Скачать книгу

ona birdenbire “Yarın fabrikaya gelmeyiniz,” dedi.

      Genç kadın sarardı. Bir an içinde hayatını kazanmak için başka ne yapabileceğini düşündü ve titrek bir sesle “Niçin? Acaba bir kusur mu ettim?” diyebildi.

      Fabrikatör başını salladı.

      “Hayır, hayır,” dedi. “Evde oturunuz. Fabrikadan alacağınız para size gelecektir. Çünkü hastaneden yeni çıktığınızı işittim. Görüyorum ki çok dermansızsınız. Bir müddet için dinleniniz.”

      Necla kızardı ve sadece “Fakat,” diyebildi.

      “Sıkılmayınız, rahat ediniz, tamamıyla iyileşiniz sonra yine çalışırsınız,” cevabını aldı.

      Necla gözlerini bu adamın yüzüne kaldırdı. Bu çehrenin her çizgisi merhamet ve insaniyet ifade ediyordu. Şimdiye kadar birkaç defa rastladığı halde ona hiç dikkat etmemişti. Acaba bunda bir maksat mı var diye biraz düşündü. Fakat fabrikatör cevap beklemeden ve Necla’nın söylemeye hazırlandığı teşekkürlerini de dinlemeden yürüdü gitti.

      Necla istirahate çekilmişti. Bu muammalı lütfun neden icap ettiğini bir türlü anlayamıyordu. Patron yaşlı bir adamdı. Necla, dünyada iyi insanların da olabileceği ihtimalini artık fikrinden silmişti. İlk tecrübe, ilk darbe ona hayatın ne demek olduğunu kâfi derecede anlatmıştı. Fakat kalbinde daima işleyen yaranın acısı hiç şifa bulmuyordu. Bursa’nın uzak bir köşesindeki bu izbe mahallede, Sıdıka’nın yanında yaşamaya alışmıştı artık. Ne yolunu bekleyeceği yolcusu ne de İstanbul’dan gelecek mektubu vardı. Hayat onun için bomboş ve ıssız bir çöldü.

      Konu komşu ona bir piçe hamile kalmış ve bu yüzden kenara atılmış adi bir kadın gözüyle bakıyordu. O, bunları hazmediyor, fakat bu hayatın böyle devam edemeyeceğini de düşünüyordu. Bir gün Sıdıka ona yüz çevirecek, belki evine kabul etmeyecekti. Bu kadın haksız değildi, muhitine karşı bunu yapmaya mecburdu. Gençliği ve güzelliğinin kendisine daima bir tehlike ve bir düşman olduğunu biliyordu. Günden güne çehresinde sıhhat ve güzellik yeniden parlamaya başladı.

      Bir akşam sütnine, çarşıdan eve geç dönmüştü. Yüzünde tuhaf bir gülüş, gözlerinde manalı bir bakış vardı. İçeri girer girmez, “Sana havadis getirdim, bil bakayım kimden,” demişti.

      Necla’nın beyninden bir rüzgâr geçmiş, kalbi hızlı hızlı atmaya başlamıştı.

      “Çabuk söyle, sütnine! Ne var Allah aşkına, ne havadisi?” dedi.

      Sıdıka, “Dur söyleyeceğim, acele etme, hele bir nefes alayım. O kadar acele de neden sanki?” diye söyleniyordu.

      Necla sedirin kenarına ilişti. Sıdıka’nın ağzına bakıyordu. Sütnine anlatmaya başladı.

      “Bak dinle. Şimdi eve geliyordum. Yolda senin fabrikatör Kemal Bey’e rastladım. Beni görür görmez durdu ve yolumu kesti.”

      Necla hemen başını çevirdi ve “Havadis dediğin bu mu Sıdıka Hanım? Yüreğimi oynattın, ben de sandım ki…” dedi. Artık fazla bir şey dinlemek istemiyordu. Ayağa kalktı.

      Sıdıka müstehzi36 bir gülüşle “Kimden havadis bekliyordun küçükhanım? O çapkın Kâmi’den mi? Hâlâ mı ondan haber bekliyorsun? O şimdi Frenk37 kızlarıyla fink atıp eğlenirken sen burada yas, matem tut; aklına şaşayım senin!” dedi.

      Necla, yarasının üzerine neşter vurulmuş gibi titredi. Aylardan beri Kâmi’nin ismi ilk defa aralarında geçiyordu. Sütnineyi başından savmaya ve söyleyeceği sözlerin ne olduğunu bilmediği halde dinlememeye çalışıyordu.

      Sütnine eliyle onu oturtmaya çalıştı.

      “Otur be kızım hele, sana söyleyeceklerim var. Azıcık dinle beni, ne oluyorsun böyle? Elbet sana o kadar diyen ondan sonrasını da diyecektir.”

      “Boş laf dinlemeye tahammülüm yok Sıdıka Hanım.”

      “Söyleyeceklerim boş laf değil be kızım, dinle beni bir kere diyorum sana. Bak ne kadar memnun olacaksın.”

      “Ooof! Allah aşkına Sıdıka Hanım, beni sinirlendirme. Görüyorsun ki çok sıkıntılıyım, niçin beni üzüyorsun?”

      “Sıkıntı ne demek? Artık gönlünü ferah tut. Kimseden fayda olmadığını anlamadın mı hâlâ?”

      Necla başını salladı. “Neme lazım benim,” dedi. “Ben kimseden artık bir şey beklemiyorum ve bir şey umduğum da yok.”

      “Beklemiyorsun ama ayağına gelen kısmeti tepmek de doğru bir şey değildir. Bu fabrikatör seni çok seviyor be kızım!”

      Necla hayret ve dehşetle “Ne? Ne söylüyorsun Sıdıka Hanım, şaşırdın mı sen? Bu nasıl söz?” diye bağırdı.

      Sıdıka, “Neden şaşırayım evladım? Pek doğru bir söz. Ben işittiğimi söylüyorum. Bu adam sana her şeyi yapacağını vaat ediyor. Bankaya istediğin kadar para da koyuyor. Sana küpeler, broşlar, konaklar, yalılar alıyor. Kapına bir de otomobil veriyor. Daha ne istersin bilmem ki… Dünyada bundan daha iyi ne olur?” dedi.

      Necla birdenbire kızardı, sonra gayri ihtiyari bir kahkaha attı.

      “Hadi sütnine, hadi! Şaka edecek zaman değil.”

      “Neden şaka edeyim be kızım? Sana istersen yemin de edeyim.”

      “E peki, bu adam deli mi acaba, buldu buldu da beni mi buldu?”

      “Hiç de deli değil. Senden iyisini nereden bulacak? Ben Bursa’nın eskisiyim, bilirim. O iyi bir insandır. İhtiyar ve hastalıklı bir karısı vardır. Senelerden beri hep onunla uğraşır, tebdilihavaya38

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Artık az kullanılan, hiç kullanılmayan ya da zamanla anlamı değişen kelimelerin günümüz Türkçesindeki karşılıklarını dipnot olarak ekledik. Bu kelimeleri, kitabın en sonunda alfabetik olarak listelenmiş şekilde bulabilirsiniz. (e.n.)

      2

      İkiyüzlü.

      3

      Besleme kız.

      4

      Tapon: a. Niteliği düşük. b. (Mec.) Aşağı seviyeden kimse.

      5

      Saflığı

Скачать книгу


<p>36</p>

Alaycı.

<p>37</p>

Osmanlılarda Avrupalılara, özellikle Fransızlara verilen ad.

<p>38</p>

Hava değişimi.