Скачать книгу

bittiğinde hemen ablama gösterdim. Çizgilerimi inceleyen Gülce’nin ağzı açık kaldı. “Bravo Genco, müthiş bir şey bu!” diyerek hayran hayran baktı bana. Koltuklarım bir kabardı, zevkten dörtköşe oldum. “Sahi mi?” dedim gülerek.

      “Hem de nasıl!” deyip defteri elimden kaptığı gibi annemlere koşturdu. “Şuna bakın, şuna bakın!”

      Bizimkiler telaşlandılar. “Sessiz olun, Giray’ı uyandıracaksınız!”

      Ablam defteri önlerine koyunca onlar da şaşırdılar. Sırtımı sıvazlayan babam, “Çok zekice Genco, bravo!” dedi. Annem ise gözlerini şemadan ayırmadan, “Ne zamandan beri böyle şeyler çiziyorsun Genco?” diye sordu.

      “Biraz önce benden gördü!” dedi ablam.

      “Sen nerden öğrendin Gülce?”

      “Yağmur’dan, o da babasından öğrenmiş!”

      Sevgili yazarımız, Yağmur’u da soktu romana. Yağmur kim mi? Yazarın en küçük kızı. Tam bir tekne kazıntısı. Bir dediği iki olmuyor. En çekilmez özelliği de şakır şukur ağlaması. Zırlamaya başladığında ortalığı seller götürüyor. Umarım romandaki Yağmur’un o kızla tek benzer yanı isimleridir. Bu Yağmur da ağlayıp durursa, yandık! Elinizdeki romanın sayfalarını sümükler götürür!

      Laf aramızda ben de acayip fesatım, değil mi çocuklar? Hem fesatım hem de ukalayım. Huyum kurusun, ne yapayım, ben de böyle bir periyim işte!

      Size bir sır vereyim mi? Siz siz olun, her söylediğime inanmayın. Kendimle dalga geçmeye bayılırım ben. Ciddiyetin canı çıksın! Başımıza ne geliyorsa hep o ciddi ciddi duran, kendini bir şey sanan, kasıntı insanlardan geliyor. Gerçi çok ve boş konuşanları da pek sevmem ya, neyse…

      Belki de Yağmur çok tatlı bir roman kahramanıdır. Henüz bilmiyoruz, yoksa biliyor muyuz? Gerçi ben her şeyi biliyorum, ama şimdilik size söylemiyorum. Yoksa romanın tadı kaçar.

      Neyse şekerciklerim, lafı uzatmadan okumaya devam edelim…

      KANAVOZ MU, AY ÇOK KOMIK!

      Böylece sık sık akış şemaları yapmaya başladım. Matrak bir şeyler çizdiğimde hemen ablama gösteriyordum. O da okula götürüp Yağmur’a gösteriyordu. Yağmur da babasına… Okul ve şehir turu yapan şemalarım sayesinde herkesten ilgi görüyordum.

      Akış şemalarının yanı sıra karikatürler de yapıyorum. İzlediğim çizgi film kahramanlarını da çiziyorum. Hele o çok sevdiğim çizgi roman kahramanının şaşkın köpeği yok mu, ona bayılıyorum. Gölgesinin peşinden bile koşan, sevimli bir şey. “Şu siyah köpek dursa da biraz oynasak!” diyecek kadar da saftorik.

      Karikatürlerimi arkadaşlarım da seviyor. Çizdiğim her şeyi Kalben’e de gösteriyorum. Geçenlerde yaptığım bir karikatürü çok beğendi. Kâğıda dokunup, “Bu benim olabilir mi?” demez mi? Öyle şaşırdım ki! Ağzım bir karış açık, “O… o… ol… olsun!” dedim. “İmzala da öyle ver!” deyince iyice afalladım. Benim doğru dürüst bir imzam yoktu ki…

      Kalben’e bakıp, “İ… i… im… imza mı?” diye kekeledim. “Evet!” deyip güldü. Birden keyfim kaçtı. Çünkü soyadım tam bir kâbustu. Siz hiç Eviş kadar çirkin bir soyadı duydunuz mu? Eviş yetmezmiş gibi, adım da G harfiyle başlıyordu.

      Geviş… Geviş… Geviş…

      Yok, yok “G. EVİŞ” diye imza atamazdım. O sıkıntıyla kızarıp bozardım. Ama birden kafam tatlı tatlı kaşınmaya başlamaz mı? “Tamam, aklıma müthiş bir şey gelecek!’” derken, geldi!

      Sihirli kaşıntılarım, Giray’ın o sevimli sözcüğünü bulup çıkarmıştı belleğimden.

      Kanavoz… Kanavoz… Kanavoz…

      Kavanoz demeyi beceremeyen kardeşimin uydurduğu bu sözcüğü çok severdim. Bence Kanavoz çizgilerime yakışacaktı. Üstelik ilginç de sayılırdı. Evet, bu sözcük imzam olabilirdi. Kâğıda eğilip özene bezene “KANAVOZ” yazdım. Kalben kıkırdadı.

      “Kanavoz mu, ay çok komik!”

      “Komik mi?”

      “Hı hıı, kavanoz musun sen?

      “Kavanoza benzer bir hâlim mi var?”

      “Üff Genco, kızacak ne var şimdi?”

      Sıkıntıyla ofladım. Bir çuval inciri berbat etmiştim galiba.

      Karikatürü çabucak defterinin arasına koydu Kalben. Çantasından ışıklı topunu çıkarıp, “Bahçeye geliyor musun!” diye sordu.

      “Gelmiyorum!” diyerek somurttum. “Hıhh!” deyip omuz silkti, sonra da koşarak sınıftan çıktı. Kalben’le birlikte neşem de uçup gitti.

      Moralim fena hâlde bozulmuştu. Sırama oturup kara kara düşünmeye başladım. “Kanavoz”un nesi komikti? Üstelik matrak bir şey yapmışım gibi nasıl da güldü Kalben… Bu kız yaptığım her şeyi komik buluyor zaten. Beni hiç ciddiye almıyor. Hep gülümseyerek bakıyor bana. Gülünç olan bir şeyler mi var bende? Yoksa gizli gizli dalga mı geçiyor benimle?

      Öyle bir imza attığım için pişman olmuştum. Üstelik Kalben’in ağzında bakla ıslanmazdı. “Kanavoz”u duymayan kalmamıştır şimdi. Salaklığıma yanayım!

      Soyadımdan nefret ediyorum. Kaç kere şunu değiştirelim, dedim babama. Ablam da çok ısrar etti, ama babam oralı olmadı. “Ben soyadımdan memnunum, siz büyüyünce değiştirirsiniz!” diyerek kestirip attı. Onun adı Mete olduğu için dert değil tabii. M. Eviş’in gülünç bir yanı yok ki, ama G. Eviş çok sinir bozucu. On sekiz yaşıma girdiğim gün, soyadımı değiştireceğim.

      “Gülce Eviş” olmaktan ablam da hiç memnun değil. Beş yıl sonra, o da soyadını değiştirecekmiş. “Hele bir on sekiz olayım!” diyor.

      Teneffüs bitince çocuklar sınıfa doluştular. Bir yandan da, “Kanavoz, Kanavoz!” diye bağrışıyorlardı. Yanılmamışım; bülbül gibi ötmüştü Kalben.

      Başıma üşüşen arkadaşlarım, “Bize de Kanavoz!” demezler mi, bir şaşırdım. İmzamla alay etmediklerini anladığımda keyfim yerine geldi. O sevinçle bir dolu karikatür çizip imzaladım.

      Eve gidince ablamla konuştum biraz. “Ne alıngansın Genco!” diyerek güldü bana. Çok yaratıcı olduğumu, “KANAVOZ”un da harika bir imza olduğunu söyledi. Üstelik bana şans getirecekmiş. Ayrıca beni çok şaşırtan bir şey daha yumurtladı. Anlamlı anlamlı gülerek:

      “Kalben

Скачать книгу