Скачать книгу

yüzü gözü şişmiş, sesi kısılmış, burnu tıkanmıştı. Hem burnunu hem içini çeke çeke odasından çıktı ve annesinin karşısına dikildi.

      “Be-ben, hiç, an-anla, bir, ked-ked-kedi…”

      “Oğlum sakin ol.”

      “Sa-sa-sakin, sakinim…”

      “Şimdi derin bir nefes al ve öyle konuşmaya çalış.”

      “Ta-ta-tamam. Be-ben, ke-ked-kedi… Off…”

      Öyle çok ağlamıştı ki konuşamıyordu içini çekmekten. Konuşamıyor diye tekrar ağlamaya başladı ve hıçkıra hıçkıra koşarak odasına kapattı kendini. Bir müddet sonra sakinleşip ağlaması kesilince tekrar düşünmeye başladı. Eğer derdimi konuşarak anlatamıyorsam, o zaman ben de yazarım, dedi içinden ve annesi ile babasına bir not yazmaya karar verdi. Sonra, karşılıklı konuşmanın not yazmaktan daha etkili olacağını, yüz yüze diyalogla onları daha kolay ikna edebileceğini düşünerek not yazmaktan vazgeçti. Anne ve babası ile bir toplantı yapmalıydı, bu en etkili yoldu.

      Hemen bir toplantı davetiyesi hazırladı.

      “Esra ve Gökhan Demir, “Bu akşam saat 20.00’de oğlunuz Alp ile sizin seçtiğiniz evin herhangi bir bölümünde görüşmeniz gerekmektir. Kendisinin size aşağıdaki gündem hakkında önemli açıklamaları olacaktır.

      GÜNDEM

      -Alp’in kedi isteme sorunu”

      -Gökhan’ın kedi alerjisi sorunu

      -Çözüm önerileri…”

      Hazırladığı davetiyeyi mutfak masasının üzerine bırakarak tekrar odasına dönen Alp hemen derslerinin başına oturdu. Çünkü okul her şeyden önce gelirdi. Ailesinin, derslerini mazeret göstererek isteklerini geri çevirmemesi için hiç zayıf notu olmamalıydı. Yani başarılı olmalıydı ki bir şey istemeye yüzü olsun… Gerçekten akıllı bir çocuktu Alp…

      Yemek saati gelince bir çırpıda yemeğini yedi ve ödevlerinin kalan kısmını tamamlamak için odasına çekildi. Anne babasıyla yapacağı konuşmanın heyecanı içindeydi. Ailesini ikna edeceğine neredeyse yüzde yüz emindi. Dersini yaparken sürekli kediyi düşünüyordu. Eve ilk getireceği anı, yemeğini nasıl yedireceğini, nasıl oyunlar oynatacağını, tüylerini nasıl fırçalayıp bakımını nasıl yapacağını, kumunu nereye koyacağını, geceleri nasıl uyuyacaklarını… Odasının en sıcak yerine koyacaktı yatağını. En sevdiği oyuncaklarını verecekti kedisine. En güzel mamaları yedirecekti ona. Çok sevecekti onu, çok eğleneceklerdi ve hep mutlu olacaklardı.

      En önemli şeyi unuttuğu geldi aklına. İsmi… Ne isim verecekti kedisine? Çok özel, güzel ve anlamlı olmalıydı. En zor kısmı buydu galiba. Çünkü bildiği kedi isimlerini düşününce hiçbirini yakıştıramıyordu kedisine. Rengine göre mi karar versem acaba, diye düşündü. Sonra vazgeçti. Renk olmazdı. Meyve adı da olmazdı. Baharat adı da olmazdı. İnsan ismi zaten yakışmazdı. Ne olmalıydı? Bir kere uzun bir isim olmamalıydı. Tek hece veya iki hece olmalıydı. Ayrıca zor söylenen bir isim de olmamalıydı. Çünkü kedisine seslenirken ismini arka arkaya söylemesi gerekebilirdi. “Alp, Alp, Alp” gibi… Kendi ismi zor bir isim olmamasına rağmen art arda söylenmesi ne kadar zordu. İsmi tek heceliydi ama sonundaki “p” harfi sorun çıkarıyordu. İşte böyle her şeyi düşünmeliydi sevimli kedisine isim koyarken. Gerçekten çok zordu bu iş. Acaba annem ve babam benim ismimi koyarken de bu kadar zorlanmışlar mıdır, dedi kendi kendine…

      TOPLANTI ARASI MUCIZE

      Toplantıya tamamen hazırdı Alp. Gözünü saate dikerek toplantının başlayacağı saati beklemeye başladı.

      Saat: 19.50… Zaman ne kadar yavaş ilerliyordu. On dakika kalmıştı ama bu on dakika on saat gibi gelmişti ona. Ne kadar ilginçti bu durum… Çok sevdiği bir oyunu oynarken de aynını yaşıyordu. Mesela günde sadece 1 saat bilgisayarla oynamasına izin vardı. Ama bilgisayarın başına oturması ile kalkması bir oluyordu. Sanki o 1 saat 1 dakikada geçiveriyordu. Bazen de çok sıkıldığı bir derste 10 dakikalık süre bitmek bilmiyor, zaman sanki duruyor, teneffüs zilinin çalma saati bir türlü gelmiyordu. Bu bir muamma mıdır, dedi kendi kendine. Hâlbuki “muamma”nın ne demek olduğunu bilmiyordu. Sadece babasından duymuştu ve çok hoşuna gitmişti bu cümle. İşin içinden çıkamadığı durumlarda “Bu bir muamma mıdır?” demesi de babasının ayrı bir hoşuna gidiyordu tabii ki.

      Saat: 19.51… Bir dünya şey düşünmüştü ama ancak 1 dakika geçmişti. Sanki zaman yine takılı kalmıştı bir yerlerde. Hadi, hadi, hadi…

      Saat: 19.52… Of… Kurdeşen çıkarmak üzereyim, dedi içinden. Bunu da annesinden duymuştu ve ne demek olduğunu bilmese de söylenişi çok hoşuna gitmişti. Çok sıkıldığında bu cümleyi söylemek büyümüş hissettiriyordu kendini. Aklına o anda diğer sevdiği kelimeler geldi. Annesinin, babasının ve diğer yetişkin tanıdıklarının konuşmalarında duyduğu ve anlamını bilmediği hâlde harf dizilimi sebebiyle hoşuna giden değişik kelimeler vardı. Bunları hiçbir arkadaşının ağzından duymamıştı. Bu kelimeleri sadece yetişkin olanlar kullanabiliyor galiba, diye düşündü. Eğer bu kelimeleri az sonra yapacağım toplantıda konuşmamın arasına serpiştirirsem, annem ve babam beni yetişkin gözü ile görür ve çözüm önerilerimi daha fazla ciddiye alırlar, diye geçirdi içinden. İyi de anlamlarını bilmiyordu ve sekiz dakika kalmıştı toplantının başlaması için. Araştırmaya vakti yoktu. Vakti olsaydı bile zaten araştıracağı da şüpheliydi. Çünkü o konuda biraz tembeldi Alp. Eğer zamanında araştırıp öğrenmiş olsaydı şimdi bu sıkıntıyı çekmeyecekti. Anlamlarını bilmediği o kelimeleri hangi cümlelerin içine koyacağını nasıl bilecekti peki?

      Kısa bir an düşündükten sonra aklına “tahmin etme” yöntemi geldi. Anlamını bilmediği kelimeleri ailesinin hangi konularda konuşurken kullandıklarını biliyordu. Onları dinlerken o kelimelerin kendisinde yaptığı çağrışımlarla anlamlarını tahmin edebiliyordu. Bunları not alırsa konuşması sırasında bakabilir ve uygun gördüğü cümlelerin içine yerleştirebilirdi. Harika bir fikir bu, dedi kendi kendine…

      Saat: 19.54… Son altı dakika… Hemen bir kâğıt kalem alıp sevdiği kelimeleri ve o kelimelerin kendisine çağrıştırdığı anlamları yazmaya başladı:

      • Parapsikoloji (Sanırım para sıkıntısı olunca bu kelime kullanılıyor. Parasızlık bunalımı. Babamda bu olabilir mi? Olabilir, bu kelimeyi mutlaka kullan.)

      • İllegal (Çok kızılan bir şeydi. Hah, buldum; durmadan onu bunu isteyen, yaramaz, haylaz.)

      • Felfelek (Perde, koltuk, bunların kumaşı. Neydi ya bunların genel adı? Kedinin perdeleri koltukları yırtacağını söylerlerse bu kelimeyi kullan! Söylemeseler de kullan, çünkü okunuşu çok güzel, he he he…)

      • Hımbıl (Yakışıklı adamlara deniyor. Babam dayım için bu kelimeyi kullanıyor.)

      Конец

Скачать книгу