Скачать книгу

bile ayrılmamak için yastığının altına koyan Hortense ertesi gün erkenden uyandı, babasından kalkar kalkmaz bahçeye gelmesini rica etti.

      Dokuz buçuğa doğru baba, kızının arzusuna uyarak onu koluna takmış, birlikte rıhtımlar boyunca Royal Köprüsü’nden Carroussel Meydanı’na doğru gidiyorlardı.

      Hortense, bu geniş meydanı geçmek için dar bir geçitten çıkarken “Baba, başıboş geziyormuş gibi yapalım!” dedi.

      Babası şaka ederek “Burada başıboş gezilir mi?” diye sordu.

      “Müzeye gitmek niyetiyle evden çıktık.” dedi Hortense. Doyenne Sokağı üzerine zaviye-i kaime hâlinde uzanan evlerin duvarlarına yaslanmış barakaları göstererek “Bak, orada çerçiler, tablo tacirleri var.” dedi.

      “Kuzinin orada oturuyor.”

      “Biliyorum ama bizi görmemeli…”

      Baron kendini Madam Marneffe’in -ki derhâl onu düşündü- pencerelerine otuz adım yakın hissedince kızına, “Ee, ne yapmak istiyorsun?” dedi.

      Hortense babasını, eski Louvre galerileri boyunca uzayan ev yığınının köşesinde, Nantes Konağı karşısındaki dükkânlardan birinin vitrinine doğru sürükledi. Babasını, sanki alacağı yarayı ona teskin ettirecekmiş gibi dün güzel ihtiyarın kalbine hayalini salan ufak tefek, güzel hanımın pencerelerine bakmakla meşgul bırakarak dükkâna girdi. Baron, karısının nasihatini tatbike başlamaktan kendini alamadı.

      Madam Marneffe’in cana yakın meziyetlerini hatırlayarak kendi kendine “Bizi, küçük burjuva kadınları paklar.” diye söylendi. “Bu ufak tefek kadın bana açgözlü Josépha’yı çarçabuk unutturacak.”

      İşte, aynı anda hem dükkânın içinde hem de dışında olup bitenler:

      Yeni dilberinin pencerelerini tetkik ederken Baron, redingotunu fırçalayarak dışarıyı gözetleyen, meydanda birini bekliyormuş gibi yapan kocayı gördü. Âşık Baron önce görünmekten, sonra da tanınmaktan korkup eve ara sıra göz ucuyla bakabilecek şekilde arkasını Doyenne Sokağı’na döndü. Bu hareket onu, rıhtımlar gelerek evine girmek için köşeyi dönen Madam Marneffe’le hemen hemen yüz yüze getirdi. Valérie, Baron’un şaşkın bakışını görünce sarsılmış gibi oldu, fenlenmiş bir kadının göz işaretiyle mukabele etti.

      “Dilber kadın!” diye Baron bağırdı. “İnsana pek çok çılgınlıklar yaptıracak kadın!”

      Madam Marneffe, kati ve şiddetli bir karar vermiş bir kadın gibi dönüp, “Siz Mösyö Baron Hulot’sunuz, değil mi? diye karşılık verdi.

      Gittikçe şaşkınlığı artan Baron bir tasdik işareti yaptı.

      “O hâlde, mademki tesadüf bizi iki defa göz göze getirdi, sizi meraka düşürmek veya alakadar etmekle bahtiyarım. Çılgınlıklar yapacak yerde, bize karşı adalet göstermenizi söyleyeceğim. Kocamın talihi size bağlıdır.”

      Baron kibar bir eda ile sordu:

      “Ne demek istiyorsunuz?”

      Kadın gülümseyerek karşılık verdi:

      “Kocam; Harbiye Nezaretinde, sizin dairenizde, Mösyö Lebrun’ün kısmında, Mösyö Coquet’nin bürosunda memurdur.”

      “Hazırım, madam… Madam?”

      “Madam Marneffe.”

      “Madam Marneffeciğim, güzel gözleriniz için haksızlık etmeye de hazırım. Evinizde bir kuzinim var, onu bugünlerde mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda görmeye geleceğim, orada bana dertlerinizi söylersiniz.”

      “Cüretimi affediniz, Mösyö Baron ama neden böyle konuşmaya mecbur olduğumu anlayacaksınız, hiç kimsem yok.”

      “Ah! Ah!”

      Kadın gözlerini indirerek “Oh! Mösyö, hislerimi yanlış anlıyorsunuz.” dedi.

      Baron, güneş batmış sandı.

      “Umutsuzum ama iffetli bir kadınım.” diye kadın devam etti. “Altı ay önce biricik hamimi, Mareşal Montcornet’yi kaybettim.”

      “Yaaa! Siz onun kızısınız demek!”

      “Evet, mösyö ama hiçbir zaman beni tanımadı.”

      “Servetinin bir kısmını size bırakabilirdi o zaman!”

      “Bana hiçbir şey bırakmadı, mösyö. Çünkü vasiyetname bulunmadı.”

      “Oh! Zavallı yavru, Mareşal’i inme ansızın alıp götürdü. Yok canım, umutsuzlanmayınız madam, imparatorluğun Şövalye Bayardlarından birinin kızına verilecek şey bulunur.”

      Madam Marneffe, Baron’u zarif bir eda ile selamladı, o da Baron gibi muvaffakiyetinden gurur duydu.

      Baron, kadının belki de mübalağalı bir zarafet verdiği elbisesinin dalgalı hareketini tahlil ederken kendi kendine söylendi:

      “Sabahın bu vaktinde hangi yere batası yerden geliyor? Yüzünde hamamdan geldiğini düşündürmeyecek kadar fazla bir yorgunluk var, kocası da onu bekliyor. Olur şey değil; bu, insana türlü türlü şeyler düşündürüyor!”

      Madam Marneffe eve girince Baron, kızının dükkânda ne yaptığını öğrenmek istedi. Dükkâna girerken bile, durmadan Madam Marneffe’in pencerelerine baktığından, içeriden şaşkın gibi çıkan solgun yüzlü, keskin kurşuni gözlü, siyah merinostan yazlık bir palto, kaba bez bir pantolon ve sarı deriden tozluklu pabuç giymiş bir gence az kalsın çarpıyordu. Gencin Madam Marneffe’in evine doğru koştuğunu, oraya girdiğini gördü. Dükkânın içine süzülünce Hortense kapının önünde, ortada bir masanın üzerinde göz önüne konmuş meşhur heykeli derhâl fark etti.

      Onu tanımasına sebep hadiseler olmasaydı bile, bu şaheser büyük şeylerin Brio’su denen tarafıyla genç kızın gözüne çarpardı; o kız ki İtalya’daki Brio heykeli için elbet modellik edebilirdi.

      Deha sahibi kimselerin bütün eserlerinin bütün gözlerde, hatta cahillerin gözlerinde bile o parlak, o muhteşem görünüşü aynı derecede değildir. Onun için Raphael’in meşhur Transfiguration’u, Madone de Foligno’su, Vatikan’daki Stanze’lerin freskleri insanda, Sciarra galerisinin Joueur de Violon’u, Pitti galerisindeki Donilerin portreleri ve Vision d’Ezechiel, Borghèse galerisindeki Le Portement de la Croix, Milano’daki Bréra Müzesi’nin Le Mariage de la Vierge’i gibi ani hayranlık uyandırmaz. Tribune’deki Saint-JeanBaptiste’le Roma Akademisindeki Saint Luc Peignant la Vierge, X. Léon’un portresiyle Dresden’deki La Vierge portresi kadar cazip değildir. Bununla beraber, hepsi de aynı kıymettedir. Dahası var! Stanze’de Transfiguration, Camaieuxler ve Vatikan’daki Üç Şövalye tablosu mükemmeliyetin, kemalin son haddidir. Lakin bu şaheserler bütünlükleriyle anlaşılabilmek için, bilgili bir insan tarafından beğenilmek için bir nevi kendini zorlamayı, bir tetkiki icap ettirir. Oysaki Violoniste, Mariage de la Vierge, Vision d’Ezéchiel gözlerin çifte kapısından kendiliklerinden kalbinize girer, oraya yerleşirler. Onu böyle eziyetsiz kabul etmek hoşunuza gider. Bu, sanatın erişilecek son noktası değil, saadetidir. Bu vakıa gösterir ki sanat eserlerinin doğuşunda, ailelerdeki aynı doğuş tesadüflerine rastlanır; ailede, güzel olarak dünyaya gelen, her şeye güler yüz gösteren, her şeyi kolay gelen, annelerine acı vermeyen, bütün hasletlere mesut bir şekilde sahip çocuklar vardır; nihayet, aşk çiçekleri gibi deha çiçekleri de vardır.

      Tercümesi imkânsız olan, kullanmaya başladığınız bu İtalyanca “Brio” kelimesi ilk eserlerin

Скачать книгу