Скачать книгу

Elindeki oku gökyüzüne attı. Anıları arasında bugün Cengiz Han için kitabın ilk sayfası gibiydi. Şu an anılarının o ilk sayfasını açtı. Temuçin son zamanlarda babasıyla annesinin konuşmalarından “Artık büyüdü” dediklerini çok duymaya başlamıştı. O gün de sık sık bunu tekrar ediyorlardı. O gün bu sözü babası nineye de söylemişti. Annesi ve babası uzakta oturan akrabalarına misafirliğe gideceklerini ve Temuçin’i bu nineye bırakacaklarını söylemişti. Güneş batmadan babasıyla annesi misafirliğe gittiler ve giderken babası Temuçin’e ninenin söylediklerini yapmasını tembihledi.

      Hava kararmış gökyüzünde yıldızlar ışıldıyordu.

      Tündükten giren ayın ışığı içeriyi aydınlatıyordu. Temuçin’e bugün her zamankinden farklı davranıyorlardı. Kat kat yatağın üzerinde yatıyordu. Bu yorganların güzel kokusu vardı. Hava iyice kararmıştı. Etrafta çıt yoktu. Uzaklardan atların kişneme, köpeklerin havlama sesleri geliyordu.

      Bir anda bu sessizliği ninenin konuşması bozdu. Nine bozüyün kapısını kaldırıp içeri girdiğinde Temuçin onun yalnız gelmediğini fark etti. Konuşma seslerinden ninenin yanındakinin kadın olduğunu anladı. Nine yanındaki kadının kulağına bir şeyler söyledi. Kadın da onu anlıyormuş gibi sessizce kafa sallıyordu. Temuçin ise onların konuşmasını takip ediyordu. Ama konuşmaları bir türlü seçemiyordu.

      Nine kadını bırakıp bozüyden çıkarken: “Şafak sökerken geleceğim” dedi. Kadın da “Sabah kendim giderim” dedi. Nine tamam der gibi başını salladı ve “Bu daha çok genç, tecrübesiz, her şeyi kendin öğret” diyerek dışarı çıktı. Temuçin hiçbir şey anlamadı.

      Her zamanki gibi bir geceydi. Atların kişneyişi, köpeklerin havlayışı, nehrin gürültüsü duyuluyordu. Temuçin kadının ne söyleyeceğini merak ediyordu. Bir müddet ikisi de ses çıkarmadan durdular. Temuçin nefesini bile belli etmemeye çalışarak sessizce yatakta yatıyordu. Kadın yatağın baş tarafına yaklaştı. Üzerindeki kaftanını çıkartıp astı. Kadından o Çin sabununun kokusu ve güzel bir iğde kokusu geldi. Temuçin’i, değişik duygular sardı, bu duygular ateş gibi bütün vücuduna yayıldı. Daha önce hiç böyle olmamıştı. Kadın çadırın ortasına geldi ve ortada yanan muma yaklaştı. Kadın gençti, güzeldi ve yirmi yaşlarındaydı, bozüye kadının kokusu dağılmıştı ve yavaşça üzerindekileri çıkartmaya başladı. Çırılçıplak yatan Temuçin bunu görünce sanki ateşler içinde yanmaya başladı, iyice heyecanlanmıştı. Kadın kıyafetlerin birinin ardından birini çıkardıkça yorganı kendine daha sıkı örterek başını gizliyor, gözlerini kapatarak uyuyormuş gibi yapıyordu. Zorla yumsa bile çıplak kadının karşısında kendi kendine açılıyordu gözleri, bir türlü kurtulamadığı ateşler içinde yanıyordu. Temuçin’in mahrem yeri de gördüklerinden etkilenerek kavgacı horozun boynu gibi gerildi. Kadın yeni doğmuş gibi çırılçıplaktı ve tündükten giren ışık bembeyaz vücuduna düşüyordu. Temuçin daha önce güzel kelimesinin kadınlar için kullanıldığını duymuştu. Bugün artık bunu daha iyi anlıyordu. Kadının vücudunun ne kadar gizemli ve ne kadar hoş kokulu olduğunu uzaktan hissetti. Gittikçe ateşe atılan odun gibi vücudu kızarıyor, yanıyordu. Kadın sessizce ve nazikçe yürüyerek yanına geldi, yorganın sağ tarafını kaldırdı ve zaten o olmadan da yanan yorganı daha da büyük bir ateşe soktu. Şimdi kadının kokusu sadece burnuna değil bütün bedenine sinmişti. Uzun saçları, bembeyaz acayip vücudu, ovadaki iki tepeye benzeyen memeleri mükemmeldi. Temuçin dilini yutmuşçasına sessiz ve hareketsiz yatıyordu. Kadının ayakları yeniden gücüne girmeye başlayan hantal Temuçin’in zayıf, tahrik olan ayaklarına değdi. Kadının ayakları alev gibi yanan Temuçin’in etinden daha da sıcaktı, o sıcaklığın harareti ateşe atılmış kılıcın ucu gibi geldi ona. İkisini de o yaşlı kadın yıkamıştı anlaşılan. İkisi de iğde aromalı Çin sabunu kokuyorlardı. Sessizliği kadın bozdu:

      – Uyuyor musun, dedi kadın kibar bir sesle. Kadının sadece kendisi değil sesinin de güzel olduğunu fark etti Temuçin. Bir süre sessizce yattıktan sonra kısaca yanıt verdi:

      – Hayır, dedi. Uzun cevap vermeye cesaret edemedi.

      – Ben sana bir şeyler öğretmeye geldim, dedi kadın.

      – Sen artık büyüdün…

      Kadın sözüne devam ediyormuş gibi Temuçin’in yeni tıraşlanıp alnında bırakılan kâkülünden nazikçe okşadı. Kadının sadece bedeninden değil avucundan da sıcaklık geldi. Çocuksu bilmezlikten bir de anlamamışçasına yerinden biraz deprenip Temuçin kadına sordu:

      – Neyi?

      – Neyi mi?

      Kadın gizemli bir şekilde gülümsedi.

      – Ben seni yiğit yapmak için geldim, dedi Temuçin’in büyük burnunu çimdikleyerek.

      – Ben zaten yiğidim, dedi Temuçin, sesi titriyordu.

      – Yiğidim diyorsun… Kadın güldü.

      – Yiğidim diyorsun da büzülerek yatıyorsun bir de titriyorsun, dedi kadın. Temuçin’in göğsünü okşuyordu. Bu çocuğun hiçbir şey yapamayacağını anlamış kendisi çabalamaya başlamıştı.

      – Senin adın ne dedi, Temuçin.

      – Ben Tungut kızıyım, dedi kadın.

      Temuçin bu kadının yabancı olduğunun farkındaydı. Onun bakışları, konuşması yerlilerden farklıydı.

      Kadın Temuçin’in kulak altını kokladı. Kadının dudakları Temuçin’in tenine dokununca Temuçin gıdıklanmaya başladı, fakat kadının kokusu, nefes alması hoşuna gidiyordu. Kadının ince ayakları, bembeyaz bedeni Temuçin’e yapıştı. Temuçin’in çenesi kadının göğüslerinin ortasında kaldı, bu kokuların hepsi şu bir çift göğüsten geliyormuş gibi hissetti. Kadın onu şehvetle kucakladı…

      – Öpsene, dedi.

      Tükürüğü ağzına dolmuş Temuçin kabaca kadını öptü

      – Öpmeyi bile bilmiyorsun, bir de yiğidim diyorsun, dedi kadın. Kadın kendini yatakta suda yüzen balık gibi hissediyordu…

      Kadının ellerinin dokunduğu yer yanıyormuş gibi geliyordu Temuçin’e. Kadının üstündeyken Temuçin tuhaf duygular yaşamaya başladı ve acayip derecede tahrik oldu. Kadının teni Temuçin’in tenine değince vücudu gerildi ve menisi sıçrayıverdi. Böyle bir durumu Temuçin ilk kez yaşıyordu. Genç adamın menisi kadının bedenine tutkal gibi yapıştı. Temuçin de hafiflediğini hissetti ama kadından da utandı, hemen evden kaçıp gitmek istedi. Kadının yanında of çekti. Kadın:

      – Acele etme, diyerek Temuçin’i sakinleştirdi. Yiğit olmak kolay değildir, dedi. Kadın yerinden kalkıp ortada yer alan ocağın sıcak külünün yanında duran ibrikteki suyla Temuçin’in menisinin yapıştığı yerleri yıkadı. Temuçin suç işlemişçesine sessizce yattı. Az önce kendini ateşe sokan duygularından kurtuldu, kendini soğuk su serpilmiş gibi ve sırtında taşıdığı deveyi bırakmış gibi hafiflemiş hissetti. Kadın yıkandıktan sonra gene yatağın sağ tarafına yattı. Temuçin yine kadından o güzel kokuyu alıyordu.

      – Yıkanacak mısın? dedi kadın.

      Kadının dediğini anlayamadı ve “Ben bugün yıkanmıştım” cevabını verdi.

      – Durulan… Bu işten sonra kadın da erkek de durulanmalıdır. Sana yardım edeyim mi, diye sordu kadın.

      – Hayır. Ben… Kendim… dedi. Temuçin çekinerek.

      Temuçin yerinden kalktı ve karanlık evin ortasında yer alan ocağın kenarındaki ibriği alıp suyu belinden aşağı döker dökmez hemen

Скачать книгу