Скачать книгу

edeceğim. Çünkü böyle şey işitmemişim. Ben pek çok Osmanlı konaklarına girerim. Onlarda rastladığım şeyler hep hanımların son moda süslenmek istemesi, eh oldukça, beylerin kendi hanımlarının bu fikirlerine karşı gelmeleridir. Burada ise onun aksini görorum.”

      Meryem Dudu, modiste söyleyerek:

      “Bizim beyefendiyi tanırsın?”

      Modist: “Eh şöyle beş dakke göz göze geldik.”

      Meryem Dudu: “Eğer gördüğünde dikkatli olaydın son sistem alamod bir bey olduğunu anlar idin.”

      Modist: “Merakta olma, dikkat etmişim… Kostümünün kupu18 dikkatimden kaçtı zannedersin? O makas Pariz terzilerinin tutumudur. Burada şapo koyan Rumlar, İtalyanlar terzidirler sanki?”

      Meryem Dudu: “He babanın canına rahmet… Ben leb dedim sen şıp deyi leblebiyi çıkardın. Bizim Hami Bey dört sene Pariz’de oturdu.”

      Modist: “Deminden sana Hezar’ım demedim?”

      Meryem Dudu: “E kardeş anladım ki Hezar’sın… Bizim bey Pariz’e gitmezden bu hanımla evlenmişti. Tekrar buraya döndüyse fikrini de kökünden dönmüş bulduk. Ben beyin oda hizmetçisiyim. Sabahları buyon’unu, alakok öf’ünü,19 sütlü kahvesini hep ben ederim. Beni yeniden egzersis’e koydu. ‘Servis hazırdır, buyurun.’ demek nasıl olacağını, kuver’in20 sofra üzerine nasıl oturtulacağını, tepsi tabak nasıl tutulur olduğunu bana ta eliften talime başladı. Şimdiki hâlimden memnundur. Bazen bana iltifat olsun deyi ‘Mari elin işe o kadar yatmıştır ki Pariz’e gitsen en menşur bir restoranda servant’lık ederek geçinebilirsin.’ der. Ben de bu lafları iltifat deyi dinlerim. İşte lafın kuryuğunu kaçırdım, ne door idim? Ha bey Pariz’e gittiğinde bu hanımla evlenmişti. Ondan avdet buyurduysa bey şeker olmuştu. -Hatırınız kalmasın gelin hanım- Hanım ise bunda şap kalmıştı. İç şapla şeker birbirine kaynar? İşte o gün bugün çalışıyor ki hanım da biraz şekerlensin.”

      Saffet Hanım: “Ben böyle korselerin içinde sıkışa sıkışa mı şekerleneceğim?”

      Modist: “Bu hanımı aldıklarında görmediler ki böyle şişmandır?”

      Meryem Dudu: “Kız iken pek narin bir vücuttu. Çok güzel idi. Bey Pariz’de iken hanım da burada şişmanladı. İşte böyle battal oldu.”

      Modist: “Beyi görsem söylerim, hanıma böreği, pilavı yasak etmeli. Tembellikten kurtarmalı, evin içinde çokça in bin ettirmeli, bu yolda ben çok ka görmüşüm. Kazazların Agavni iki sene evvel ne battal bir karıydı? Kocası Onnik onu az vakitten keçiboynuzuna çevirdi. Görünüyor ki gelin hanımın beyi de biraz tembeldir.”

      Meryem Dudu: “Hasılı efendim, şimdicik bir türlü birbirine uymayorlar. Hanım eski kafada gidiyor. Bey opera söylüyor.”

      Modist: “Hiç ummazsın ki bir müddet sonra beyinlerine21 uygunluk gelsin?”

      Meryem Dudu: “Aklım ona yatmıyor.”

      Modist, korsenin sıkıştırması ile yüzü ağlar bir hâl alan Saffet Hanım’ı dikkatle süzerek:

      “Beyi hanıma fena bir şey emretmiyor. Alamod urba koysun diyor. İncelsin, zariflensin arzu edor. (Saffet’e karşı) Müslümanlığın müsaadesi vardır. Öyle ise siz de bu beyden tatlik olunuz.22 Ayırt olunuz. Sırtı cüppeli bir babaya varınız. Yok ama lafımın kusuruna kalmayınız.”

      Saffet Hanım, öfkelenerek:

      “Ah dilin tutulsun. Kocamdan neye boşanayım? İşte böyle bağıra çağıra bu bela berzah şeyleri giymeye elbette alışırım.”

      Modist: “Kendi keyfine a hanımefendim… Ah hani ki alışasın. Kendime bir yağlı müşteri daha bulmuş olurum. Şu yetmiş numero korsayı vücuduna uyduruncaya kadar yetmiş türlü derde girdim.”

      Saffet Hanım: “Kocamdan boşanırsam o benden sonra alacağı kadınların hiçbirisiyle geçinemez. Onun derdini benden başka kimse çekmez.”

      Modist: “Beni meraka koydunuz? Beyiniz o sivilize23 çalımıyla beraber size cefa ediyor?”

      Saffet Hanım: “Ah kokona nasıl anlatayım?”

      Modist: “A şaştım… Küçük dilim büyük kesildi. Şu hoşur24 vücudunuza bakan kim der ki cefa içinde böyle şişmanlanmış olasınız. Beyin derdi size yaramış. Cefalandıkça üste gelmişsiniz.”

      Saffet Hanım: “Benim şimdi zayıf vaktim. Bey Paris’ten yeni geldiği zaman vücudum bunun iki misli idi.”

      Modist: “O zaman bana korsa için komand25 edeydiniz acaba ne patron26 üzerine makas vuracaktım? Ne biçim derttir ki sizi böyle zayıflandırmış?”

      Saffet Hanım: “Derdimi söyletme… Yalnız şuna emin ol ki beyin ezgisini benden başka bir kadın çekmez. Benden başka bir kadınla o yaşayamaz. Anlıyor musun?”

      Modist: “Boş laf etmeyiniz hanımefendim. Bu kelamınız düpedüz mefhumsuzdur. Karisiyle hır gür kesilen bir erkek metresiyle şeker kaymak olur. O da sizden sonra nikâhla evlenmez de bir ‘metres’ alır. Şimdi Evropa’da böyledir. Maryaj27 ile vakit geçiren bir erkeği orada mum ile arasan bulamazsın. Kaç senedir Pariz’de moralist’ler: ‘Evleniniz, çocuk ediniz, yoksa Fransa’nın kalabalığı sönüyor.’ diye bıngır bıngır bağırıyorlar.”

      Saffet Hanım, şaşkınlıkla:

      “Metres nedir madam?”

      Modist: “Ev bark yıkımı Allah’ın belası!..”

      Saffet Hanım: “Ay hastalık mı bu?”

      Modist: “He. Evet… Evropa’dan gelme bir nev hastalık… Ahlak kolerası… Frenk illeti…”

      Saffet Hanım: “Frengi mi dedin? Aman evlerimize şenlik…”

      Modist: “Doğru dedin… Frengi illeti çok defa metresten çıkar. Fakat hanım, metresin ne olduğunu sahihtir ki bilmorsun?”

      Saffet Hanım: “Yemin ederim ki bilmiyorum.”

      Modist: “Okuman, yazman, imlan filan yoktur?”

      Saffet Hanım: “Yoktur.”

      Modist: “Öyle ise altın gibi temiz bir hanımsınız… Fakat size acıyorum. Bu toylukla başınız çok derde girecektir. Şişmansınız ama sıfatınız pek güzeldir. Âdeta size nadir bir bote28 diyebilirim. Beyiniz size ne cefa ediyorsa siz bana anlatınız. Ben de size sonra metres ne olduğunu beyan edeyim.”

      Saffet Hanım gözleri yaşararak acınacak bir sesle:

      “Madama sen çok iyi bir kadına benziyorsun.”

      “O kendi zatlığınız hanımefendim.”

      Saffet Hanım ürkek etrafına bakınarak:

      “Kaynanam da huysuzdur, bey de… Dertleri çekilmez. (içini çekerek) Paris’ten geldikten sonra beyi bütün bütün değişmiş buldum. Nerede eski Hami? Nerede şimdiki Hami? Aralarında dağ kadar fark var. Evvelden huyu ne kadar yavaştı. Ne kadar halim bir delikanlıydı. Şimdi adi bir vesile ile insanın yüzüne bağırıyor. Paris’ten gelenler

Скачать книгу


<p>18</p>

Kup: Kumaşa kesimle verilen biçim, giysinin kesimi. (e.n.)

<p>19</p>

Yumurta. (e.n.)

<p>20</p>

Sofra takımları. (e.n.)

<p>21</p>

Aralarına. (e.n.)

<p>22</p>

Boşanınız. (e.n.)

<p>23</p>

Medeni. (e.n.)

<p>24</p>

Hoşur: Şişman, dolgun, kaba. (e.n.)

<p>25</p>

Emir. (e.n.)

<p>26</p>

Patron: Kumaşın biçilmesine yarayan, bir giysi örneğindeki parçaların biçimine göre kesilmiş kâğıt, kalıp. (e.n.)

<p>27</p>

Evlilik. (e.n.)

<p>28</p>

Güzellik. (e.n)