Скачать книгу

ne gözümü açabiliyordum ne de patimi kaldırabiliyordum. Tepemde Baran’ın sesini duydum.

      “Biz geldik! Hadi kalk da oynayalım biraz kedicik…”

      “Çok yorgunum Baran. Ne olur biraz daha uyuyayım.” dedim. Hey bir dakika! Amanın! O da neydi? Şaşkınlıkla gözlerimi açıp Baran’a baktığımda o da aynı şaşkınlıkla gözlerini açmış bana bakıyordu. İkimiz de donup kalmıştık. Bir müddet kımıldamadan birbirimizi izlerken, zihinlerimiz de az önce olan şeyi anlamaya çalışıyordu. Biz birbirimizle mi konuştuk?

      Ben yavaş yavaş gülümsemeye başladım. Çünkü DAÇ Projesi’nin işe yaradığını görmüştüm. Birden tüm yorgunluğum gitti ve keyfim yerine geldi. Yaşasın… Bütün o çabalar boşa gitmemişti. Proje amacına ulaşmıştı. Bir keyif mırlaması atıyordum ki Baran’la insanca konuştuğum aklıma geldi ve mırlamam yarım kaldı. Mırrrr…

      Tekrar enerjim düştü, moralim bozuldu. Böyle bir hatayı nasıl yapmıştım? Onların dilini anladığımı asla öğrenmemeleri gerekirken, ben bir de üzerine dillerini konuşabildiğimi göstermiştim.

      İyi de bu nasıl olabilirdi ki? DAÇ projesi sadece konuşulan yabancı dilin anlaşılması için geliştirilmişti. İnsancayı anlamak içindi, konuşabilmek için değil. Öyleyse ben nasıl konuşabiliyordum onların dilini? Deney sırasında neler olmuştu? Bütün bu sorularımın cevabı hafızamdaydı ama ben hatırlamıyordum ne yazık ki…

      Baran, “Hayal gördüm sanırım. O kadar çok oyun oynarsam böyle olur işte…” diyerek kafasını bir sağa bir sola sallayıp odadan çıktı. Şokun etkisiyle tuttuğum nefesimi derin bir “ohhh” ile verdim. Baran’ın konuştuğumu hayal zannetmesi beni rahatlatmıştı. Bu bana ders olsundu. Artık daha dikkatli olmalıydım. Özellikle Baran’la oynarken. İkinci kez aynı hatayı yaparsam bunu nasıl açıklayabilirdim ki bir insana?

      Kalkıp bir şeyler yemeli ve su içmeliydim. Yorgunluğumu atıp gücümü tekrar toplamalı, hafızamı geri getirmeye çalışmalıydım. Sonra da laboratuvarda olanları hatırlayıp DAÇ formülünü kimin çaldığını bulmalıydım. Ve formülü bir an önce geri almalıydım.

      Mutfağa gittiğimde ev halkı yemeklerini yiyordu. Baran’la göz göze gelmemeye dikkat ederek mama kabıma yöneldim ve enfes kokan yemeğime gömüldüm. Bu arada kulağım masada konuşulanlardaydı. Ne söylenirse anlıyordum. Bu müthiş bir şeydi. Herkes birbirine gününün nasıl geçtiğini anlatıyordu. Aşkım ile Hayatım yavruların o gün başlarına gelenleri yorumluyor, onlara nasihatler veriyordu. Çok hoşuma gitmişti bu yemek masası sohbetleri.

      Bir yandan mamamı yiyip diğer yandan onları dinlerken birden Baran, Efe ile konuşmaya başladı.

      “Efe, bugün başıma ne geldi bir bilsen?”

      “Ne oldu Baran? Kötü bir şey mi?”

      “Kısmen. Çok fazla oyun oynamanın kötü bir etkisini yaşadım ve bir hayal gördüm.”

      Bu son cümlede donup kaldım Mırlak Amirim. Eyvah, dedim. Baran her şeyi anlatacaktı ve hepsi benim konuşabildiğimi öğrenecekti. Ondan sonrasını düşünmek bile istemiyordum. Çünkü beni üzerimde deneyler yapılacak bir laboratuvara kapatacaklarını, günler süren testlere ve incelemelere maruz kalacağımı biliyordum. Korkunç!

      Nefesimi tutup ağzımdaki lokmayı çiğnemeyi bıraktım, bütün dikkatimle Baran’ın konuşmasının devamını dinledim.

      “Kedinin yanına gidip onunla oynamak istediğimi söylediğimde bana çok yorgun olduğunu, biraz daha uyumak istediğini söylediğini zannettim. Kedinin benimle konuştuğunun hayalini gördüm. Ne kadar komik… ”

      Kediler aşkına! Söyledi işte! Ne yapacaktım şimdi ben? Korkumdan lokmam boğazımda kaldı. Neredeyse boğuluyordum. Kuvvetlice öksürdüm ve lokmayı boğazımdan çıkardım. Biraz su içtim ve sakin olmaya çalıştım. Kendime gelmeye çalışırken ev halkı Baran’ın son cümlesine gülüyordu. Hayatım gülmeye devam ederken Baran’a cevap verdi.

      “Gördüğün hayal komikmiş Baran. Ancak hayal görmen pek de komik değil. Bu gerçekten ciddi bir durum. Oyun sürelerini kısaltmamız lazım.”

      Ohhh! Hayatım’ın bu yorumu ve ev halkının konuşmamı hayal olarak düşünmesi beni inanılmaz rahatlattı Amirim. Kendimi daha iyi hissediyordum artık. Yemeğimi bitirip biraz ortalıkta dolandım. Aşkım ve Hayatım salonda koyu bir sohbete dalmışlardı. Biraz dinledim, konu benimle ilgili değildi. Oradan ayrılıp yavruların odasına gittim. Kendilerini ödevlerine kaptırmışlardı, beni fark etmediler bile.

      Her şey normal göründüğüne göre sessiz bir köşeye çekilip düşünebilirdim artık. Aklıma Kutsal Görevim sırasında size yazdığım raporlar geldi. İnsancayı bildiğime göre, ezberleyerek raporlarımda yazdığım insan konuşmalarını da anlayabilirdim. Hemen eski raporlarımı açıp hızlıca okudum. Okurken çok eğlendim Amirim. Konuşulan her şeyi yanlış anlamam beni komik durumlara düşürmüş. Bu arada bir ayrıntıyı daha fark ettim. Ben ne konuşursam konuşayım onlar benim sözcüklerimi “miyav” diye duyuyorlarmış. Şimdi ise söylediğim her kelimeyi insanca olarak duyuyorlar. Durum böyle olduğuna göre, onların yanında “miyav, miyav, miyav” dersem beni normal zannederler. Böylelikle de sırrımı korumuş olurum. Bu harika bir fikirdi Mırlak Amirim. Şu benim muhteşem zekâm yok mu? Dâhiyane fikirlerimle ben ne harika bir kediyim böyle. Mükemmelim.

      Sırrımı gizleme sorunumu çözdüğüme göre artık diğer planlarımı hazırlayabilirdim. Ama önce tuvaletimi yapmalıydım. Kumuma gittiğimde yine Hayatım’ın onu temizlemiş olduğunu gördüm. Hımmm, seviyorum bu adamı. İşimi bitirdikten sonra tam koridora çıkmıştım ki burnuma bir tekme geldi. Can acısıyla, “Ah! Burnum, burnum… Çok acıdı…” diye bağırmışım farkında olmadan Mırlak Amirim. Yukarı doğru baktığımda Efe’yi gördüm. Koridorda koşarken yanlışlıkla ayağını vurmuştu bana. Efe’nin korku içinde açılmış gözlerine bakarken yine aynı hatayı yaptığımı anladım. Yine insanca konuşmuştum. Kediler aşkına! Neden ders almıyorum yaptığım hatalardan? Ne olacak şimdi? İlkini hayal zannetmişlerdi. Ya ikincisinden nasıl sıyrılacaktım?

      Bu düşüncelerle Efe’nin gözlerinin içine bakarken, Efe çığlık atarak Baran’ın odasına gitti ve kapıyı kapattı. Eyvahlar olsundu! Ne yapacaktım? Neler konuşuyorlardı içeride? Ne konuştuklarını duyamasam da olacakları tahmin edebiliyordum. Efe konuştuğumu söyleyecekti. Baran hayal görmediğini anlayacaktı. Doğruca Hayatım’a gidip anlatacaklardı. Sonra beni kaptıkları gibi laboratuvara götürüp bırakacaklardı. Ondan sonrasını düşünmek dahi istemiyordum.

      Bu sefer kesin sonum gelmişti. Hemen kaçış planları yapmalıydım. Gizli alanıma gitmek için geriye döndüğümde yavruların odanın kapısını aralayarak bana baktıklarını gördüm. El hareketi ile beni odaya çağırıyorlardı. Ne yapmalıydım? Bir müddet düşündüm. İçimden bir ses, “Eee Hızlıpati? Ne yapacaksın şimdi?” diyordu.

      “Yine mi sen? Hep böyle sıkıştığım zamanlarda ortaya çıkıyorsun. Normal zamanlarda gel de göreyim seni!”

      “Ha ha ha… Komik kedi seniii…”

      “Aa! Sen bana mı güldün? Kimsin sen? Neredesin? Göster hadi kendini!”

screen_22_0_22

      Sinirimden çatlamak üzereydim. Kimdi bu sesin sahibi? Neredeydi? O kadar garipti ki, ses hem içimden hem de kulağımın

Скачать книгу