Скачать книгу

bak! Gerçi yeri burası değil. Ama kadınlar sanattan ne anlar! İşte, oldu!” diye bağırdı masadaki kurdeleler ve dantellerin birkaçını çabuk çabuk toplarken. “Dünyanın en güzel mozaiğini böyle şeylerle örtmüşler!”

      Birden ihtiyar adam, kanepede doğrulmuş ona gülmekte olan Signora’yı fark edince korkup irkildi. Söylediklerinin gizlice dinlenmiş olmasından ziyade, karşısına çıkan beklenmedik sevimlilikti ürkmesinin nedeni. Zira şarkıcının siyah saçları dolgun göğsü üzerine dökülmüştü ve tam da bir ressama uygun bir manzara teşkil ediyordu. Elbette bu, amcası gibi sevimsiz yaşlı bir adam için biraz şaşırtıcıydı. Amcası özür dilemeye başladı ama Signora şöyle haykırdı:

      “Tek kelime etme, her şeyi duydum ben. İyi ama neden biz kadınlar hakkında bu kadar kötü düşünüyorsun?”

      “Seninle bunu tartışmak zaman kaybı olur,” diye homurdandı amcası. “Benden ne istemiştin?”

      “Boş ver artık. Önce soruma cevap vermeni istiyorum.”

      “Ah, kadınların aklı bir karış havadadır, ayrıca mantıksız davranırlar, sonra…”

      “Biz olmasak ne yapardınız, bilmek istiyorum!”

      “Ne mi yapardık? Mutlu olurduk tabii,” diye cevap verdi yaşlı filozof canlı mimikler ve coşkulu bir ses tonuyla. “Hem de krallar gibi mutlu olurduk!”

      “Peki evlilik konusunda ne düşünüyorsun?”

      “Hım! Bence evlilik, haklarını yarıya indirmek, görevlerini ise iki katına çıkarmaktır!”

      “Harika! Harika!” diye haykırdı Bernasconi içtenlikle kahkaha atarak. “Şimdi de kadınların erkeklerden daha aşağı olduğunu kanıtla bakalım!”

      “Pekâlâ, dinle öyleyse! Bir şey varlık ölçeğinde ne kadar yüksekteyse, olgunluğa ulaşması o kadar uzun sürer. Tabiattaki evrensel bir kanundur bu. Şimdi, bundan başka ne kanıtı istiyorsun? Erkekler, akıl olgunluğuna yirmi sekiz yaş civarında ancak ulaşırken kadınlar on altı on sekiz yaşlarında bu olgunluğu kazanır.”

      “Saçmalık bu amca!” diye cevap verdi Signora, havaya kaldırdığı parmağıyla onu tehdit ederek. “Demek istiyorsun ki siz yavaş mahlûkların akıllanması otuz yılı buluyor da biz daha on dört yaşında akla ulaşıyoruz!”

      “Evet. Üstelik akla sahip olduğunuzda manzaraya bak!” diye homurdandı filozof. “Mesela, sanatta deha göstermiş bir kadın yaşamış mıdır hiç? Hatta müzik eğitimleri bile sırf erkeklere daha hoş gözükmek için öğrendikleri bir taklit ve sahtelikten ibarettir.”

      “Kabul etmeliyim ki genel olarak epey haklısın,” diye güldü Signora.

      “Üstteki cilanın altına bir kez dahi bakmış herkes bunu bilir. Kadınların konser veya operalardaki hareketlerinden de bu gerçeği görebilirsin. Dünyanın en muhteşem müziğini o bitmek bilmeyen aptal vırvırlarıyla böldüklerinde yüzlerini şeytan görsün demekten kim alabilir kendini! Yunanlar kadınlarını tiyatrodan uzak tutarak akıllıca bir iş yapmıştır çünkü bu sayede bir şeyler duyabilmişlerdir. İster müzik ister sanat söz konusu olsun, güzel bir şey karşısında sessiz olmayı bilecek kadar akıllı bir kadın gelmemiştir dünyaya.”

      “Demek bunu bana söylüyorsun ha amca?” diye sordu Primadonna kaşlarını çatarak.

      “Hım,” diye cevap verdi filozof omuzlarını silkerek. “Tek söyleyebileceğim şey, senin mucizevi bir istisna olduğundur!”

      O anda Arabella içeri girdi ve “Maestro Caraffa”nın geldiğini haber verdi.

      “Beklesin!” diye cevap verdi Bernasconi sert bir sesle.

      “Şimdi benden ne istediğini öğrenebilir miyim?” diye sordu yaşlı amca sabırsızlıkla.

      “İstediğimi senin haberin olmadan aldım bile!” diye cevap verdi Signora gülerek.

      “Ne?” diye bağırdı adam fırça gibi saçlarını öfkeyle düzelterek. “Sırf vakit öldürmek için beni bir kukla gibi kullandın demek!”

      “Ah amca!” diye karşılık verdi Signora alaycı bir gülümsemeyle. “Kim bir erkeğin kurnazlığını böyle bir oyuna kalkışacak kadar hafife alabilir ki? Böyle bir şey denemiş olsaydım, erkek aklın bunu hemen fark ederdi!”

      Yaşlı filozof sanki sirke içmiş gibi suratını ekşitti.

      “Eşeğin tekiyim ben!” diye homurdandı kendi kendine. “Tam bir aptal yerine kondum, hem de bir kadın tarafından!”

      “Yo hayır, amca!” diye bağırdı Bernasconi. “‘Evlilik insanın haklarını yarıya düşürüp görevlerini ikiye katlamasıdır,’ diyerek bana çok iyi akıl verdin. Karşılığında çok beğendiğin şu mozaik masayı kabul etmeni rica ediyorum.”

      “Signora!” diye haykırdı amca. “Ciddi olamazsın! O masaya paha biçilemez!”

      “Senin ve sanat koleksiyonun için değerli olmasına sevindim,” diye karşılık verdi Primadonna biraz kibirle. “Bir Bernasconi onda başka kıymet görmüyor. Stephano masayı odana getirir.”

      Bu sözlerin ardından başını sallayarak veda etti amcasına. Fakat ihtiyar adam ödülünü hemen almayı tercih ediyordu. Bu yüzden tıpkı çocuğunu taşıyan bir anne gibi masayı kollarına alıp gitti.

      Giriş salonunda tedirginlikten dudaklarını ısırarak beklemekte olan Maestro Caraffa unutulmuştu. Bu, genç bir bestekârdı. Napoli’nin en iyi ailelerinden birinin evladıydı. Papa XIII. Gregory döneminde Vatikan kütüphanesinin müdürü olan büyük Kardinal Anton Caraffa ataları arasında yer alıyordu. Hassas ve ince bir tabiata sahip bu yakışıklı ve yetenekli genç, kendini tamamen müziğe adamış olup yakın zamanda Napoli sahnesi için Thisiphone adlı bir opera yazmıştı. Bernasconi bu operanın primadonnası olacaktı ve temel bölümler bilhassa onun ses, vücut ve tavır özelliklerine göre yazılmıştı. Dolayısıyla, eserin başarısı veya başarısızlığı Bernasconi’ye bağlıydı. Fakat ne yazık ki Caraffa, bu otoriter şarkıcının teveccühünü kazanmayı başaramamıştı. Signora operayı prova etmeye razı gelmiyordu. Bahaneler öne sürerek provayı erteliyordu. Sonunda genç besteci biricik bestesi için endişelenmekten neredeyse deliye dönmüştü. Şimdiyse Kral’ın doğum günü kutlamalarına üç gün kalmıştı. Oysa operanın saray ve halk huzurunda o gün sergileneceği duyurulmuştu. Gecikmenin nedeni olarak Primadonna’nın ses kısıklığı gösteriliyordu. İşte Caraffa büyük şarkıcıya son bir kez ricada bulunmak için gelmişti.

      Genç adam giriş salonunda bir saat beklemişti ki Signora nihayet onu kabul etmeye tenezzül etti.

      Genç İtalyan içeri girdi. Benzi soluktu, bir deri bir kemik kalmıştı ve yüzünde bezgin bir çaresizlik vardı. Bu ifade son birkaç haftadır onu öylesine değiştirmişti ki arkadaşları sokakta gördüklerinde genç adamı zor tanıyordu.

      Signora Bernasconi kaygısız ve durgun bir halde kanepede uzanmaya devam ediyordu. Yuvarlak omuzlarını ve göğsünün kabarıklığını ortaya çıkaran dantelleri düzeltip dağılmış siyah gür saçlarını toplamaya ya da misafirini bu kadar uzun beklettiği için özür dilemeye zahmet etmedi.

      “Maestro Caraffa,” diye başladı sesini biraz pürüzlendirerek, “Sesim ne kadar kısık görüyorsunuz. Yine de biraz daha iyiyim.”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком,

Скачать книгу