Аннотация

Аннотация

Аннотация

Аннотация

Türk edebiyatında Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla birlikte artış gösteren aşk romanları, özellikle kadın yazarlar tarafından rağbet gören bir tür olmuştur. İlk olarak 1925 yılında yayımlanan «Yaban Gülü» adlı eseriyle Güzide Sabri, döneminin popüler aşk romanı yazarları arasında yer alırken bu akımın öncülerinden biri olarak sayılabilir. Umut ve umutsuzluk arasında yalpalayan iki gencin aşkını anlatan «Yaban Gülü», Güzide Sabri’nin güçlü betimlemeleri ile hafızalara kazınmaya aday. Bir tebessümüne, bir bakışına feda olunacak denli güzel ama talihsiz Leyla ile aşkın en ızdıraplı kuyularına düşüp kendini kaybeden Feridun, aşkın her hâlini bizlere yansıtırken kalplerde ince bir sızı bırakıyor… «Keşke güzel olmasaydım. Keşke köyümün ıssız, viran köşelerinde kalsaydım da varlık içinde yoksullukla inleyen gönlümün acılarını duymasaydım…»

Аннотация

Güzide Sabri sanat hayatını şiir, hikâye gibi türlerle şekillendirse de ona asıl şöhret kapısını aralayan romanları olmuştur. 1899 yılında Hanımlara Mahsus Gazete’de tefrika edilen Münevver, Güzide Sabri’nin 1901 yılında kitap hâline getirilen ilk romanıdır. Bu eseri diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise yazarın, doğum yaptıktan sonra kan kusarak yaşamını yitiren en yakın arkadaşı Münevver Hüsniye’den etkilenerek gerçeklikten yola çıkarak kaleme almış olmasıdır. Romanın büsbütün farklı bir tabiata sahip başkahramanı Münevver, “aydın” anlamına gelen isminin aksine “karanlık” bir hayat sürmektedir. Öyle ki pek çok kişide hüzünlü duygular uyandıran sonbaharın onun nazarında farklı bir ehemmiyeti vardır. Bütün güzelliklerin ızdıraba döndüğü, rayihalı rengârenk çiçeklerin kuruyup yok olduğu bu ölü mevsim gibi onun da ruhu yaşamaz olmuş, yüreğinde açan tek çiçek solmuştu. Okuyucularını tesiri altında bırakan bu kitapta sevenler kavuşacak mı yoksa vuslat mahşere mi kalacaktı?.. «Bak, şu dökülen, ölen yapraklara… Hayatın zevalini tasvir eden ne acı, ne ibretli bir levha değil mi? İnsan bunların düştüğünü gördükçe her saadetin bir felaketi, her hayatın acı bir nihayeti, her kemalin bir zevali olduğunu düşünüyor.»