka, bambaşka görünüverdi.

      – Hayvanlarınızın hepsi böyle anlar mı? dedim hayretimi gizlemeden.

      – İyi konuşursan, sütten ayırmadan önce terbiye edersen, hepsi de laftan anlar, dedi anam benim şaşırdığıma hayret ederek. “Ne olmuş?”

      – O topal … ııı … Alagöz de sizi dinler mi?

      – Hayır, o senin gibi laf dinlemez.

      Benzetilmiş olmaktan bu sefer kızmadım. Anamın hayvanlarla olan ilginç diyaloğu beni çok meraklandırdı.

      – Buna da sözünüzü geçirebilirseniz, dedim ciddi bir şekilde. “Yoncanızı hemen şimdi biçiveririm.”

      – Biçmesen de olur! Anam kâseyi kazana, kazanı kâseye vurarak söylendi. “Koskoca insanı küçük çocuğa döndürmeye mi çalışıyorsun.”

      – Çok ilginç ya, ana, dedim yalvararak. “Sözüm söz, eğer şu tekeye sözünüzü geçirebilirseniz, yarın o küçük çatınızı da sıvarım.”

      – Sanki hiç hayvan görmemiş gibi konuşuyorsun yavrum, derken anam azıcık razı olur gibi oldu. “Bırak, adamı utandırma.”

      – Canım, ana! diyerek gidip omuzundan tuttum. “Hayır deme!”

      Anam şımartılmaktan yumuşayıp ayağa kalktı. Bir bana, bir ayaklarını uzatarak yatan Alagöz’e baktıktan sonra fikrini tekrar değiştirdi.

      – Adamdan artist çıkarmaya çalışma, yavrum, dedi. “Yaşlı halimle artistlik de neyime? Gerekiyorsa, git kendin yap.”

      – Bende iş yok, dedim vaz geçmeyerek. “Ben bin kez söylesem de bu hiç tepki vermez. Şimdi de geri çevirmeyin, ana. Nesi zor bunun, gidip konuşacaksınız, bu kadar işte.”

      – Sonra da bana kıkır kıkır güleceksin, öyle mi? diyerek anam bana şüpheyle baktı. “Bilirim seni…”

      – Gülen namerttir, dedim biraz kızışarak. “Öyle şey olur mu, insan annesine güler mi? Her gün yaptığınız işi gözümün önünde tekrar yapın diyorum, o kadar.”

      – Öyleyse, tamam. Anam ellerini kirli havluya sile sile ahıra doğru yürüdü. Ancak şimdi yapacağı işin kendisi için uygun olmadığını düşündüğü hâl ve hareketlerinden belliydi. Hatta yarı yolda dönecek gibi oldu. Yalvarırcasına baktığımı görünce isteksizce ilerledi. Tekenin başına varınca bana doğru çekingen bir bakış attıktan sonra birinin lafını kelime kelimesine tekrar eden bir insan

Скачать книгу