ТОП просматриваемых книг сайта:
VAN GOGH'UN YILDIZLARI. ASUMAN PORTAKAL
Читать онлайн.Название VAN GOGH'UN YILDIZLARI
Год выпуска 0
isbn 9789752127623
Автор произведения ASUMAN PORTAKAL
Издательство Автор
“Ne sürpriz ama!” diyerek omuz silkti İpek. “Yan sınıftan biri, galeriden çıkan herkesin eline birer Van Gogh kartpostalı tutuşturduklarını söyledi.”
“Bu muymuş yani?” diye dudak büktü Sanver. “Ben de ilginç bir şey sanmıştım.”
“Hadi oyalanmayalım.” dedim merdivenlere doğru seğirterek.
Okul kapısından çıkarken kolumu sıyıran bir şeyle irkildim. Kaldırımı öpen küçük top ağır ağır yuvarlandı önümde. Başımı çevirip arkaya baktım.
“N’aber Örge!” diyen Bulut, bir şaplak indirdi gitarıma. “Sırtlanmışsın yine canavarı.”
“Gitarıma vurmaktan vazgeç artık, yoksa bozuşacağız.”
Yerden aldığı topu burnumun ucuna dayayan Bulut’un elini ittim.
“Çek şu pis şeyi!”
Topa uzanan Sanver, “Sen mi yaptın bunu?” diye sordu.
“Evet, bizim ufaklık için yapıyorum ama size de uyar. Dönüşüm geometrisi nedir, stres topumu getir! X eksenine göre yansıma işlemi deme, apsisleri bana yedirme!”
Zekice zırvalayan Bulut, sonunda beni güldürmeyi başarmıştı.
“Ha ha haa!”
“Gitarımın telleri, germe beni denklem sistemleri!”
“Hi hi hii!”
Tanıdık bir sesle şamatayı kestik.
“Dikdörtgensel bölgeden izninizle.”
“Buyurun!” diyerek kenara çekildik. Matematik öğretmeni gülümseyerek geçip gitti yanımızdan. Arkasından bakakalan Bulut, “Dikdörtgensel bölge!” diyerek gülümsedi. “Çok kral öğretmen ya, keşke bütün derslere o girse.”
Sayılarla arası iyi olmayan İpek, bıkkın bir sesle homurdandı.
“Her matematik sınavında mideme kramplar giriyor. Nedense en zor sorular da benim bulunduğum gruba geliyor.”
“Yok ya! Zor dediğin az matematik bilmektir. Zor yoktur, tembellik vardır!”
Gözlerini deviren İpek, “Gıcık şey.” diye söylendi.
Kıs kıs gülen çocuğa Sanver de çıkıştı.
“Ne sinirsin! Biz sana ukalalık yapıyor muyuz basket atamadığında?”
“İlgi alanıma girmiyor ki basketbol, kafaya taksam onu da başarırım, dert mi yani?”
“Hadi artık!” diyerek hareketlendim. “Beni seven arkamdan gelsin!”
Otobüs durağına doğru yürümeye koyulduk. Cadde boyunca her yer flamalar ve yıldızlarla süslenmişti. Reklam panolarındaki sergi afişleri ise birer tablodan farksızdı. Banka binasının duvarına boyanan kocaman kelebekler bize doğru uçuyordu sanki. Sergi etkinlikleri kapsamında şehre davet edilen sanatçıların sayesinde kirli duvarların yüzü güldü. Bu şehir daha önce gözüme hiç bu kadar güzel görünmemişti.
Dallarından yıldızlar sarkan bir ağacın yanından geçerken dün akşamki video geldi aklıma. “Türkçe öğretmeninin sözünü ettiği videoyu izlediniz mi?”
“Hangisi?” dediler hep bir ağızdan.
“Youtube’daki Van Gogh Alive dijital sergi videosu.”
“Aman Örge!” diye söylendi Bulut. “Zaten gerçeğini göreceğiz, videosu kusur kalsın.”
Aynı şey değil, diyecektim ki gördüğüm biri yüzünden olduğum yere çakıldım. “Bu da ne?” dedim ağzım bir karış açık. Hepimiz bakakaldık adama. Mavi bakışlarla etrafını süzen Van Gogh, kendi yaptığı tablodan fırlamış gibiydi.
“Kulağına bakın.” dedim gözlerimi ondan ayırmadan. “Tıpkı o resimdeki gibi sarılmış.”
“İlgi çekmek isteyen biri galiba.” diye güldü Sanver.
Cep telefonumu uzanırken bir şaplak daha indi gitarıma.
“Kürklü şapka…” diye mırıldandım. “Ve yeşil palto, tıpkı o resimdeki gibi.”
“Adamın bütün resimlerini nasıl biliyorsun Örge? Kırk yıllık arkadaşın mı Van Gogh?”
Ters bir bakış attım Bulut’a.
“Biraz sanatla ilgilensen iyi olur, varsa yoksa matematik, başka şey bilmiyorsun.”
“Herkes her şeyi bilmek zorunda mı?”
“Laf cambazlığı yapma bana. Bu arada seni son kez uyarıyorum, bir daha gitarıma vurursan fena kapışacağız!”
“Tamam tamam, şakaya da hiç gelemiyorsun.”
“Böyle şaka olur mu? Her vurduğunda teller zarar görüyor.”
“Bunu bilmiyordum Örge, özür dilerim.”
“Şimdi öğrenmiş oldun, bir daha yapma.”
Van Gogh kılıklı adamın birkaç fotoğrafını çektim. Ayaküstü büyüttüğüm kareyi incelediğimde adamın yüzündeki makyaja hayran kaldım. Kim boyadıysa ressama ve o tabloya çok benzetmiş.
Yol boyunca bir insan neden Van Gogh kılığına girip bir kafede oturur, sorusuna yanıt aradık. Durağa yaklaşırken, “Hey, biri daha!” diye bağırdı Sanver. Bu kez hasır şapkalı, kızıl sakallı bir Van Gogh duruyordu karşı kaldırımda. Yeşil ışık yanınca caddeye indi. Bulunduğumuz kaldırıma doğru yürüyen adamdan gözlerimi alamıyordum. Gri papyon, yakası şeritli lacivert ceket ve kızıl sakallar… Bu da tıpkı ressamın yaptığı o tablo gibiydi.
“Resim ayaklanmış, yürüyor sanki…” dedim şaşkın bir sesle.
“Çok matrak!” dedi Sanver. “Hiç böyle şey görmemiştim.”
“Canlı tablolar bastı şehri.” diyerek güldü Bulut. “Var bir numara bu işte.”
Hemen önümüzde dikilen ayaklı resim, somurtarak bakınıyordu etrafına. Belli ki gördüğü hiçbir şeyden memnun değildi. O sırada kalabalık bir grup geçti yanımızdan. “Çakma Van Gogh bunlar ya!” dedi aralarından biri. “Sergiye dikkat çekmek için bütün şehri dolaşıyorlar.”
“Vay canına!” diyerek etrafıma bakındım. “Demek her yer Van Gogh kaynıyor.”
“İyi numaraymış.” diyen Bulut, işi şakaya vurdu yine. “Biz de mi kılık değiştirsek acaba?”
“Biz neye dikkat çekeceğiz?”
Sanver’in sorusunu, “Kendimize!” diye yanıtladı Bulut. “Biz de önemliyiz herhâlde.”
“Öyle ya.” diyerek güldüm. “Hepimiz ÇÖK kılığına girip şehri turlayalım.”
“ÇÖK mü, o da ne?”
“Çok Önemli Kişi…” diye açıkladım. “Böylece birilerinin dikkatini çekeriz belki.”
Kırık dökük bir sesle konuştu İpek.
“Timsah kılığına bile girsem umursayan olmaz. Bizimkiler için varsa yoksa iş! Biri uçmaktan eve gelemiyor, öbürü de şehir şehir dolaşıyor.”
“Ya ablan?”
“O sadece iş buyuracağı zaman beni hatırlar. Ablan mı var derdin var… Böyle sorunların olmadığı için çok şanslısın Örge.”
“Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Bende öyle bir kardeş var ki düşman başına… Daha