Скачать книгу

Çuvalda mermi kalıbı ve fişek yapmak için tahta bir torna, içinde barut tozları bulunan bir kutu ve eritilmiş kurşun izlerini taşıyan küçük bir tencere vardı. Bir sabah saat beşte, Pardon isimli bir yurttaş evinde fişek hazırlarken görüldü. Aynı adam, Barricade-Merry bölümüne üye olmuş, 1834 kalkışmasında öldürülmüştü. İşçilerin dinlendikleri vakitte, Picpus Kapısı ile Charenton Kapısı arasında, nöbetçilerin bulunduğu bir yolda, bir meyhane kapısının yanındaki iki duvar arasında iki adamın randevusu dikkati çekmişti. Onlardan biri ceketinin altından çıkardığı tabancayı arkadaşına veriyordu, tabancanın ıslandığını fark etti ve tabancayı tekrar doldurdu; kuru barut kattıktan sonra, birbirlerinden ayrıldılar. Daha sonraları Beaurbourg Sokağı’ndaki bir kalkışmada öldürülen Gallais isimli biri, evinde yedi yüz fişek ve yirmi dört tüfek mermisi bulunduğunu anlatarak caka satıyordu. Hükûmet günün birinde eline geçen bir bildiriden, bir mahallenin silahlandırıldığını ve iki yüz bin de fişekleri olduğunu öğrendi. Bir hafta sonra, otuz bin fişek dağıtıldı. İşin en tuhaf tarafı polisin bunlardan birine bile el koyamaması oldu. Ele geçirilen bir mektupta şunu okumuşlardı: Vakit yaklaştı, dört saat içinde seksen bin yurtsever silahlanacak.

      Bütün bu politik isyanın yine de sakin geçeceğini söyleyebiliriz. Kaçınılmaz olan fırtına patlak vermek üzereydi. Henüz yer altında olan bu kalkışmada birçok tuhaflık vardı. Yaklaşan fırtınadan söz ediyordu herkes. Soylular bunu işçilerle tartışıyorlardı. Şu tür sözler ediliyordu: “Nasıl gidiyor gelmekte olan?” Bunu çok sıradan bir şey gibi soruyorlardı, tıpkı “Karınız nasıl?” der gibi. Moreau Sokağı’nda, bir mobilya taciri soruyordu: “Saldırı ne zaman?” Başka bir esnaf şöyle diyordu: “Çok yakında saldıracaklar, eminim. Bir ay önce on beş bin kişiydiniz, bugünse yirmi beş bin kişi oldunuz.” Esnaf tüfeğini veriyordu ve komşusu da hediye olarak yedi franga satmak istediği bir tabancayı isyancılardan birine uzatıyordu. Aslında ihtilal ateşi giderek harlanıyordu. Fransa’nın ve Paris’in her yerini sarmıştı bu ateş. Her yerde tek yürek atıyordu. Tıpkı insan bedeninde oluşan ve bazı iltihapların meydana getirdiği zarlar gibi gizli dernekler ülkenin her yerindeydi. Hem legal hem illegal olan, Halkın Dostları Örgütü’nden İnsan Hakları Derneği kurulmuştu. Bu dernek, bildirilerinden birine “Cumhuriyetin 40. Yılının Pluviôsa Ayı” tarihini atmıştı. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararlarına karşı çıkarak şubelerine daha sonra iptal edilecek isimleri vermekten çekinmiyorlardı. Şubelere şu isimleri vermişlerdi:

      Mızraklar

      Tehlike Çanı

      Tehlike Topu

      Frigyalı Başlığı

      21 Ocak

      Haytalar

      Dilenciler

      İleri Yürüyüş Robespierre

      Seviye

      Muvaffak Olacağız

      İnsan Hakları Derneğinden, Hareket Derneğinin kurulması sağlanacaktı. Bunlar dernekten ayrılıp öne fırlayan sabırsız heveslilerden oluşan diğer birliklere yani asıl örgütlere katılmayı istiyorlardı. Üyeler, oraya buraya çekiştirilmekten şikâyet ediyorlardı. Örneğin, Galli Derneği ve Belediyelerin Örgütlenme Komitesi; Yayın İçin Özgürlük, Yayın ve Bireysel Özgürlük Derneği, Dolaylı Vergilere Karşı Halkın Eğitimi için örgütler… Daha sonra Eşit İşçiler Derneği de üç kısma ayrılıyordu: Eşitlikçiler, Komünistler ve Reformcular. Daha sonra Bastille Ordusu, bir onbaşının idaresindeki dört adam, bir çavuşun yönettiği on adam, bir teğmenin buyruğundaki yirmi kişi ve bir teğmenin emrindeki kırk kişiden oluşturuldu; orduda birbirlerini yakından tanıyan belki sadece on kişi çıkardı. Baştaki komitenin iki kolu vardı: Hareket Derneği ve Bastille Ordusu. Paris’teki dernekler diğer kentlerde kök salmışlardı. Lyon, Nantes, Lille ve Marsilya’nın da “İnsan Hakları” dernekleri vardı: Charbonnière ve Özgür Bireyler adlı dernekler; Aix’de de Congourde isimli bir dernek kurulmuştu, bu dernekten sizlere daha önce de bahsetmiştik.

      Paris’te Saint Marceau Mahallesi de neredeyse Saint-Antoine Mahallesi kadar karışmış durumdaydı, okullar da mahalleler kadar karışıktı. Saint-Hyacinthe Sokağı’nda bir kahve, MathurinsSaint-Jacques Sokağı’ndaki Sept-Billards Meyhanesi, öğrencilerin lokalleri hâline gelmişti. Angers ve Aix’in Congourde’daki üyeleri ile birleşen ABC Dostları, değindiğimiz Kafe Musain’de toplanıyorlardı; bu gençler, zaman zaman da daha önce belirttiğimiz gibi Mondétour Sokağı’ndaki bir restoran olan Corinthe’de toplanırlar ancak bu toplantıları her zaman gizli yaparlardı. Diğer toplantılar herkese açıktı. Bir kovuşturmadan alınan şu diyalogdan, onların ne kadar cesur olduklarını görebilirsiniz:

      “Bu toplantılar nerede yapılıyor?”

      “Paix Caddesi’nde.”

      “Kimin evinde?”

      “Sokakta.”

      “Orada hangi birimler vardı?”

      “Sadece bir tanesi.”

      “Hangisi?”

      “Manuel birimi.”

      “Lider kim?”

      “Ben.”

      “Siz hükûmete karşı çıkmak için çok gençsiniz, emirleri kimden alıyordunuz?”

      “Merkez komiteden.”

      Béford, Lunéville ve Epinal kalkışmalarından anlaşılacağı üzere, ordu da halk gibi karışmaya başlamıştı. Elli ikinci, beşinci, sekizinci, otuz yedinci ve yirminci süvari birliklerine güven duyuluyordu. Burgonya’da, güneydeki şehirlerde “Özgürlük Ağacı” dikiliyordu; bunlar aslında kırmızı başlıkları olan fenerlerdi. İşte durum böyleydi.

      Konuyu anlatmaya başlarken söylediğimiz gibi, Saint-Antoine Mahallesi, içlerinde bu ayaklanmaya sabırsızlananların başında geliyordu; diğerlerine kılavuzluk edebilecek konumdaydı. Bir arı kovanı gibi kalabalık, karıncalar gibi çalışkan, cesur ve öfkeli bu mahalle, bir deprem heyecanıyla bekliyordu. Fakat bütün bu karmaşanın içerisinde bile herkes çalışmaya devam ediyordu. Evlerin çatı katlarında saklanan öyle acılar, öyle mahrumiyetler vardı ki bunları kelimelerle ifade etmek mümkün değildi. Bu tavan aralarında, aslında zekâ ile mahrumiyetin birbirlerine yaklaşmalarından felaketlerin doğabileceği nitelikte nadiren görülen dâhiler de yaşıyordu. Saint-Antoine Mahallesi’nin, ihtilallerin doğal olarak ortaya çıkardığı şekilde ticari krizin, iflasların, grevlerin ve işsizliklerin sonuçlarının hedefi olmasından dolayı başka sorunları da vardı.

      Kalkışmalarda vurduğu darbenin dönüp kendisine gelebilme olasılığı olduğundan yoksulluk gerekçe ve etkiler oluştururdu. Gururlandıran özelliklerle dolu, içten içe kaynayan, hep çarpışmayı bekleyen, patlamalara hazır, daima öfkeli bir halk; parlamak için bir kıvılcım bekliyordu. Saint-Antoine Mahallesi, Paris kapılarındaki sıkıntıların ve düşüncelerin cephaneliğidir aslında. Daha önce okuduğumuz satırlarda da belirttiğimiz gibi, Saint-Antoine Mahallesi’nin meyhaneleri, tarihî bakımdan çok tanınan yerlerdir. Bu isyan günlerinde, sözler insanı şaraptan daha fazla sarhoş eder. Orada sanki geleceği gören ruhlar ve gelecek sezilir. Saint-Antoine Mahallesi’ndeki meyhaneler, tıpkı Roma’nın yedi tepesinden biri olan Mont-Aventin’de, büyücü kadının ini üzerinde yükselen ve gelenlere o derin nefesleri saçan meyhanelere benzer. Orada Ennius’un bahsettiği büyücünün meyinden içilir, yani Saint-Antoine Mahallesi aslında halkın bir nevi deposu gibidir. Devrimci sarsıntının açtığı çatlaklardan halkın egemenliği sızar. Belki bu egemenlik de arada bir hatalı davranır, herhangi bir kuruluş gibi yanılabilir ama bunlara karşın yüceliğinden hiçbir şey kaybetmez. Halkın egemenliği için Yunan mitolojisindeki o tek gözlü devden söz ederken kullanılan

Скачать книгу