Скачать книгу

cebine götürüp telefonunu çıkardı. April’a mesaj attı.

      Yanıt alamadı.

      Yeniden içeriye girip kanepeye oturdu. Başını ellerinin arasına aldı.

      Yeniden o daracık yerde, karanlıkta pisliğin içinde yatıyordu.

      Ama küçük bir ışık ona doğru yaklaşıyordu. Alevlerin arasından adamın acımasız yüzünü görebiliyordu. Ama katilin kendisi için mi yoksa April için mi geldiğini bilmiyordu.

      Riley şimdiki gerçeklikteki bu vizyondan sıyrılmak için kendisini zorladı.

      Kendi kendine defalarca Peterson öldü, dedi. İkimize de yeniden asla zarar veremeyecek.

      Kanepede oturmuş içinde bulunduğu ana ve yere odaklanmaya çalışıyordu. Bugün yeni evinde ve yeni hayatının içindeydi. Gabriela markete gitmişti. April mutlaka yakınlarda bir yerlerdeydi. Nefes alış verişi yavaşlamıştı ama hala ayağa kalkamıyordu. Dışarıya çıkıp tekrar bağırmaktan korkuyordu.

      Çok uzun gibi gelen bir süre sonra Riley ön kapının açıldığını duydu.

      April şarkı söyleyerek kapıdan içeriye girdi.

      Riley şimdi ayağa kalkabilirdi. “Hangi cehennemde kaldın?”

      April şok olmuş görünüyordu.

      “Senin sorunun ne anne?”

      “Nerdeydin? Neden mesajıma yanıt vermedin?”

      “Özür dilerim, telefonum sessizde kalmış. Cece’lerdeydim. Evleri hemen yolun karşısında. Okul otobüsünden indikten sonra annesi bize dondurma ikram etti.”

      “Nerede olduğunu nasıl bilebilirim?”

      “Henüz eve geldiğini bilmiyordum.”

      Riley kendi bağırışını duyuyor ama kendisini durduramıyordu. “Ne düşündüğün umurumda bile değil. Düşünmüyordun. Bana daima haber vermelisin…”

      Sonunda Riley’in yanaklarından düşen gözyaşları Riley’i durdurdu.

      Riley nefesini tutup, kızına doğru koşup ona sarıldı. April’ın bedeni önce sinirden kaskatıydı ama Riley onun giderek gevşediğini hissetti. Ayrıca kendi gözlerinden de yaşlar boşaldığını farketti.

      “Özür dilerim,” dedi Riley. “Özür dilerim. Biz o kadar korkunç şeyler yaşadık ki... çok korkunç.”

      “Ama hepsi geçti,” dedi April. “Anne, hepsi geçti.”

      İkisi birlikte kanepeye oturdular. Taşındıklarında yeni almışlardı bu kanepeyi. Riley onu yeni hayatı için almıştı.

      “Geçtiğini biliyorum,” dedi Riley. “Peterson’un öldüğünü biliyorum. Buna alışmaya çalışıyorum.”

      “Anne, her şey artık daha iyi. Benim için her dakika endişelenmene gerek yok. Ayrıca küçük ve aptal bir çocuk değilim. On beş yaşındayım.”

      “Ve çok akıllısın,” dedi Riley. “Biliyorum. Bunu yalnızca kendime hatırlatmam gerekecek. Seni seviyorum April,” dedi. “Bazen çılgın gibi davranmamın nedeni bu.”

      “Ben de seni seviyorum anne,” dedi April. “Sadece çok endişelenmeni istemiyorum.”

      Riley kızının yeniden gülümsediğini görünce sevinmişti. April kaçırılmış, esir alınmış ve o alev meşalesiyle tehdit edilmişti. Annesi henüz tam istikrarlı davranmaya başlamadıysa da April tamamen normal bir ergen gibi görünmeye başlamıştı.

      Yine de Riley kızının zihninin bir yerlerinde patlamaya hazır bekleyen karanlık anılar olup olmadığını merak etmeden duramıyordu.

      Onun için olduğu gibi, kendi korkularından kaynaklanan kabuslar için de birisiyle konuşmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bunu en erken zamanda yapacaktı.

      Bölüm Altı

      Riley, Mike Nevins’e söylemeye çalıştığı şeyi düşünürken sandalyesinde kıpırdanıp duruyordu. Huzursuz ve sinirliydi.

      “Acele etme,” dedi adli psikiyatrist sandalyesinde öne doğru eğilip endişeyle Riley’e bakarken.

      Riley acı acı gülümsedi. “Sorun da bu,” dedi. “Zamanım yok. Çok oyalandım. Bir karar vermem gerek. Hiç bu kadar kararsız olduğumu gördün mü?”

      Mike yanıt vermedi. Yalnızca gülümsedi ve parmak uçlarını birbirine bastırdı.

      Riley, Mike’ın bu suskunluklarına alışkındı. Kibar, ilgili bir adamdı ve bir arkadaş, bir terapist ve zaman zaman da akıl hocası olarak yıllar boyunca Riley için çok şey yapmıştı. Bu günlerde daha çok bir suçlunun karanlık zihniyle ilgili fikirlerini almak için arıyordu onu. Ama bu ziyaret farklıydı. Dün akşam tatbikattan eve dönünce onu aramış ve bu sabah DC’deki ofisine gelmişti.

      Mike sonunda, “Peki gerçekten ne yapmak istiyorsun?” diye sordu.

      “Aslında sanırım hayatımın geri kalanına ajan olarak mı yoksa eğitmen olarak mı devam etmem gerektiğine karar vermem gerekiyor. Ya da tamamen farklı bir şey bulmalıyım.”

      Mike güldü. “Dur bir dakika. Bütün geleceğini bugün planlama istersen. Şu ana odaklan. Meredith ve Jeffreys senin bir dava almanı istiyorlar. Sadece bir dava. Öyle ya da böyle. Kimse senden eğitim vermekten vazgeçmeni istemiyor. Ve şimdi kez tek yapman gereken evet ya da hayır demek. Peki öyleyse sorun ne?”

      Bu kez susma sırası Riley’deydi. Problemin ne olduğunu o da bilmiyordu. Bu nedenle buradaydı.

      “Bir şeyden korktuğunu düşünüyorum,” dedi Mike.

      Riley zorlukla yutkundu. İşte buydu. Korkmuştu. Bunu kendisine bile itiraf etmeyi reddetmişti. Ama şimdi Mike onu bu konu hakkında konuşturacaktı.

      “Peki neden korkuyorsun?” diye sordu Mike. “Bazı kabuslar gördüğünü söylemiştin.”

      Riley hala susuyordu.

      “Bu senin travma sonrası yaşadığın stress bozukluğundan olmalı,” dedi Mike. “Hala geçmişi düşünüyor musun?”

      Riley bu sorunun sorulacağını tahmin etmişti. Sonuçta Mark onu özellikle bu korkunç deneyimin travmasından çıkarmak için herkesten fazla uğraşmıştı.

      Riley başını sandalyenin arkasına dayayıp gözlerini kapadı. Bir an için yeniden Peterson’un karanlık kafesinin içindeydi ve o adam propan aleviyle kendisini tehdit ediyordu. Peterson onu esir ettikten sonra bu hatıra aylarca onun aklına gelmişti.

      Ama Peterson’u yenmiş ve kendi elleriyle öldürmüştü. Aslında hareketsiz bir hamur haline gelene kadar dövmüştü.

      Eğer bu da sona erdirmediyse ne olduğunu bilmiyorum, diye düşündü kendi kendine.

      Sanki bir başkasının bilinmeyen öyküsünü seyrediyormuş gibi şimdi anıları şahsi olmaktan çıkmıştı.

      “Daha iyiyim,” dedi Riley. “Daha kısa sürüyor ve daha seyrek oluyor.”

      “Peki kızın nasıl?”

      Bu soru Riley’i bıçak gibi kesmişti. Peterson’un April’ı esir aldığında yaşadığı dehşetin yankısını hissetti. Hala April’ın sesinin yardım için beyninde çınladığını duyabiliyordu.

      “Sanırım bundan hala kurtulamadım,” dedi. “Onun yine kaçırılmış olmasından korkarak uyanıyorum.

Скачать книгу