Скачать книгу

Onlar da her merkezin etrafı ve civarında mühim ticari hizmetlerde bulunurlardı. Gerçi bunlar maaşlı adamlar değil iseler de komisyonculuk suretiyle külli iş görerek kendileri kazandıkları gibi kumpanyayı da memnun ederlerdi.

      Kumpanyanın ahvalini “-dı, -di” diye mazide olmuş şeklinde tarif edişime sebep bu kumpanyanın şimdi mevcut olmaması kaziyesidir. 1870 senesinde Almanya ile Fransa arasında meydana gelen savaş, Fransız ve Cermen unsurlarının böyle bir ticaret maksadı üzerindeki ittihat imkânını artık ortadan kaldırdığından beyan ettiğim büyük ticaret şirketi de işte bu muharebenin iki büyük millet arasında oluşturduğu ebedî muhalefete feda olunmuştur.

      Ben bu şirketin seyyar müfettişi idim. On sene kadar, zikredilen şirketin hizmetinde kara ve deniz merkezlerinin tümünü gezdiğim gibi birkaç defa Amerika, Çin ve Japonya’ya kadar da seyahatler icra ettim.

      Kendimde ticaret için heves ve merak yoktur. Asıl hevesim insanların yaşantıları üzerinde inceleme ve araştırmada bulunmaktır. Fakat bu merak, uzun seyahatleri gerektirdiğinden ve masrafına takat ve kudretim olmadığından bu ticaret müfettişliğini kabul ettim ki, kumpanyanın seyahat masrafımı karşılamasına karşılık ben de şirketin bana vermiş olduğu işleri güzelce yerine getirdikten sonra zamanımın kalanını kendi hususi merakım olan antropoloji ve etnografik fenlerine ayırmaktır.

      1864 senesinde idi ki, Amerikalıların petrol gazı yüzünden milyonlar kazanmalarını, hasetli bakışlarla gören Avrupa tacirleri bu yolda Amerika ile rekabet gayretini artırdıkça artırarak Hazar Denizi sahillerinde bulunup o zamana kadar Rusların pek az istifade edebildikleri petrol kaynaklarını işletmek hevesine düştüler. Birkaç büyük kumpanya bu konuda Rusya Devleti ile bir anlaşma imzalamak için evvel be evvel malum deniz sahili üzerinde tetkik icrasına giriştiler. Bazıları maden mühendisleri gönderdiler ise de bizim şirket her teşebbüsten evvel oralarda bir kere benim gidip görmemi ve müşahedelerime dair bir rapor vermemi tercih etti. Dolayısıyla zikrolunan 1864 senesi Şubat’ında Hamburg’dan Viyana’ya geldim. Tuna Nehri henüz donmuş bulunduğundan on beş gün kadar Viyana’da vakit geçirdim. Nehrin buzları çözülür çözülmez tecrübe yollu ilk gönderilen vapura binip Golos’a geldim. Orada vapuru değiştirip küçük bir Rus vapuruna binerek İsmailof denilen Besarabya iskelesine varıp oradan da kayığa binerek Odessa’ya ve sonra Sivastopol yoluyla Azak limanına giden bir Rus vapuruyla Anapa’ya varmış oldum.

      İcrasına memur olduğum bu keşif seyahati için Hamburg’da tertip olunan plan gereğince Anapa şehri benim merkez noktam oldu. Malum şehirden kalkıp yalı boyunca Abaza memleketlerini geçtikten sonra Kutais kasabasına varacak, sonra Argani ve Terek nehirlerinin kaynak ve mecrasından, yani Mozdok kasabası üzerinden Daryal adındaki meşhur geçidi geçip Tiflis’e inecek idim ki, oradan da Kür Nehri ile Hazar Denizi’ne kadar varıp Bakü limanına varacaktım.

      O zamana kadar birçok seyyahların Avrupa’ya getirdikleri birçok gazetelerin neşrettikleri malumat tamamıyla zihnimde bulunduğundan ben biliyordum ki petrol kaynağına dair edilecek tahkikat için Kafkas silsilesinin geçitlerini geçmeye çalışmak hiç de gerekmez. Ejderhan yolu tutulacak olursa tren ve vapur ile Bakü’ye kadar varmak pek kolaylaşıp oraya vardıktan sonra da petrol memleketinin ta orta yerine varılmış sayılır. Ancak Kafkas dağlarında külliyetli altın madenleri bulunduğu Herodot ve Strabon gibi büyük zatların zamanından beri meşhur bulunduğundan, eğer malum madenden şimdiki hâlde de kabileler arasında malumat var ise zikredilen malumatları da edinmek ve işin derecesine göre daha sonra bu mesele ile de başkaca uğraşmak da kumpanya için lüzumlu olduğundan direktörler bu yolu tercih etmişlerdi.

      Buna ben de ziyadesiyle memnun oldum. Çünkü Volga, Odessa ve Hazar Denizi birkaç defa seyahat etmiş bulunduğum yerlerdendi. O yolu tercih etmek gerekse idi, yeni bir şey göremeyeceğimden pek de memnun olmayacaktım. Bu yeni yer ve kıta ise pek çok kimseler için olduğu gibi benim için de meçhul memleketlerdendi. Ayrıca bu yeni yerler eski ve kadim etnografya ve antropoloji fenlerince fevkalade bir ehemmiyete haiz bulunduğundan oradan geçmek nazarımın önüne yeni ve geniş bir alan daha açmış olacaktı.

      Bu kıtada seyahat edecek olan yabancılar için en büyük ehemmiyetler ile tedariki lazım gelen şey tercümandır. Zira yerine göre iki üç günlük mesafede bir kavmiyet ve lisanları tümüyle başka olan adamlar içine düşüldüğünden Anapa’dan Bakü’ye kadar hiç olmaz ise beş altı lisan bilinmelidir ki, seyyah kısmı muhtaç olduğu malumatı istediği gibi alabilsin.

      Zikredilen memleket hemen bir asırdan beri Rusya idaresi altında bulunduğundan Rus lisanının oralarda yaygınlaştırılması lüzumu hatıra gelir ise de bu hatıranın pek yanlış olduğu derhâl ortaya çıkar. Kafkas kavimleri Rusya’ya hâlâ ısınamamış olduklarından ticaretleri olan adamların dışında Rus lisanını öğrenenler yoktur. Hatta Ruslar bile buralarda seyahat edecekleri zaman maiyetlerinde tercüman bulundurmaya muhtaçtırlar ve tercüman tedarik olunabilecek yer ise Anapa olduğundan orasının merkez seçilmesine de bu durum sebep olmuştur.

      Anapa’da tedarik edilecek tercümanların hemen tümü Kutais ahalisinden olan Ermenilerdir. Bunlar Kafkas kavimlerinin çoğunun lisanına vâkıf oldukları gibi Rusça ve Türkçe de bilirler. İçlerinde Fransızca konuşanlar da nadir değildir. Çünkü Avrupalı seyyahlar çoğunlukla Fransızca konuştuklarından ve icraatın en çoğunu da bunlar verdiğinden Tiflis’te hususi surette lisan tahsil etmiş Ermeniler şu tercümanlık hizmetinden çekinmezler.

      2

      Anapa’ya vardığımda muhtaç olduğum tercümanı ele geçirinceye ve yol için gereken iki hayvanı tedarik edinceye kadar üç dört gün ikamete mecbur oldum. İstediğim gibi bir tercümanın Kutais kasabasından gelmesi icap ettiğinden, Anapa’daki Ermeniler tercümanın gelmesi için oraya mektup gönderdikleri gibi kuvvetli ve sağlam basan iki beygir satın almaya da Anapa’da ticaret şirketimizin hizmetinde bulunanlara havale ettiğimden, ben asıl merakım olan seyyahlığı icra için şehrin etraf ve civarını gezmeye başladım.

      Osmanlı vezirlerinden Ferruh Ali Paşa’nın burayı kendisine merkez seçmesiyle Anapa kalesini âdeta yeniden inşa etmesi siyaset ve askeriyece ne kadar mühim olduğunu takdir edemezsem de Kuban Nehri ticaretini Tamanlılar elinden alıp kendi idare merkezine dönüştürmek için bundan güzel bir mevki seçemeyeceğini anlayıp bu adamın büyüklüğünü canıgönülden teslim ettim. Şimdi oralar, tümüyle Rusların eline geçmiş bulunduğu hâlde bile ticaretçe Anapa’nın ehemmiyeti Taman ve Kerç değil Akfa’dan bile ziyade olduğu gibi âdeta bütün Kafkasya’nın da iskelesi sayılır.

      Anapa’dan kalkıp yalı boyunca Abazistan’ın en büyük iskelesi olan Sohumkale’ye varıncaya kadar kumpanyamızın düşündüğü altın madenlerine dair hiçbir işaret bulunmadığı gibi asıl vazifem olan petrol kaynağına dair olarak da hiçbir haber alamadım. Ben burada Abaza kavminin diğer Kafkas kavimlerine nispetle medeni terakkide daha ziyade gelişmiş olduklarını görerek yoluma devam ediyordum. Kutais’ten getirilip hizmetime verilmiş olan Mihran Baron adındaki Ermeni, şimdiye kadar kim bilir kaç seyyaha yol göstermiş ki bir Avrupalının kendisinden sual edebileceği şeyleri zaten öğrenip cevaplarını da hazırlamış olduğundan her sualime tam arzum derecesinde geniş cevaplar vererek beni memnun ediyordu.

      Sohumkale’ye gelinceye kadar sahilde bulunan köyler, bu gelip giden seyyahlardan aldıkları paraların lezzetini tamamıyla almışlar gördüm. Gerek dağ ve gerek ova ahalisinden olan yarı medeni adamlar da misafirperverlik gibi asli olan eski özelliklerini çoktan kaybettiklerini müşahede ettim. Bunlar bizim gibi yabancıları öyle bedava olarak evlerinde yatırıp, yedirip içirip misafir etmedikleri gibi, yeme içme ve misafir etmek için istedikleri akçeye hakiki fiyatlarından pek ziyade istemek tamahkârlığını da öğrenmişlerdir.

      Sohumkale’den ayrılıp Kutais yolunu tuttuğumuz zaman Kafkas Dağları’nın güçlüğü bizi karşılamaya

Скачать книгу